Netflix’in yeni dizisi The Get Down müzik severlerin ve dizi meraklıların son günlerde hakkında en çok konuştuğu yapımlardan biri. The Great Gatsby, Moulin Rouge, Romeo and Juliette gibi taşkın, hareketli, manik filmlerin yönetmeni Baz Luhrmann’ın imzasını taşıyan dizi, yoksulluğun, suçun ele geçirdiği, ihmal edilmiş ve itelenmiş Bronx semtinde geçiyor.
Yanıp kavrulan 1977 yazında, terkedilmiş metruk binalarla birlikte insanların gelecek ümitleri de yanar, öfke ve kaos her yerdedir. Kahramanlarımızla ilk tanıştığımızda daha hip-hop beşlilerini kurmamışlar, Zeke (Justice Smith) çocukluğundan beri aşık olduğu Mylene’i (Herizen F. Guardiola) tavlamaya çalışıyor, Ra Ra (Skylan Brooks), Boo Boo (T. J. Brown Jr.) ve Dizzee (Jaden Smith) ise kendi dünyalarında. Sert çocuk Shaolin Fantastic (Shameik Moore) ise bir takım kirli işlerin peşinde. Kırmızı pumalarla gezen bu serseriye çocukların hepsi hayranlar. Halbuki Shao’nun da kendine göre dertleri vardır, Les Inferno kulübünün sahibi ve uyuşturucu dağıtımının başında olan Annie’nin (Lilias White) getir götürünü yapmakta ve kahramanı Grandmaster Flash gibi DJ olma hayalleri içindedir. Derken, hepsinin yolu kesişir.
Disko çağının sonu ve hip-hopun doğuşunu anlatan dizi aslına bakarsanız Baz Luhrmann’ın diğer filmlerinde olduğu gibi temelinde aşkla ilgili. Zeke ve disco kraliçesi olmak isteyen küçük Donna Summer Mylene’in aşkı var, Bronx aşkı var ve en önemlisi de müzik aşkı var. Kahramanlarımızın kurduğu hip-hop beşlisi Fantastic Four Plus One da bu aşkın meyvesi zaten.
The Get Down, 70’lerde partilerle birlikte yayılan ve bilhassa Bronx’da yaşayan Afroamerikan gençler arasında popüler olan hip-hopu yaratan devrimci kuşağın hikayesini anlatıyor. Dizide aralarından bazılarını temsili olarak göreceğiniz DJ Kool Herc, Grandmaster Flash, Afrika Bambaataa, Whodini bu kuşağın efsanevi isimleri işte. Bu özel insanların hayatları, yokluktan neleri var ettikleri, bir çağı dil, moda, sanat, tavır ve müzikle nasıl değiştirdikleri çok akıcı ve eğlenceli bir şekilde anlatılıyor. Dizide de göreceğiniz üzere Afroamerikan sivil haklar hareketinin eteğinde doğan hip-hop, ciddi bir mali kriz dönemine ve çetelerin faaliyette olduğu bir zamana denk geliyor.
Zor koşullarda yaşayan bir gençliğin azmini, kararlılığını ve gayretini anlatan dizinin geniş bir danışman kadrosu var. Dizide de bir karakter olan Grandmaster Flash ve 70’lerde Afroamerikan kültürü hakkında makaleler yazan Nelson George bu ekibin önde gelen isimlerinden. Nas ise yapımcı ve orijinal müzikten sorumlu. Anlayacağınız deli gibi bir bütçe söz konusu, The Get Down 120 milyon USD ile Netflix tarihinde bugüne kadar yapılan en pahalı dizi.
Dizi neden ilginç peki? Çünkü hip-hopun temel konusu olan mücadeleyi anlamak ve kucaklamak önemli bir şey. Mücadele, her yerde vardır, büyümek, engelleri aşmak evrensel hikâyeler. Kişilerin yetenekli olması kolayca başarıya ulaşacakları anlamın gelmez.
Kimliğiyle barışmak ve farklılıkları kabul etmek de hip-hopun içinde vardır. Farklılıkları kucaklarken kendiyle barışmak hip-hop kültürünün temel ilkelerinden biridir. Mahalleli olmak, geldiği yerle gurur duymak, kültürüyle övünmek bilhassa ilk çıkış yıllarında çok üzerinde durulan temalar. Bunları da dizide bol bol göreceksiniz.
Bazıları sade bir yaşam, bazıları da ün ve başarıyla dolu bir yaşam hayal eder. Zeke, Shao, Dizzee, Ra Ra, Boo Boo ve Mylene hayallerinin peşinden koşmaktan korkmayan karakterler. Bu yetenekli, azimli ve çalışkan çocukları sevecek, onların kazanmalarını isteyeceksiniz. Çünkü, rüyalarını gerçekleştirmeleri kolay olmasa da ulaşmak için gereken çabayı harcayacaklar. Sevmedikleri işleri yapan, hafta sonunun gelmesini bekleyen insanların ruhumuzu vampir gibi emmesi yerine tutkularının peşinden giden karakterlerin hikâyesini izlemek elbette zevkli. Hele duygularınız gerçekse ve kalbinizdeki ateş hala yanıyorsa.
*Cartel -Cartel