Kameranın nasıl bir propaganda aracı olduğunu, tıpkı bir silah gibi, elinde tutana ve doğrulttuğu yere göre farklı amaçlar için kullanılabileceğini, Hitler’in propaganda sinemacısı Leni Riefenstahl’ın bir filmini izlerken çarpılmak suretiyle farketmiş yönetmen Frank Capra. Ve dönemin dört sinemacısıyla birlikte İkinci Dünya Savaşı’nı cephede görüntüleyen, filmleriyle propaganda savaşının da neferi olan isimler arasına katılmış. Dachau toplama kampının görüntülerini dünyanın gözü önüne getiren George Stevens, savaşa gitmeden önce bol bol çektiği pembe köpüklü romantik komedi filmlerine bir daha dönmemiş. Savaş uçaklarından pıt pıt süzülerek Alman topraklarında patlayan bombaları hafızalarımıza kazıyan William Wyler neredeyse tamamen sağır olarak dönmüş savaştan. John Ford, bu kez geniş düzlüklerde at koşturan kızılderilileri değil de, sahillere çıkartma yapan Amerikan askerlerini görüntülemiş. Askerlerden çikolata isteyen çocuklar da, köy yollarında, gemilerin güvertelerinde parçalanmış insanlar da var John Huston’ın çektiği görüntülerde. Bu beş yönetmenin savaşla imtihanı gazeteci yazar Mark Harris’in Five Came Back isimli çok satan kitabı oldu önce. Geçtiğimiz hafta Netflix kitaptan uyarlanan, aynı adlı üç bölümlük belgesel diziyi bütün dünyada yayına aldı. Belgeselde bu beş ustanın savaşını, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş günümüz ustaları Steven Spielberg, Guillermo Del Toro, Francis Ford Coppola, Lawrence Kasdan ve Paul Greengrass anlatıyor. Seslendirme Meryl Streep’ten. Savaşa giden ve bambaşka insanlar olarak dönen yönetmenlerin filmlerinden ve savaşta çektiklerinden bol görüntü içeren belgesel, sinemayla ve hayatla ilgili herkesin ilgisini çekecek kıvamda.