Şu sıcak yaz günlerinde bir Sibel Can işvesi, bir Tarkan’ın Kuzu Kuzu zili, bir Sezen Aksu konserinin vantilatörü kadar içimizi ferahlatan, yerimizde oynatan, içimizdeki arabeski kanırtmaktan da geri durmayan Yaren’i evlerimize hiç çekinmeden buyur ettik. Ulan İstanbul daha başlamadan Kezzapla Mayonez dolaşıma sokuldu. Şarkı hem sözleri hem de tavrı bakımından hafif Güllü’ye bağladığı için bende arabesk doz aşımı olmuştu ilk başlarda. İlk klibe o yüzden elimde olmadan hak ettiği ilgiyi gösterememiştim ama şu son Carlos’la düet Yanarım’a ne demeli? Tam dozunda arabesk, bazen akıl almaz saçma sözler, arkadan ince ince örülen Ümit Besen atmosferi, birbirine parmak sallamalarla daha da üstümüze yıkılan haramlar ve tövbeler, bitmek unutulmak bilmeyen acılar, her şeyi göze almalar... Allah! Ateşlere yürünüyor, küle dönüşüp yağmur olup yağılıyor, sonra da senden ne gelirse gelsin kabulümdür gibisinden bir “oy oy oy” bölümü.
Şebnem Bozoklu’nun diziyle ilgili verdiği röportajlarda Yaren’i canlandırırken Sibel Can’dan esinlendiğini okumuştuk. Okumaya gerek yok hallerden, tavırlardan akıyor Kanasın’lar, Padişah’lar. İflah olmaz bir Sibel Can takipçisinin Ulan İstanbul yazma kisvesi altında Sibel Can’a olan gizli hayranlığını ifşa ettiği yazıya hoşgeldiniz.
Kanasın
Resmen plaj kıyafetiyle çıktığı Saba Tümer’in programında önce bir üstünü başını düzeltiyor, bir yer açılmış mı, etek kıvrılmış mı? Elbisede falso olmadığından emin olduktan sonra saçlarını şöyle bir havalandırıyor. Dünyanın en güzel nağmeli sesiyle klarnete eşlik etmeye artık hazır. Paylaşma nedenimiz şarkı sözlerini yarım bırakmak suretiyle dramatik etkiyi arttırmak kuralını ben yazdım diyen Sibel Can’ı ayakta alkışlamak. “Buna dayanmaya... Sevmişim ama... Sensiz kaldığım gecelerde beni kimler anlasın” (Koro). Yaren ve Carlos’un buğulu gözlerle kameraya bakarak aynı numarayı yapmaları da diğer paylaşma nedenimiz tabii. (3:00) “Yağmurlara karışıp...” Yaren’inki öyle bir yarım bırakma bakışı ki, erimiş gitmiş kadın tövbe ettiği aşkından.
Ufak not: Obsesyonumu daha fazla açığa çıkarmak istemediğimden ekleyemiyorum burada; merak edenler Sibel Can’ın bir başka plaj kıyafetiyle Tarkan’la göbek attığı konsere baksın. Yollarına gül dökülecek kadar şahane.
Sibel Can-Mahsun Kırmızıgül düeti: Şarkı önemli değil
Şarkı kendisinin değil, sözlerinin bir kısmını biliyor, bildiği yerlerin hakkını veriyor. Mahsun’un üstüne üstüne gelmelerini de zarif hareketlerle savuşturuyor. Seyircinin alkışları ve ıslıkları hiçbir zaman yetmiyor ona. Assolist olmayı kolay bir şey mi sandınız? Carlos’un tavırlarına benzeyen bir Mahsun’la Sibel Can’ı aynı potada eritmek de kolay olmadı. İkisinin de şu mikrofon tutuşlarına bakın. Aynı gereksiz hareketler; yanında ülkenin en güzel göbek atan kadını var, sen ona flamenko yaptıyorsun. Yaren Carlos düetinde şükür böyle şeyler yok. Ama ne yalan söyleyeyim “sen benim aklımda” diye şarkıya girdiklerinde başlarını tutmaları olsun, Carlos’un mikrofonu şakağına dayaması olsun, oynak şarkıya geçtiklerinde ikisinin de flamenkonun alasını yapacaklarını hissettirdi.
Sibel Can-Orhan Gencebay: Ayrılıktan Vazgeçelim
Sibel Can’ın şarkıyı abartılı biçimde haykırarak anons etmesi: “Ayrılık-tttan, vazzz-geçelim bizzzz” bir assolistten beklenen tavırlar. “O zaman Yanarım diyelim” diyerek Yaren’in de aynı yolda olduğunu anlıyoruz. Şarkıyı ilk defa dinleyenler şaşırmasın, aslında şarkı Gencebay’la Can’ın oynadığı bir filmden alıntı. “Bilhassa sen”li inatlaşmalarından sonra Sibel Can’ın şımarık çocuk gibi “kabul etmiyorum” diye saçlarını savurup Gencebay’a dönmesi hayranlık verici. Bu tip düet oyunlarına en güzel ayrıntı Yaren’ın Carlos’a 2:30’da attığı bakışlarda. “İflah olmam Carloscuğum, ya sen ne duygulu söyledin simdi orayı. Benim de kanayan bir yaram var bu arada” bakışı.
Mavi Mavi
Pek söyleyecek bir şey yok. Üstüne giydiği elbisenin, şifonunu, kılını tüyünü her milimini görselliği için kullanmayı bilen biri var sahnede. Öte yandan Mavi Mavi’nin neşesinden uzak olan Yaren’imiz şarkının ağırlığından dolayı omzundaki Black Swan tüyleriyle pek ilgilenmiyor. Elini beline koyuyor, omuzlarını sert bir şekilde yaylıların ritmine uyduruyor, bir parmak havada, bu acıların mutlaka hesabı sorulacak der gibi ağır takılıyor. Sibel Canı parmağını o kadar sert şekilde anca tırnağına takılan elbisesinin kuyruğundan kurtarmak için sallar.
Benim Yerime de Sev
Bu sefer Sibel Can’ın şarkıyı söyleme tarzına, elbisesine, yerinde salınmasına hiçbir şey demeyeceğim. Bu şarkı Ulan İstanbul’un ruhuna dair. Hem yaza da uygun. Adını anmaya tövbe ettiğiniz vefasıza “benim yerime de sev” diyorsunuz. Hayatı bekletmemek konusunda tavsiyeler veriyorsunuz ama kendi söküğünüzü dikemiyorsunuz. İçinizde sitemle dolu bir acı var ama “gülümsüyorsunuz dünyaya”. Tıpkı hüzün bulutlarında ne zaman gezinse Yaren’in patlattığı şarkılara benzer. Tek dileğim Yaren’i saniyeliğine buruklaştıran vefasızın, ve bir tek şarkılarda ortaya çıkan hayattan intikamını almaya çalışan sallanan parmağının hikayesini tekdüze bir yaylı grubuyla değil, sahici bir acıyla, yoksulluk ve yoksunlukla duyalım. “Şimdi heeep beraber, hadi, ıslıkları duyamıyorum...”