Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Umudumuz sende Mars!

Mars, bu evrende yalnız olmayabileceğimizi fark ettiğimiz andan beri dilimizden düşmüyor. Mars, hepimizin favori gezegeni, başka dünyalı her şeyin sembolü.  Bir zamanlar savaş tanrısı olarak nitelenirken şimdi yine benzer bir mitolojiyle ilham perisi olarak görülüyor.  Kızıl gezegenin güneş sisteminin dördüncü sırasında olduğunu, oralarda suyun bulunduğunu biliyoruz ama başka neler var?

National Geographic’in 13 Kasım 2016’da tüm dünyayla beraber aynı zamanda ülkemizde de yayınlayacağı yeni dizisi Mars 2033 yılında kızıl gezegene uzun bir yolculuğun ardından insanın ayak basmasını konu alıyor. Belgesel-dizi, Brian Grazer ve Ron Howard’ın çalışmasının ürünü.

Uluslararası koalisyonla bir araya gelen dünyanın en değerli bilim insanları, gezegenler arası yeni bir çağ başlatmak için Mars’a yolculuk ediyor.

Mars, diğer gezegenlere oranla daha çok yaşam ihtimali olduğu düşünüldüğü için edebiyat, müzik, radyo, sinema ve televizyonda çok çeşitli hikâyelere ilham kaynağı olmuştur.

İlk akla gelenler arasında, H.G. Wells’in uzaylı istilasını konu alan kitabı The War of the Worlds var. Bu eser, kamuoyunu derinden etkiledi, teknoloji bakımından daha gelişmiş olan Marslıların dünyayı işgal edebileceği fikrini akıllara yerleştirdi. Ve evet daha sonra Jeff Wayne konsept albüm olarak bu hikayeyi ölümsüzleştirdi. (Hiç bilmeyenler için 32. Gün’ün jenerik müziği) Richard Burton hikayeyi anlatıyor, Sir Justin Hayward ve David Essex vokallerde. Dinleyin ve aklınızı kaçırın.

Ray Bradbury’nin - The Martian Chronicles’ından, Bugs Bunny’nin düşmanı Marvin’e, David Bowie’nin 1971 Hunky Dory albümünde yer alan Life on Mars? şarkısına, Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten kitabından, hepimizin koştura koştura gidip izlediği Matt Damon’lı The Martian’a, “Cennet burada bu dünyadayken Mars’ta su bulmaya çalışılıyor, biz çaresiz miyiz?” diye Eminönü Laleli şarkısını söyleyen Mirkelam’a kadar Mars’ı konu etmeyen yok sevgili Ekranellacılar.

Peki neden Mars bizim için neredeyse bir obsesyon? Çünkü hepimizin ruhunun derinliklerinde bir başka dünya arzusu ve özlemi var. Mars, karlı dağları, 24.6 saatlik günü ile uzaylılar ya da bizim için başka bir yaşam vaat eden tek yer gibi. Kendi dünyamızın dışında başka bir dünya, bir şans olduğuna dair güçlü bir isteği temsil ediyor da onun için.

Mars’a yapılan ilk insanlı yolculuğa hoş geldiniz! Şu an 2033 yılındayız.

Gemimizin adı Daedalus. Bu, Yunan mitolojisinde eli sanata yatkınlara ve mucitlere verilen bir ad. Mars’a gitmek epey iddialı bir şey, kızıl gezegende yaşamını sürdürmek ise başka şey. Stephen Petranek’in How We’ll Live on Mars kitabından esinlenerek yapılan dizide, Mars Society’nin kurucusu Dr. Robert Zubrin, emekli astronot Dr. Mae Jemison gibi uzmanlardan oluşan bir ekibe de sıklıkla söz veriliyor.

NASA, insanların tabiatı gereği öğrenmek için keşfettiğini söylüyor. Başlangıçtan beri, keşfetme dürtüsü insan ruhunun içine işlendiği için gıda, su, yaşamı sürdürmek için temel kaynakların bol olacağı yerleri aramaya yöneldiğini belirtiyor.

Bakalım kahramanlarımız yolculuklarında nelerle karşılaşacak, Daedalus mürettebatı tıpkı bir zamanlar Santa Maria ile yola çıkan ataları gibi yeni bir uygarlığın temellerini mi atacak? Yeni gezegen yeni bir sömürge mi yoksa eşitliğin, adaletin, aydınlığın ve umudun yeşereceği bir gelecek mi olacak hep birlikte göreceğiz.

Altı bölümden oluşan Mars’ın ilk bölümünü tüm dünyayla aynı zamanda 13 Kasım Pazar, saat 20:00’de National Geographic’de izleyebilirsiniz. Yok biraz daha erken davranayım derseniz ve BluTv platformunu kullanıyorsanız da, Mars çarşamba gecesi yapılan galasından bu yana yayında.

 

DEFNE AKMAN

YORUMLAR




DİĞER HABERLER