Başrollerinde So Ji Sub, Gong Hyo Jin ve Seo In Guk’un yer aldığı dizi geçen yıl fırtına gibi esmişti. :) So Ji Sub’un canlandırdığı Joo Joong Won karakteri genç kızlarımızın ve hatta biz unnielerin bile gönlüne taht kurmuştu. :) Dizi bol bol güldürmüş, düşündürmüş, kafa patlattırmış lakin en çok da korkutmuştu! Evet evet, diziyi izlerken bol bol korktuk çünkü başrol kadın karakterimiz Tae Gong Shil yanisi Tae Yang hayaletleri görebiliyordu!!! Görmekle de kalmıyor onlarla konuşuyor ve ne diyorlarsa da yapmak zorunda kalıyordu!
Tae Yang’ın hayaletleri gördüğünü anladığımız ilk bölümde tesadüfen (biz ona kader diyoruz) Joo Joong Won’un arabasına bindi Tae Yang. Ve bir anlık elleri birbirine değdiğinde Tae Yang’ın gördüğü hayalet ortadan kayboldu! İlk etapta bunun gerçekleştiğini anlamadı elbette Tae Yang ama bu duruma sevindi. Sonrasında yolları ayrıldı derken karşısına çıkan hayalet Joong Won’a dokununca yeniden ortadan kaybolunca Tae Yang soluğu sık sık Joong Won’un yanında aldı. Dükkan sahibi, prestijli, ukala, yahuşuklu patron Joo Joong Won ilk başlarda çıldırma noktasına geldi ama zamanla Tae Yang’ın hayatının zorluğunun farkına vardı. Ve geçmişte yaşadıklarından geriye bir hayalet kaldığı için çareyi Tae Yang ile anlaşmakta buldu. Joo Joong Won sığınak olacaktı, Tae Yang da radar! :D İzlerken epey komik sahnelere tanık olduk yanisi dizinin komedi ayağı da çok güçlüydü… Neyse efenim, gel zaman git zaman en sonunda Joo Joong Won dayanamadı ve gönüllerimize taht kuran şu sahne gerçekleşti;
Joo Joong Won’un geçmişindeki gizem Tae Yang sayesinde aydınlanırken, Tae Yang’ın Joo Joong Won’a dokunduğunda hayaletlerin ortadan kaybolmasını ikisinin ruh eşi olmalarına bağladılar! Cümle içerisinde yazınca etkisi yok lakin izlerken o etkiyi iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Diziyi çok detaylı anlatıp da içerisinde sakladığı süprüzleri ortaya dökmek istemedim. Benim diziden çıkardığım sonuç; ruh eşinizle ilk karşılaştığınızda mutlaka bir şeyler hissediyor oluşunuzdu. Öyle gerçekten de. :)) Bir de Tae Yang’ın yaşadığı kazadan sonra hayaletleri görmesinin sebebini de ölerek hayatımızdan çıkan insanların yarım kalan hikâyelerini bir şekilde tamamlamak olduğunu hissetmiştik. Her bölüm farklı bir hayaletin hikâyesiyle yarım kalan bir başka hayat tamamlanıyordu çünkü… İzlemediyseniz izleyin efenim diyorum. ^_^
“Uzaylı görmedik hiç,” diyorsanız eğer hiç durmayın ve açın Man From The Stars izleyin. :D Kim Soo Hyun’un gerek dış görünüşü gerekse de oyunculuğu ile zaten Koreli olduğunu düşünmüyorduk, diziyle birlikte anladık ki adam uzaylıymış zaten ve sorun bizde değil ondaymış. :D Şaka bir yana senaryosu, oyuncularının performansı, karakterlerinin sıra dışılığı ile evlere şenlik, ödüllere layık bir diziydi. Ki ödül de aldılar bol bol! :)) Do Min Joon’un uzay gemisinden inip de geri dönüşü kaçırmasıyla 400 yıldır Kore’de yaşamak zorunda kalmış olması ve 400 yılda bir gelecek olan yıldızın gelmesine 3 ay kalmasıyla dizi başladı. Cheon Song Yi (Jun Ji Hyun) ile yollarının kesişmesiyle olaylar start verdi. :D Cheon Song Yi ünlü bir oyuncuydu ve dahası Kore’de kendisini tanımayan yoktu, tabüsü Do Min Joon hariç. :D
Cheon Song Yi ve Do Min Joon’un aynı rezidansta oturup komşu olmaları daha çok görüşmelerine sebep oldu. Kendisinden etkilenmeyen Do Min Joon’u kafasına taktı Cheon Song Yi. Onu etkilemek için bütün oyunculuğunu sergiledi ama nafile, Do Min Joon son 3 ayını sorunsuz geçirmek istediği için kaale almadı bizim çıldırık kızımızı. :) Aralarında tatlı çekişmeler devam ederken Do Min Joon gemiye geç kalmasının sebebi olan o küçük kızın aslında Cheon Song Yi olduğunu anlayınca durumlar karıştı. Nasıl anlatsam bu olayları bilemiyorum, en iyisi mi es geçip size bırakıyorum o ayrıntıları. :))
Cheon Song Yi, başına gelen olaylar yüzünden medya ve insanlar tarafından karalanırken zorla menajer konumuna getirilen Do Min Joon’a sığındı elbette. Normalde de çılgın olan Cheon Song Yi, Do Min Joon yüzünden iyice keçileri kaçırdı ve çıldırık maynak ve tadından yinmez bir şey oldu. :D “Jun Ji Hyun’a bir kez daha hayran kaldım,” dedim dizi boyunca! Kim Soo Hyun tamam afet-i devran mübarek ama dizinin lokomotifi Jun Ji Hyun oldu benim için. Cheon Song Yi’nin adım adım aşka düşmesi, karşılıksız kalan aşkıyla ne yapacağını bilememesi, gururunu düşünüp geri çekilmesi ama yüreğinin yangınına daha fazla sabredemeyip Do Min Joon’un yanında soluk alması; birlikte büyüdüğü Hwi Kyung’un kendisine duyduğu aşkın başına getirdikleri, Hwi Kyung’un abisinin Jae Kyung’un kelimenin tam anlamıyla sayko çıkması ve her fırsatta kendisini öldürmeye çalışması; Do Min Joon’un zamanı 2 dakikalığına durdurabilmesi, nerde olursa olsun sesleri duyabilmesi ve Cheon Song Yi’nin buna tanık olması ama Do Min Joon’un uzaylı olmasına bile aldırmaması vs. Cheon Song Yi mutlaka tanınması gereken karakterlerden. :)
Velhasıl kelam çok tatlı bir aşk hikâyesiydi Man From The Stars. Do Min Joon’un zamanla açılan gönül kapısı ve içinden dışarı yansıyanları izlemek de pek keyifliydi. :) Dizide komedi, entrika, dost kazığı, saykonun yaydığı gerilim, açıklanamayan ölümler, sevdanın çiçek açması, dostların barışması vs. yok yoktu yanisi. :) İzlemek için geç kalmayın dediğim bir dizidir efenim. :D
Bir damla gözyaşı sevgiyi gösterir mi?
Ağlamıyorsan sevmiyor musun demektir?
Gözünden yaş akıyorsa gerçekten ağladığını nasıl bilebilirim?
Bilemem.
Ama hissedebilirim…
Öncelikle söylemeliyim ki bu dizi dramın dibi canlar, ben izlerken çok gözyaşı dökmüştüm baştan uyarmadı demeyin. (: En soldaki hatun Shin Ji Hyun bir kazada ağır yaralanır ve komaya girer. Ruhu bedeninden ayrılır ama ölüm vakti gelmeden bir kazaya karıştığı için en sağdaki Ruh Bekçisi Dünya’ya geri dönebilmesi için kendisine bir seçenek sunar; 49 gün boyunca kendisi için içten ağlayacak 3 kişinin gözyaşını biriktirirse yaşama geri dönebilecektir. Yalnız gözyaşlarına aileden olan kişiler dâhil değildir! Shin Ji Hyun hiç düşünmeden kabul eder zira arkadaşları vardır ve evlenmek üzere olduğu nişanlısı kendisini çok sevmektedir. Bir hafta dolmadan bile bulabilir yanisi gözyaşlarını… Hikâyenin başlangıcıdır bu lakin bir haftada bitmez elbette…
Gözyaşları bu kolyede birikecektir ve gözyaşının kimden geldiği bilinmeyecektir. Kurallardan bir diğeri de Shin Ji Hyun bir başkasının bedenini kullanabilecektir ama bunda da tek şart, o insanın uyuyor olmasıdır. Tam bu şartlara uyan birini bulur. Song Yi Kyung geceleri çalışıp gündüzleri uyuyan, sevdiğini 5 yıl önce kaybetmesiyle hayattan hiçbir beklentisi kalmamış olan hüzünler kraliçesidir. Onun ardında gizlenen dramın müsebbibi de Ruh Bekçisi’nden başkası değildir ama bunu sonlara doğru anlıyoruz elbette… Neyse efenim Shin Ji Hyun gündüzleri Song Yi Kyung’un bedenine girip sevdiklerinin arasına karıştığında nişanlısının aslında kendisini en yakın arkadaşıyla aldattığını, diğer arkadaşlarının ise sevgilerinde samimi olmadığını öğrenerek tüm umutlarını rafa kaldırır. :( Bu arada kendisini liseden beri seven Han Kang’ın farkına varmasıyla da yüreği yangın yerine döner… “Üç gözyaşını toplayacağım diye ne uğraştı kızcağız,” derken, bedenin sahibi Song Yi Kyung’un da ardında saklananlar bir bir gün yüzüne çıkar…
“Gelmiş geçmiş en iyi Kore dizisi sahnesi hangisi?” diye sorsanız hiç tereddüt etmeden bu sahne derim! Siyah beyaz sahne hikâyenin kahramanlarının geçmişte kesişen yollarını anlatıyordur. Han Kang ve Shin Ji Hyun, okulun verdiği görevle tarot falı bakıyorlardır, karşılarına gelenlere bir şeyler uydurarak. Kızımız pek bir dadlu, kıpır kıpırdı bunu söylemeden geçmeyeyim. :D Karşılarına gelenler ise Ruh Bekçisi yanisi Yi Soo ile Yi Kyung’tan başkası değildir! Günümüzde ise Yi Kyung, Han Kang’ı oraya götürmüştür ve orda olanları hatırlayınca düşüp bayılınca Ji Hyun da bedenden çıkmak zorunda kalmıştır. Han Kang, Ji Hyun, Yi Soo ve Yi Kyung tüylerimizi ürpertir o sahnede…
Han Kang belli bir zaman sonra Yi Kyung’un davranışlarında Ji Hyun’u göre göre bu işte bir karışıklık olduğunu anlar ve sonradan durumu çakar. Han Kang’ın durumu çakması hem olayların seyrini değiştirir hem de Ji Hyun’a duyduğu sevginin derinliği yüreğini yakar. “Birini sevmek belki de o daha fazla incinmesin diye seni yanlış anlamasına izin vermektir,”diyerek Ji Hyun’un kendisini yanlış anlamasına izin vermiştir şimdiye kadar ama sevdiği ellerinin arasından kayıp giderken de aynı cümleyi kuramayacaktır elbette.
Velhasıl kelam Shin Ji Hyun üç damla gözyaşını bulacak mıdır sorusu diziyi sonuna kadar götürmenize sebep oluyor. Dram dediysek yaşama dair duyguları, düşünceleri o kadar iyi anlatıyor ki dizi ağlasan bile izlemeye devam ediyorsun. Son söz Ruh Bekçimiz’de; “İnsan kalbi değişkenliği ile ünlüdür. Hep aynı duyguda sabit kalmaz.”
Bir başka fantastik K-drama yorumumda görüşmek üzere,
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın ^___^
Kırçiçeği