Sistemimiz şöyle: “Haftanın tatlısı”, “ay canımm” deyip, yanaklarını sıkmak istediğimiz; aşırı iyi bir performans çıkarıp alkışı hak eden bir TV karakteri veya programına; “Haftanın ekşisi” de aşırı asap bozucu performansıyla içimizde kumandayı TV’ye fırlatma hissi uyandıran bir TV karakteri veya programına gidiyor.
HAFTANIN TATLISI: SERGEN YALÇINStarların sinema veya televizyonda kendilerini, daha doğrusu kendilerinin bir versiyonunu canlandırması, kendileriyle dalga geçebilmeleri bayıldığımız bir durum. Aklınıza
Curb Your Enthusiasm’de Larry David,
Episodes’da Matt le Blanc,
Zombieland’de Bill Murray veya Ricky Gervais’in efsane dizisi
Extras’da oynayan bütün konuk oyuncular gelsin. Ne yazık ki komedyenlerin Twitter’da onbeş yaşında çocuklara laf soktuğu, Kral TV’de klibi dönen her şarkıcının kendine Münir Nurettin Selçuk muamelesi yapılmasını beklediği ve her yarı ünlünün öbürüne “bana merhaba dedi” diye hakaret davası açtığı memleketimizde kendisiyle makara geçebilecek birilerini bulmak çok zor. Dolayısıyla bunu azıcık yapabilen birisi bile gözümüze aşırı tatlı geliyor (bakınız Atilla Taş’ın önlenemez yükselişi). İşte bu sebepten yeni Gani Müjde dizisi
Sil Baştan’da kendini oynayan Sergen’e bayıldım. Evet dizi epey tırt, evet iktidar eleştirisi yapan bir iki karakter bile bu demode komediyi çekmeye değmez, evet Sergen’in “Saat kaçta doğdun?” sorusuna verdiği “Bilmiyorum, kolumda saat yoktu,” ve benzeri sınıfımızın-kahkaha-makinesi replikleri çok feci, ve evet karşımızda bir
Being John Malkovitch vakası yok. Ama yine de Sergen sempatik, Sergen averaj bir dizi oyuncusu kadar yetenekli ve doğal bir komikliği var, Sergen kendisiyle dalga geçebilecek kadar özgüvenli ve Sergen bu haftanın tatlısı.
HAFTANIN EKŞİSİ: THE MYSTERIES OF LAURABüyük bir Debra Messing hayranıyım. Elbette
Will & Grace’i ezbere biliyorum, o zaten cepte. Ama mesela Messing’in ilk şovu
Ned & Tracey’e bile hakimim.
Will & Grace bittikten sonra birer birer çöken şovları
The Starter Wife ve
Smash’e büyük bir sabırla tahammül etmişliğim, bağımsız romantik komedisi
The Wedding Date’i beş kere “bence çok da tatlı bir film bir kere,” diye izlemişliğim var. O yüzden Messing’in NBC’de yayınlanmaya başlayan yeni dizisi
The Mysteries of Laura’ya da balıklama atladım. Ama keşke atlamasaymışım, zira acayip göbeğim yandı, hatta mayomun askısı çözüldü, sudan çıkmadan onu bağlayayım derken kafamı taşa çarptım, sonra bacağıma deniz anası yapıştı, sonra ayağıma yosunlar dolandı, sonra da televizyonu kapadım.
Mysteries of Laura,
Murder She Wrote nostaljisiyle süslenmiş,
Brooklyn Nine Nine tadında bir polisiye komedi. Messing (Laura) boşanma kağıtlarını imzalamayan sorumsuz kocası, okuldaki hocaların bile başa çıkamadığı iki yaramaz çocuğu, son altı aydır toz bezi değmemiş bir evi ve obsesif kompulsif davranış bozukluğu olan bir polis dedektifi. Ve evet bildiniz, konumuz “peki Laura hem anne hem polis nasıl olacak?” Aman allahım, anneliği ve kariyerini “dengelemek” zorunda olan bir kadın, ne kadar özgün ve hiç de seksist olmayan bir konu! Bir de üstüne oda ısısından hallice IQ’lu bir insanın 30 saniyede çözebileceği bayıklıkta polisiye konular, komik olmaya çalışırken manasız olan sahneler ve çizilmeye çalışan karakterin tam zıttı taze fönlenmiş saçları ve seksapeliyle Laura karakterini koyun. Alın size kökü kurutulmuş bir Debra Messing hayranlığı ve bu haftanın ekşisi.