Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
THE FALL: FEMİNİST BİR POLİSİYE

Gillian Anderson, dizide başarılı olmak için cinselliğini feda etmemiş ve toplumun ahlak kurallarına kafa tutan bir polis.

X-Files’ın soğuk ve sağduyulu kızılı Gillian Anderson’ı özlemeyenimiz yoktur herhalde. Anderson, İngiliz The Fall dizisinin baş kahramanı olarak aramıza döndü ki ne döndü! Geçen senenin belki de en iyi polisiyesi olan The Fall, The Killing, Bron/Broen, Top of the Lake gibi detektifi kadın olan zeki polisiyeleri sevenler için kaçırılmayacak bir dizi. Yine tüm bu diziler gibi, kadın detektif figürü ekrana sadece bir hoşluk, oyuncu kadrosuna çeşni katma (bkz. Law and Order- Law and Order: SVU’nun Olivia Benson’ı hariç- ve CSI serileri) görevini görmüyor. Detektifin kadın olması (üstelik de pek kendine has kadınlar bunlar) ve bunun polis kurumunda yarattığı sorunlar aslında bu dizilerin çok temelden deştiği konular. Senelerdir kurbanların kadın, polis veya detektiflerin ise erkek, ya da kadın olsa bile patriyarkanın temsilcisi, düzenin koruyucusu kadınlar olduğu dizileri izlemekten gına gelmişken, güçlü kadın baş karakteri olan bu diziler ekranlara bir ferahlık getiriyor.

Gillian Anderson’ın, dizide canlandırdığı Stella Gibson karakteri kendinden emin, profesyonel, başarılı olmak için cinselliğini feda etmemiş ve toplumun ahlak kurallarına kafa tutan bir kadın. Bir o kadar da işinin ehli ki İrlanda polisi, çözemediği seri cinayetleri çözmesi için onu İngiltere’den Belfast’a getiriyor. Büyük şehirden Belfast’a gelen bu hoş ve dik kafalı kadın elbette herkes tarafından hoş karşılanmıyor. Üstü olan erkekleri ikna edip de araştırma sürecini kendi istediği yöne kayırana kadar, bir kadın cinayeti daha işleniyor. Olayın iç yüzünü bir türlü anlayamayan erkek üstlerinin aksine, Stella Gibson daha en başından önüne çıkan gizemin kadına karşı şiddetin bir örneği olduğunu biliyor ve araştırmayı doğru bildiği şekilde ilerletmek istiyor. Peki dizinin kadına karşı şiddeti eleştirmek için yine aynı şiddetten beslenerek bir gizem, bir macera yaratması bir çelişki değil mi? Bu dizi, bu sorunu çok zekice bir biçimde aşıyor.

Diziyle ilgili The Guardian gazetesine verdiği röportajda, senarist Allan Cubitt, ekranlarda kadına karşı şiddeti hoş kılmaktan nasıl kaçındığını anlatırken seyirciyi kurbanlarla özdeşleştirmeye çabaladığını söylüyor. Bu çaba yüzünden dizi bazı bölümlerde uzun süre kurbanın gündelik hayatını izlettirerek izleyiciyle kurban arasında bir bağ kurduruyor. Yönetmenin önem verdiği bir detay da ölü sayısını arttırmadan gizemi devam ettirebilmek, zira ekranlarda ölü kadın kurbanlardan geçilmiyor. Cubitt’in yazdığı senaryonun bir başka zeki yanı da seri katilin daha ilk bölümlerden belli olması. Özellikle katilin kendi aile yaşamına yer veren dizi, şiddetin aslında en beklenmedik yerlerden gelebileceğini de gösteriyor.

1 2
Irmak Ertuna-Howison
30/06/2014 15:20
ETİKETLER : The Fall , jamie dornan
YORUMLAR




DİĞER HABERLER