Bunu Beğenen Bunu Da Beğendi
Ocak ayı sadece yeni bir yıl demek değil, sizin benim gibi yabancı dizi severler için yeni açılmış şeker dükkânına girmek aynı zamanda. E, insan dediğin alışkanlıklarını terk etmiyor kolay kolay, yeni bir tat kovalarken bile eskiyi arıyor. Bakalım yeni başlayan diziler bize hangi ex’imizi hatırlatıyor.
Game of Thrones Bekleyenlere
MTV’nin yeni hit adayı The Shannara Chronicles, Terry Brooks’un çok satan Shannara serisinin TV uyarlaması. Zamanlama önemli, TSC; beyaz perdeye Lord of the Rings’le, küçük ekrana ise Game of Thrones’la giren fantastik edebiyatın yeni temsilcilerinden biri olmaya aday. Esasen GoT benzerliği burada sona eriyor, TSC; post-apokaliptik dünyasıyla zaman zaman The Walking Dead’i çokça da Mad Max’i hatırlatıyor; ırklar ise Tolkien babanın dünyasından. TSC’nin hikâyesiyle olmasa bile en azından şimdilik atmosferiyle fark yarattığını söyleyebiliriz.
House of Cards Nerede Kaldı Diyenlere
Showtime tarihinin en yüksek rating açılışıyla başlayan Billions, House of Cards’daki siyasi çekişmenin Oscar adayı The Big Short ortamına alınmış hali. The Big Short’u takip etmekte benim gibi zorlandıysanız baştan söyleyeyim, Billions’ı izlerken türev-integral’den 4 işleme geçmiş gibi oluyorsunuz. Hollywood’dan TV’ye doğru oyuncu akışının yeni temsilcisi Billions’ta Paul Giamatti ve Malin Akerman’ın yanı sıra Homeland’de döktüren Damian Lewis başrollerde. Dizi, Wall Street efsanesi Axe ile, meşhur savcı Chuck Roades’un hukuki mücadelesini anlatıyor. Dizinin müthiş başlangıcının ardından 2. Sezon onayını şimdiden kaptığını hatırlatalım.
CSI Tarzı Polisiye Sevenlere
Siz de benim gibi CSI’ın hangi versiyonu televizyonda denk gelse bölümün ortası olsa bile izleyenlerden misiniz? Çıtır çerez polisiye hepimizin hakkı, sonuç olarak Arka Sokaklar’la büyümüş insanlarız. Bu noktada NBC’nin fazlasıyla pompaladığı Shades of Blue devreye giriyor. Dizi, televizyonu baştan yaratacak bir devrim vaat etmiyor ama Jennifer Lopez-Ray Liotta ikilisinin TV’deki belki de son demlerini izlemek için ideal. SoB’nun CSI türevlerinden temel farkı kahramanlarının bembeyazdan çok gri karakterler olması. Ya da öyle olduğunu iddia etmeleri.
Heroes’un da İlk Sezonu Ne Güzeldi Diyenlere
Aslında Legends of Tomorrow demek isterdim ama iki bölümlük pilotunun gelecek için pek ışık vermediği kesin. TV’ye uyarlanan çizgi romanların yeni halkası Legends of Tomorrow, DC Comics eseri. Dizide zaman yolculuğu yapabilen Rip Hunter’ın gelecekte gördüğü kıyameti durdurmak için DC evreninin kahramanlarını bir araya toplama çabasını izliyoruz. Arrow’undan Laurel’ına; Heat Wave’den Captain Cold’a kadar ekrandan tanıdığımız birçok karakterin de diziye girip çıkacağını söyleyelim, ancak yapım, kalitesini yükseltmezse geleceği pek de parlak değil.
The X-Files’la Büyüyenlere
The X-Files! Amerikan tarzı mistisizmin 90’lar sonu/2000’ler başı temsilcisi efsane dizi 14 yıl aradan sonra 10. Sezonuyla ekranlara geri döndü. İlk iki bölümü itibariyle, diziye öbürlerinden çok farklı bir yere taşıyan Mulder/Scully dinamiğinin yeniden inşa edilmesiyle vakit harcadık da, kimya 15 sene önceki gibi olmuyor tabii. Bir de 90’ların o puslu havası ve tekinsiz kamerası yerini parlak görüntülere ve kusursuz kadrajlara bırakınca atmosferin de aynı olduğunu söylemek mümkün değil. Yine de efsanedir, baş tacıdır, bir şans vermek lazım.
Lost Tarzı Söylesene Kanka Diyenlere
Yalan yok, Colony; Lost’tan çok Falling Skies’ı hatırlatıyor, ancak dizinin showrunner’ı Lost’un yaratıcılarından Carlton Cuse, başrolü de Lost’un Sawyer’ı Josh Holloway olunca insan ister istemez beklenti içine giriyor. Dizi şu ara TV’de sıkça rastladığımız post-apokaliptizmden besleniyor. Los Angeles’ı işgal eden uzaylılar, (Çok istiyorsanız Hollywood’u işgal eden ABD dışı unsurlar okuması yapabiliriz.) uzaylılarla birlikte çalışanlar ve bir de onlara isyan edenler. Josh Holloway’in Lost lanetine yakalanıp kariyerinde tutunamamasından sonra Colony yeni bir başlangıç olabilir. Benim gibi insan doğasına reset atan yapımları seviyorsanız, keyifli bir seyir vaat ediyor.