Reality show dediğin çok acayip bir hadise. Aslında biraz günlük dizi tadında ilerleyen, ratinge göre yükselip alçalan, bunu insan evladı yapmaz dediğimiz her şeyin yapıldığı ve mubah olduğu bir ortam. Sınırlar var gibi görünse de sınırlar yok, ahlak meselesi biraz farklı işliyor. Yani birine evin araban yok seni ciddiye almıyorum, sen benim eşim olamazsın diye mahalle parkında, bir yerde deseniz ayıp olurken, başınızda Esra Hanım farken bunu dediğinizde haklı sayılabiliyorsunuz. Artık spot ışıklarından mıdır, kameranın netliğinden midir bilinmez. O sebeple haftalardır Bu Tarz Benim’in, yıllardır Esra Erol’un ya da Müge Anlı’nın neden çok izlendiğini anlamayan insanları anlamam. Bas bayağı mahalledeki birçok olayın hatta daha gizemli olayların dizisi anlık şekilde yayınlanıyor, insanlar neden izlemesin? Ayrıca Mehmet Ali Erbil dışında 211 sevgilisi olan bir adamı tanımak da güzeldi, teşekkürler!
Polisin işini kolaylaştıran, bir nevi yapamadığını yapan Müge Anlı, sevgilisi olmayan gençlerin, kocasından ayrılan kadınların ya da eşlerinden ayrılan erkeklerin bir nevi kafasına vurma programı. Yahu bunun beş sevgilisi varsa ben neden yalnızım, bu bile kocasını-karısını kendine kul-köle etmişi ben neyi yanlış yaptım, bu tiple bu bilmem kimi tavlamış benim günahım ne gibi sorular Müge Anlı’yı izleyenlerin ortak noktası. Arada işte biraz Sherlock Holmes’lük ya da buna benzer gizem çözme güdüleri devreye giriyor ama olsun, aslolan içimizdeki eziklikle yüzleşmek. Müge Hanım’ın sokak hayvanlarının yaşam hakkını hor görmesi, kimi insanlara neden beş çocuk doğurdun (sanki tek başına ürüyor insanlar) diye sorması, yaşlı insanların halini-tavrını sorgulaması çoğu zaman hoş kaçmasa da yaptığı şeye kötü denemez. İnsanları çapsızlaştırıyor, uyuşturuyor demek haksızlık olur zira zaten o halde olan insanların ne durumda olduğunu gözümüzün önüne tüm çıplaklığıyla sermekten başka bir şey yapmıyor. Yapmasa olur muydu? Olurdu ama yaptığı şey için kendisini suçlayamayız. En azından canlı yayından korkmadan “pedofili” diyebiliyor, insanlara neyin ne olduğunu anlatabiliyor. Bu da bir şeydir.
Yıllardır çöpçatanlık yapan teyzelerin, bir anını bile boş geçirmeyen kapı güzeli kızlarının, kahvehanede olgun ve kocası ölmüş taze dul arayan amcaların ya da kendine münasip kız arayan adamların sesi oldu Esra Erol. Yaptığı şey ve aldığı para çok eleştirildi, eleştirenlerden biri de benim şüphesiz. Konunun özüne bakıldığında iki arkadaşını “ya siz sevgili olun!” diye tanıştırmaktan çekinmeyen ama genelde başarısız olan kendime baktığımda Esra Hanım’ın bu parayı hak edip etmediğini artık tartışmıyorum. Flash Tv’de başlayan serüven Fox Tv’de devam ediyor. Esra Erol marka yüzü oluyor, her geçen sene daha fazla kazanıyor ve daha meşhur oluyor. O bütün bunları kendi hayatında yoluna koyarken, evlendirdiği insanlar mutlu oluyor diye düşünüyorum. Bu senenin başında evlenen çiftlerden birinden kötü haber gelene kadar herkesin keyfi yerindeydi. Ne zaman kadına şiddet ve ölüm haberi geldi, Esra Hanım programı bırakacağını canlı yayında beyan etti. Bundan tam beş dakika sonra bu işi yapması gerektiğini söyleyen insanların varlığından bahsedip, sadece kendisine güvenenleri kırmamak ve mutsuz etmemek için bu işe devam edeceğini söyledi. Hayat yin ve yang gibidir, kaderden kaçılmaz filan diyorsanız haksızsınız diyemem. Evlilik bu ülke dâhilinde çok mühim bir mevzu, Esra Erol’u bunun ekmeğini yediği ve bu işi, bu kariyeri iyi yönettiği için asla suçlayamayız.
Pembe kaftanlara sarıp sarmaladığımız Seda Sayan, bu sezona olaylı ve talihsiz başladı. Gerçi iki-üç senedir büyük kanallarda yer almaması, yer aldığı zaman eskisi gibi başarılı olmaması ve RTÜK’den bol bol ceza yemesini unutmuş değiliz. Değişen zamana ayak uyduramamak mı dersiniz, insanların algısının değişmesi mi dersiniz ya da ne dersiniz bilemem. Bildiğim, yakın zamanlarda evlilik ve barıştırma programı sunacak Bacım’ın uzun zaman ülkenin en güvenilir ünlüsü seçildiğidir. O yüzden yedi kere evlenmiş, bir sürü ilişki yaşayıp ayrılmış olması da ilişkiler üzerine konuşmasını engellemez! Ne de olsa pratikte yapılmış bütün hatalar yapılmış, bütün doğrular hükmünü kazanmıştır artık. Tek ihtiyacı olan iyi insan hikâyeleri bulmak; zira yıllardır o insan hikâyeleri üzerinden büyük bir televizyon fenomenini kendi elleriyle, kendi ekibiyle yarattı. Geri dönüşü muhteşem olur mu bunu kestiremiyorum. Sosyal medyanın bu kadar gündemi değiştirdiği bir zamanda yaşarken, insan hikâyelerinin kast olması ihtimali dâhi bütün işi bozar. Kaldı ki zamanında (o zaman sosyal medya bu kadar yaygın değildi) programının bu sebepten yayından kalkmışlığı var. Onun için dikkat lazım, özen lazım. Artık yalanlarımız bile eskisi kadar pembe olamıyor, çok fazla acı gerçeği sırtlayabiliriz. O yüzden vur ağzımıza bacım, biz bunu hak ediyoruz.
İnandığınızı, inanmadığınızı ya da neyi değer yargısı olarak belirlediğinizi bilemem. Yukarıdaki üç kadın ise inandıklarınız ya da değer verdiklerinizin üzerinde bir güce sahip. Anlatıyorlar, anlattıklarını dinletiyorlar ve stüdyo şefi yardımyla bile olsa alkışlarını alıyorlar. Şimdi tekrar soruyorum, kendi halinizde oturduğunuz mahallenizde evden kaçan kıza hak verir miydiniz? Yedi kere boşanmış komşunuzu yargılar mıydınız? Evlenmek isteyen arkadaşınıza kızar mıydınız? Birine kızardım, birine kızmazdım bile diyorsanız hatta kızmazdım-kızardım alayına diyorsanız bu programların da yayınlanmasına bir şey diyemezsiniz. Çünkü gerçek dünyada bir şey hissettiren her şeyin ekranda da yaşama hakkı vardır.