22 Temmuz 2022 günü Serdar Kuzuloğlu’nun bir tweetiyle korkulan günün geldiğini öğrendik. Kapanan Radikal gazetesinin web sitesi de aramızdan tamamen ayrılmış, Radikal gazetesinin pek kıymetli arşivine erişimimiz kesilmişti. Geçtiğimiz yıl gazeteci Ilgaz Gökırmaklı, bu arşivin silinmesi üzerine dijital hafıza kaybından da söz ettiği bir yazı kaleme almıştı. Durumun sebeplerine ve sonuçlarına dair çıkarımları açısından okunmaya değer bir yazı olduğunu söyleyebilirim. Bu yazı biraz daha sinir atmaya yönelik çünkü maalesef hafızamızı kaybetmemiz sadece Radikal ile sınırlı değil.
Fethullahçı yapılanmanın ülke medyasında oldukça etkin olduğu dönemde birçok gazetesi vardı örneğin. Şimdi onlarda çıkmış haberlere, köşe yazılarına ya da gazete küpürlerine ulaşmamız da çok zor. “Bunlara ulaşması gereken zaten Fetöcüdür” gibi saçma bir genellemenin yakın çevremdeki bazı insanlar tarafından bile yapıldığını biliyorum. Ama arşive ulaşmak ve anı tazelemek hiçbir zaman siyasi görüşün dayattığı bir ihtiyaç olmadı. İnsan anılarıyla birlikte var olabilen bir canlı. Birçok fantastik, bilim kurgu filminde anısı olmayan, geçmişini hatırlayamayacağı bir ortama gönderilmiş karakterlerin bu yüzden yaşadıkları psikolojik zorluğu izliyoruz. Bu durumun bu kadar çok hikayeye konu olmasının altında yatan bir gerçeklik var. İncelikli konuşma çabamı bir tarafa bırakarak soruyorum: Benim My Name is Earl’den aşırı İslamcı şekilde uyarlanan ve izlerken çok güldüğüm Hakkını Helal Et dizisini hatırlamaya hakkım yok mu sırf Samanyolu’nda yayınlandığı için?
Yaşananların kolay hatırlanmamasını istemek ayrı bir şey, tamamen unutulmasını beklemek ayrı bir şey. Çok farklı bir dünyaya gidelim, ABD’ye ve WWE’ye (World Wrestling Entertainment). Kimilerine göre tamamen şaklabanlık olarak görülse de WWE bugün eğlence sektörünün devlerinden biri. 2010 sonrası bu konuda seviye atlarken en büyük adımları da tüm arşivlerini yükledikleri WWE Network platformu oldu. Arşiv ilk kez açılırken ben bazı içerikleri özellikle eklemeyeceklerini düşünüyordum, yanıldım. Chris Benoit adında ünlü bir profesyonel güreşçi vardı örneğin. Kendisi özellikle 2004’te büyük başarılar kazanmış bir isimdi WWE içinde. 2007 yılında karısını ve çocuğunu katlettikten sonra da kendini öldürmüştü. WWE ölümünden sonra onu silmeye karar verdi. Adını anmadı, listelerden başarılarını kaldırdı. Ancak arşivlerini izleyicilere sunarken, onun yer aldığı şovlar da maçlar da büyük oranda sansürlenmedi. En fazla adının geçtiği yerlere bir sessizlik efekti yerleştirildi kurgu ekibi tarafından. Evet bu ismin hatırlanmasının istenmemesi (güreşte steroid kullanımının insanların ruhsal dengesini bozduğu tartışmalarını coşturmamak için) normal ancak tamamen unutulmasının beklendiği bir aptallığa da girilmiyor.
Türkiye’ye dönelim. Geçtiğimiz günlerde Twitter’da rastladım. Disney+’ta yayınlanan Son Yaz bölümlerinde yayın sırasında TV’de bile sansürlenmeyen kelimelerin sansürlendiğine dair bir şikayetti. Pek şaşırtıcı değildi. Sansürlenecek içerik konusunda tebliğler değiştikçe, yasaklı kelimeler listesi değiştikçe çevrimiçi platformlardaki içerikler de değişiyor. Hatırla Sevgili’yi senede bir kere baştan sona izleyince bu durumu fark edebiliyorsunuz. Başta içki kadehlerinin buzlanması geldi, sonra komple kaldırılan içki sahneleri oldu. Son iki yılda bu kez bazı siyasi göndermeli sahneler kırpıldı bölümlerden. Sürekli aynı diziyi izlemek bazılarınıza çok garip geliyor olabilir ama böyle bir faydası da var. (Bu arada ilginçtir ATV’nin kendi web sitesinde yer alan bölümler paralel bir şekilde sansürlenmiyordu başta. Uzun bir süre böyle devam da etti, sonra takip edemedim.)
Toplumsal hafızayı gerçekten yaratabilmek mümkün mü değil mi bilmiyorum. Ancak minimal ölçekteki toplulukların hafızası önemlidir. İnsanlar anılarıyla olduğu kadar dahil oldukları topluluklardan destek alarak da yaşar. Radikal, WWE, Samanyolu TV ve Disney+ derken bu yazının esas sebebi olan hayal kırıklığı sizi biraz şaşırtabilir. Bu yazı bir futbol fanatiğinin hayal kırıklığı üzerine kurulu. Son birkaç yılda gereksiz şeylere daha az sinirlenebilmek adına taraftarlıkla arama mesafe koydum, Liverpool hariç. Sebep de dahil olduğum bir toplulukla aynı şeylere coşabilmeye ihtiyacım olması. Bunun en kolay yolu da son 4-5 senedir dünyanın en iyi birkaç takımından biri haline gelen bir kulübü desteklemeye devam etmek. (Ondan önce yaşadığımız 15 yılın ödülünü almak da bir artı tabii.) İşin içine para girince bu coşkuyu bile elimden almanın bir yolunu buldu televizyon sektörü. Konumuz İngiltere Premier League yayın hakları ve devasa bir telif meselesi.
SSport ve SSport+ son birkaç yıldır İngiltere Premier Ligi’nin yayıncısı konumundaydı. 2021-2022 sezonunun sonunda bu durum değişiyor. Önümüzdeki sene beIN Sports bu ligi yayınlayacak. İki tarafın yayıncılık anlayışı arasında devasa bir fark var. Spiker ve yorumcu kadrosu, maç özetlerinin paylaşılma şekli ve hızı, tarafların YouTube’a gösterdikleri ilgi vs vs. Bunlar önümüzdeki sezonun konusu. Ancak yayın haklarının yer değiştirmesinin geçmişi de etkilemesi inanılmaz. Yıllardır SSport+ platformunda yer alan maçların tam hali bir anda arşivden uçtu gitti. SSport’un YouTube kanalındaki kısa maç özetleri gitti. En komiği de SSport Twitter hesabındaki yayınlardan kesitlerin (gol, önemli an vb.) videolarının olduğu tweetler silindi. Kaç senelik yayıncılık arşivi bir anda yok oldu. Evet komik ama bir o kadar da acı.
Dünyanın en çok izlenen spor organizasyonlarından birinin arşivine ulaşabilmem için Türkiye’den bir platformun bana -hali hazırda parasını ödediğim- hizmet sunması zorunlu değil. Her maça, her gole, her habere ulaşabilirim. Ancak bizim Türkiye’deki Liverpool taraftarları olarak o küçük topluluğumuzun hafızası o maçları birlikte bu şekilde izlemişti. Kaleci Allison Becker’in son dakikada attığı golden sonra Erman Yaşar-Emre Özcan ikilisinin maç anlatım kabininden bizlere ulaşan sesleri de bizim anımız. Ev arkadaşımın deyimiyle “modum düştüğünde gaza gelmek için” izlediğim 24 Ekim 2021 tarihli Manchester United-Liverpool maçının özet videosu da öyle. O maçta Mohamed Salah’ın yaptıklarını anlatan spiker Erman Yaşar da benim, bizim anılarımızda var. Bu bir spor yazısı değil, taraftarlık yazısı da değil. Bu televizyonculukla ilgili bir durum. Ve futbolu, insanları mutlu ettiği anlayışıyla pazarlayan televizyon sektörünün bizim anılarımıza sırf para için bu kadar dokunması beni irite ediyor.
Bugün TikTok ya da Instagram Reels akışınızda gezerken farklı türdeki birçok videoda “Raul Jimenez napıyor, inanılmaz bir acemilik” cümlesini duymanız çok olası. O sesin sahibi de aynı spiker Erman Yaşar. Evet, yine bir maçtan kesit o ses. Ancak artık ortada o maçın videosu yok. Sadece artık videodan videoya dolaşan bir ses var sosyal medya platformlarında. Böyle birkaç tane daha ses var, maçlardan gelen. Hiçbirinin yayıncısı tarafından paylaşılamayan içerikler… Cidden garip.
İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz ve açık kanallarda neredeyse hiçbir popüler spor organizasyonunun yayınlanamaması herkesin malumu. Evet spor izleyicisi olmak da para harcamayı gerektiren bir durum. Buna alıştım. Ancak parasal sebeplerle geçmişimizi unutmak zorunda bırakılışımıza asla alışamayacağım. Para bizim anılarımızdan daha mı değerli?