Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
The Romanoffs: Şanlı bir geçmiş hayali ve otorite açlığı

Sizin de etrafınızda soylu aile geçmişiyle övünen, paşa dedesinden, bir zamanlar konakta oturan büyük büyük annesinden bahsedip duran, peygamber soyundan geldiğini iddia eden insanlar var mı? Soy ağacı uygulamasının ortaya çıkmasıyla birlikte sanki memlekette kast sistemi varmış gibi iyice coşanlar da cabası. Genelde biri böyle şeyler yaptığı zaman önce gözlerimizi ondan kaçırır, anlattıklarına güler ya da sıkıldığımızı esneyerek göstermeye çalışırız. Yine de bunlar pek işe yaramaz, çünkü şişinen kişi durumun farkında bile değildir. Böyle kendisiyle sizin aranızda ciddi bir mesafe yaratır. Bu öyle bir mesafedir ki üzerine köprü kuramayız. Çünkü o daha yüksekte, daha ileridedir, ulaşamayız kendisine.

Mad Men’in yaratıcısı Mathew Weiner’ın yeni dizisi The Romanoffs da işte bu ayrımcılık, hayali bir geçmiş ve otorite açlığı içindeki ahvalimizi anlatan konular etrafında geziniyor.

Marthe Keller huysuz Anuşka rolünü canlandırırken öyle güzel giyiniyor ve öyle havalı ki, bir zamanlar Marathon Man’de Dustin Hoffman’ı peşinden koşturan cazibesinden hiçbir şey kaybetmediğini gözler önüne seriyor. Burada, Aaron Eckhart'la birlikte.

Dizi ne hakkında?

The Romanoffs, sekiz bölümden oluşan bir antoloji, her bölümde son Rus kraliyet ailesinden geldiğine inanan bir karakterin hikayesini anlatılıyor. İlk bölüm The Violet Hour’da, ırkçı, yabancı düşmanı Parizyen Anuşka (Marthe Keller), müslüman bakıcısı Hacer’e (Ines Melab) dünyayı dar ediyor; sözüm ona mensubu olduğu Rus çarlık ailesine dair masallar anlatıp, Fransa’daki müslümanlara saydırıyor. Diğer yandan Amerikalı yeğeni Greg (Aaron Eckhart) ve suratsız Fransız kız arkadaşı Sophie (Louise Bourgoin) teyzesi ölsün de dairesi ve Fabergé yumurtası ona kalsın diye beklerken, Paris’te doğmuş ve büyümüş olan Hacer tüm gördüğü kabalığa rağmen Anuşka’ya şefkat ve nezaketle yaklaşıyor.

Romanofflar ve Hacer'in hikayesini, bilmesek Woody Allen çekmiş deriz. Bu arada bölümlerin yaklaşık bir buçuk saat olması sinemayla aradaki çizgiyi iyice bulanık hale getiriyor.

The Royal We ise kolejde danışman olarak çalışan Michael Romanoff (Corey Stoll) ile onunla birlikte evlilik terapistine giden karısının (Kerry Bishe) hikayesini anlatıyor. Bayan Romanoff evliliğine bir şans vermek için Romanov temalı bir gemi seyahatine rezervasyon yapar, ancak bir başka jüri üyesini ayartma umutları içindeki kocası jürilik görevini uzatınca seyahate tek başına çıkmak zorunda kalır. Karısını postalayan Michael tam bir bekarlık tatili yaparken, karısı Romanov soyundan olmasa da eş durumundan balolara katılmakta, bir grup deli saraylı ile takılmaktadır. Böyle ecdadımız temalı bir gemi seyahatine çıkmışsınız ve turbo tam gaz mehter marşı, Osmanlı mutfağı, sultan ortamlarında dolaştığınızı düşünün işte kadın bunun Rus versiyonunu yaşıyor.

Romanov ailesinden geldiğini iddia eden bir grup insan dünyanın parasını ödeyip, soylu geçmişlerini yeniden canlandıran bir gemi gezisine katılıyorlar. 24 saat sema gösterisi, kılıç kalkan falan izlediğinizi, bindallılarla gezdiğinizi ve bunun için hayli para ödediğinizi düşünün, onun gibi bir tuhaf gezi.

Nedir bu ecdad sevgisi?

Başta Amerikalılar olmak üzere kraliyete meraklı olan insan çok. En son Meghan Markle ve Prens Harry’nin düğününde ne kadar patırtı koptuğunu düşünün. Buna bir de Romanov ailesinin gizem, ihtişamı ve dramı eklenince dizi müthiş çekici bir hale geliyor. Modern hayatın realitesiyle yüzleştiğinde giderek mutsuzlaşan, geleceğe dair umudunu kaybetmiş insanların kafayı kökleriyle bozduğu soy ağaçlarının peşine düştüğü, DNA testlerinin bu denli yaygın olduğu bir zamanda bu tür hikâyelerin ilgi uyandırması çok normal.

The Romanoffs’da ne kadar şaibeli olursa olsun insanların kimlik algısını destekleyen hikayelerin mevcut durumlarını nasıl şekillendirdiği, dünya değiştikçe ayrıcalıklı olduğunu iddia eden sınıfın hayali bir geçmişe tutulu kalması anlatılıyor. Halbuki ortada ayrıcalıklı bir sınıf falan yok, kimsenin artık umurunda bile değiller.Statükodan hem korkuyorlar hem de değişime karşı koyamıyor onu kabullenmek zorundalar. İşte karakterlerimiz bu vaziyetler içinde bocalarken II.Nikolay’ın soyundan geldikleri fikrine inanmak onları hayatta tutuyor. The Romanoffs bu zayıflıkları eğlenceli ve dürüst olarak anlattığı için benim hoşuma gidiyor.

Romanov ailesi.

Tarihten bir yaprak ve Ekim Devrimi köşemize hoş geldiniz

Böyle kraliyet ailesinden hayranlıkla söz ediliyor, kahramanlarımız o yüksek zevk ve ihtişamdan kendilerine pay çıkartmak istiyor ama diğer yandan biliyoruz ki ataları olduklarını iddia ettikleri Rus aristokratları kibirli ve küstahtı. Çoğu gelirlerini aşan bir yaşam sürdü, bazıları devlet bürokrasisinde ve orduda görev alırken, bazıları da salt zamparalıkla meşguldüler. Beceriksiz ve laf anlamaz Çar II. Nikolay’ın etrafında kümelenip onun kısıtlı vizyonunu paylaştılar. Halbuki ülke geliştikçe çağdışı kalacakları ve bir kenara atılacakları gün gibi ortadaydı. Arkalarında yeni bir sınıf yetişiyordu, küçümsedikleri tüccarlar ve eski serfler girişimci, modern burjuvazinin çekirdeğini oluşturdular. İngiliz aristokratları gibi bükülmeyi beceremedikleri için de çat diye ortadan kırıldılar.1917’de 300 yıldan beri Rusya’yı yöneten Romanov Hanedanı, Vladimir Lenin ve Bolşevikler tarafından devrildi. 1918’de Çar II.Nikolay, karısı Alexandra ve beş çocuğuyla birlikte rehin tutuldukları evin bodrumunda vuruldu ve bıçaklandılar. Nikolay ve ailesi tahtın tek varisleriydi, dolayısıyla ölümleri çarlık sisteminin kesin olarak sonu oldu.

Ya tutarsa?

Zaman içinde Romanov ailesinin sürgün üyelerinden olduğunu iddia eden bir sürü insan ortaya çıktı. Bazıları sadece ünlü olmak isterken bazıları gerçekten damarlarında kraliyet kanı aktığından emindi. Bugün aile üyelerinin hepsinin öldürüldüğü DNA kanıtlarıyla ortaya konuyor. Ama bazıları fark edilmek için her şeyi yapıyor. Romanov ailesinin 1918’deki bednam infazdan hayatta kaldıklarını iddia eden insanlar – yalanlarına inanan bazılarına karşın- normalde deli ya da ümitsiz vaka olarak görülüyorlar. Kaçtığına dair bir sürü efsane dolaşan Anastasya’ya gelince, o da 17 Temmuz 1918’de kardeşleri ve ebeveynleriyle birlikte öldürüldü.

Sovyet rejiminin çökmesinin ardından hayatta kalan ya da soylu bir geçmişe sahip olduğunu iddia edenler ise dağılan ailelerini toplamak ya da ülkelerinin tarihindeki yerlerini ileri sürmek için konuşmaya başladılar. Kraliyet ailesi mensubu olmak ün, servet, unvan, güç açısından elbette çok cazip bir şey. Bu yüzden tarih taht varisi olduğunu iddia eden düzenbaz hikâyeleri ile dolu.

Gelecek bölümler

Dizi iki bölümü birden Amazon Prime Video’ya yükleyerek bir açılış yaptı ama bundan sonra her hafta bir bölüm yükleyecekler. Dizinin yaratıcısı Mathew Weiner bölümleri bir oturuşta izleme olayına mesafeli olduğunu çeşitli röportajlarında belirtmişti. Haksız da sayılmaz, her şeyi bir anda mideye indirmektense beklemenin, bir hafta boyunca gelecek bölümde ne olacağını merak etmenin de bir heyecanı var.

Eleştirmenler The Romanoffs’u yüksek bütçesi ve yaratıcının Mad Men geçmişini göz önüne alarak beklentileri pek karşılamadığı için sanırım “elegan ama beyhude” olarak nitelendirdiler ve sert yüklendiler ama bana kalırsa, yalnızca iki bölümün dizinin tamamı hakkında karar vermek için yeterli olmadığını düşünüyorum. Ayrıca Weiner’in de disinin amacını “şu zor zamanda insanlara hoş vakit geçirtmek” olarak belirttiğini de ekleyeyim. Şu ana kadar gördüklerim gayet tatmin edici. Bakalım Christina Hendricksli, Isabelle Huppertli, Diane Laneli bölümler nasıl olacak?

Not: Eğer konu sizi sardıysa, siz de benim gibi yakın zamanda Yapı Kredi Yayınları’nın yayımladığı Simon Sebag Montefiore imzalı Romanovlar’ı okuyabilirsiniz. Kitapta, gayet anlaşılır bir dille tek tek, hanedanda kim kimdir, neden bu noktalara gelindi hepsi anlatılıyor.

 

DEFNE AKMAN







YORUMLAR




DİĞER HABERLER