2016’da henüz asıl dizi sezonu tam bitmemiş, yaz sezonu tam açılmamışken Sahibinden.com’a ilginç bir ilan geldi. Kendilerini metin yazarı ve reklam yazarı olarak tanımlayan iki genç insan “Hiç çekilmemiş” senaryolarını internet üzerinden 100 bin TL karşılığında satışa çıkarmıştı. Sitedeki her ilanı takip eden Ekşi Sözlük tayfası tarafından fark edildi elbette, ardından birçok haber sitesine “geyik” haber olarak düştü. Üzerine konuşuldu öyle de kaldı. Bir aydan fazla bir süre önce satılığa çıkarılan senaryoya ne oldu peki, hiç merak ettiniz mi? İlk gündeme geldiğinde ne kadar geyikse daha geyik ne kadar acıysa daha acı şu anda durum.
Sinemada ya da televizyon dizisinde işin en temel noktası olan senaryonun önemi yok bu ülkede. Daha doğrusu senaristin önemi yok. Dizilerin sezon ortasında senarist değiştirmesinin normal karşılanması aslında çok tuhaf bir durum değil mi? Başkasının kurduğu hayal dünyasının üzerine kendi hayallerini ne kadar entegre edebilirsin? Sipariş üzerine hayal kurmak biraz garip değil mi? Eren Bozkurt ve Yavuz Erduğan bu işin en zor kısmını yapıp hayal kurmuşlar. Sonrası? Sonrası sektörün yönetmeni ve senaristiyle bölünmez bir bütün olması, normal karşılanması çok acı olan “sektör gerçekleri” nutukları ve tarifsiz bir ego savaşı.
Her şeyden önce senaryolarını okutacak bir yapım şirketi bulamamışlar. Bulamazlar çünkü sektör bölünmez, nüfuz edilemez bir bütün. Yeni isimlere kapısı açık değil. Üstelik televizyon dünyası, yazdığı hiçbir dizi yayına devam edememiş, yani “tutmamış” olduğu halde her sezon farklı bir işte kendine yer bulabilen senarist doluyken. Sinemada da durum pek farklı sayılmaz. Türk filmi dediğiniz komedi olmalı, çünkü “komedi tutar,” çünkü “senariste para vermeye gerek yok”. Ismarlarsınız kafanızdaki işi, biri yazar. Başkasının hayallerine ne gerek var? Bunları bir gün değiştirebiliriz belki ama önce bunları normal karşılamamamız gerekiyor. Şu anda sektörden çıkan üst düzey iş sayısının olabileceğin en altında olduğunun farkında herkes. Ama bu ticaret kafası sektöre hâkim olduğu sürece bu konuda hiçbir şey değişmeyecek. Ne sinemada, ne televizyonda, ne de başka işlerde. Herkes nedense mutlu görünüyor çünkü. Bir de ego savaşı dedik ya hani… Hangi yapımcı yeni bir iş okumak için gerçekten zaman harcıyor acaba? “Biz sizi ararız”ı duymak bile imkânsız artık, onu bile çok görüyor yapım şirketleri.
Eren Bozkurt ve Yavuz Erduğan’ın satılık senaryolarına dönersek, ilan yayınlandığından beri işler daha da tuhaf bir hal almış. Senaristlerin söylediğine göre onlara ulaşıp senaryoyu satın almak isteyenler var. Henüz bir kelimesini bile okumadan. Sadece reklamını yapabilmek için. Tarlasını, arabasını teklif eden var. Bunlar alıcılar, ya satıcılar peki? Tamam, belli bir meblağ karşılığında senaryoyu satışa çıkarıyorsun ama bu kafaya nasıl teslim edersin? Hayal gücünün ve emeğinin karşılığı olan ürünü nasıl bu kadar basitçe harcamalarına izin verirsin ki? Genç senaristler de bunu söylüyor. Kolay yolu tercih edip komedi yazmak yerine de halen sektörün içinden birilerine ulaşmaya çalışıyorlar.
Senaryoları belki de hiç de sandıkları kadar iyi ya da farklı değil. Olabilir, tam bir kuzgun ve yavrusu durumuyla da karşılaşabiliriz. Mesele bu değil ki.
Mesele bir senaryodan çok daha fazlası.