Dört mevsimin sultanı ödül sezonu tamamına ermek üzere. 90. Oscar ödüllerinin adayları belli oldu. Zamanını, yerini, kimini, şusunu-busunu bu yazıya tıkladıysanız zaten bildiğinizi farz ediyorum. Oscar’larda henüz izlemediğim Phantom Thread’i ve Phantom Thread’le alakalı adayları tutmaya karar verdim ben. Onun dışında 89. Oscar’lar kadar kaotik ortam oluşsun beklentim var, tarihin en keyifli Oscar gecesiydi o çünkü. Henüz bir aylık bile olmamış kızım sabahın köründe uyanmış, En İyi Film’de yaşanan karmaşaya beraber tanıklık etmiştik. Kendisi tabii zerrece hatırlamayacak olsa da en azından büyüyünce arkadaşlarına hava atar “Benim izlediğim ilk Oscar töreniydi,” diye. Hem belki editörüm yayınlarsa bu yazıyı da okuturum kendisine bir gün. Teşekkürler sayın editörüm. (Bahar Bayram, seni de, anneni de, babanı da seviyoruz. İmza: Editör)
Size şimdi Akademi’deki değişikliklerden ve bunun yansımalarından bahsetmeyi isterdim ama onu yazının içine yedirmeye karar verdim. Meta. Daha da fazla oyalanmadan: Sürprizler, trendler ve göz ardı edilenler.
Sürprizler
Lesley Manville! Paul Thomas Anderson! Phantom Thread! Daniel-Day Lewis’in son aktörlük deneyiminin öyle ya da böyle taçlandırılacağı herkesin malumuydu ama son düzlüğe girilirken Akademi üyelerinin Phantom Thread’i garip bulduğu söylentileri de ayyuka çıkmıştı. Aman götüm. Paul Thomas Anderson hal-i hazırda yaşayan en değerli Amerikalı yönetmen. Her daim taze, her daim yaratıcı, her daim farklı ve evet, muhtemelen oldukça da garip. Memleketimin hükümet destekçisi ünlüsü gibi her yerden biten süper müthiş kahraman filmlerinin ortasında, Hollywood’un her daim Paul Thomas Anderson’a ihtiyacı var. Akademi’nin bunun farkında olması ise bambaşka bir yazının, ve daha da önemlisi bambaşka bir metanın tartışma konusu.
Lesley Manville demişken, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında üç aday zaten taştı (Janney, Metcalf, Blige.) Son iki adaylıktan biri için benim favorilerimden biri Tiffany Haddish’ti, nitekim Akademi bu tür zayıf kategorilerde sürpriz adaylık göstermeyi sever. O iki boşluğu Octavia Spencer ile Lasley Manville doldurdu. Zaten Tiffany Haddish’in adayları açıklarken hiçbir ismi doğru telaffuz edemeyip bunu komik bulmasına sinir olmuştum. Çok da üzülmedim açıkçası.
En İyi Yardımcı Kadın’daki durumun bir benzeri de En İyi Yönetmen kategorisinde yaşandı. Yine üç tane kesin aday görünüyordu. (Gerwig, Del Toro, Nolan) Get Out sana bana çok da hitap etmiyor ama White Guilt’çi Amerikalılar ve White Guilt’in kalesi Akademi’nin Jordan Peele’ı onurlandıracağı kesin gibiydi. Son adaylık da PTA’e gitti. Ödül sezonunun şu ana kadarki yıldızı Martin McDonagh ve politik iklimden yararlanmak için filmini acele acele vizyona sokan Spielberg dışarıda kaldı böylece.
Uyarlama senaryo da senenin vasat kategorilerinden. Sene vasat zaten. Kendilerine kadar çekmişler filmleri. Neyse ne diyordum. Logan. Hollywood uzun vadeli rota düzeltmesi konusunda her daim doğru yolu bulmuştur, bu trend sona erene kadar devir süper kahramanların devri. Senaryo dalında adaylık kapan ilk süper kahraman filmi olan Logan da Akademi’nin “Tamam gençler keyfinize bakın, diğerlerinden farklı iş olursa biz ödüllendirmeye hazırız,” deme şekli.
Denzel Washington’dan sürpriz diye bahsetmek Galatasaray’ın teknik direktörlüğüne Fatih Terim’in getirilmesine sürpriz demekle aynı şey ama En İyi Erkek Oyuncu kategorisinin son adaylığını tutturmak da tek bahisten 1’e 1001 kazanmakla aynı noktadaydı. Denzel yine törene katılacak, bolca somurtacak, olan bitene asla anlam veremeyecek ve herhangi bir ödül kazanamadan gidecek. İşin kötüsü dandik görünen filmini izlemek zorunda kaldık, bak görüyor musun. 1st World problems.
Cannes’ı, Berlin’i, Altın Küre’yi unutun. Akademi her daim bütün bunlara “Çekilin, beyaz anglo-sakson, zengin babalarınız geldi ve size iyi filmin hangisi olduğunu öğretecek,” demeyi görev bilmiştir kendine. Dolayısıyla En İyi Yabancı film kategorisine de ayılıp bayılmamak gerekiyor. TR Film Twitter’ı tarafından yere göğe sığdırılamayan fakat benim yer yer haddinden naif bulduğum ve kadın karakterinin şahane gelişiminin içine etmesiyle yadırgadığım On Body and Soul günün tatlı sürprizlerinden.
Trendler
* 88 yaşında aday olan Christopher Plummer tarihin en yaşlı oyuncu adayı. Son yılların en muazzam oyunculuk performanslarından birini sergileyen, filmin nerdeyse %95’ini tek başına ayakta tutan ve belki de en önemlisi, o rolde başka hiç kimseyi düşündürtmeyecek kadar sağlam iş çıkaran Timothée Chalamet son 78 yılın en genç adayı oldu. (Mickey Rooney, Babes in Arms’la 1939’da aday olduğunda 19 yaşındaydı. Senarist James Ivory ise 89 yaşında, tüm adaylar arasında tarihin ikinci en yaşlısı. Üstelik rekor tam da bu sene kırıldı. Hem de Ivory’den sadece bir hafta önce doğan, yaşayan efsane, Fransız Yeni Dalgası’nın kraliçesi Agnes Varda tarafından (Faces, Places)
* Politik iklimin ve Akademi’nin hafifçe değişen çehresinin etkileri bu yıl daha da fazla hissedildi. Mudbound’un sinematografı Rachel Morrison görüntü yönetmenliği dalında adaylık kazanan ilk kadın. (Ablacım tebrikler ama bu sene artık Roger Deakins babama o ödülü veriyoruz. Lütfen.) Mudbound’un yönetmeni Des Rees ise Uyarlama Senaryo dalında ilk 5’e kalan ilk zenci kadın oldu. Greta Gerwig yönetmenlikte aldığı adaylıkla tarihte bu onura ulaşan sadece beşinci kadın oldu. Söylentilere göre bir yerlerde Natalie Portman’la kutlama halindeler. Öte yandan Jordan Peele de aynı kategorideki beşinci zenci yönetmen. Son olarak da belgeselci Yance Ford aday olan ilk trans birey. Trans yazınca birey otomatik olarak ekleniyor word’de.
* Kobe Bryant. Lakers Efsanesi. Tarihin en iyi 10 basketbolcusundan biri. İki kere en değerli oyuncu. Beş kere NBA şampiyonluğu. Kariyerinde 33643 sayı. Bir maçta 81 sayı… Tarihte Oscar adaylığı kazanan ilk basketbolcu. Never die.
* Get Out 1991’den bu yana Şubat’ta vizyona girip Oscar’a aday olan ilk film. 1991’de bunu başaran filmle ilgili tahminlerinizi bekliyorum. Biraz daha bekliyorum. Evet. Jonathan Demme’nin zamansız klasiği Silence of The Lambs. Böylece Get Out isimli şeyle Silence of The Lambs’i aynı cümlede kullanan ilk kişi de ben oldum. Önemli bir istatistik.
* Meryl Streep’ten sıkıldınız di mi? Ben sizin kadar sıkılmadım. 21. adaylığıyla kendi rekorunu kırdı. Sıkılmak demişken. John Williams. 51. ELLİ BİR.
* - Memento diye bir şey çektim ben kurgu ayarlarınızla oynadım, önümüzdeki 20 sene boyunca 20 tane rip-off’u çekilecek bu filmin aday olabilir miyim?
+ Hayır.
- The Prestige var bir sinema alegorisi, biz yönetmenlerin perdede yaptığı sihirle ilgili örtülü bir metafor, siz seversiniz öyle şeyleri. Adaylık?
+ Olmaz.
- Yeni filmimin ismi Inception hayatınızda görmediğiniz görselleri sinemanın katmanlılığını anlatmak için kullandım; rüyalar falan da var azıcık karışık. Artık aday olabilir miyim?
+ Mümkün değil.
- The Dark Knight var yarattığım villaın’ı herkes taklit etmeye uğraşacak, tarihin en iyi oyunculuk performanslarından biri üstelik, süper kahramana bakış açınızı değiştirdim, önümüzdeki 30 yıl herkes bu filmi kerteriz alıp süper kahraman yaratacak. Kurgu falan da uçuyor bu arada. Artık beni de görürsünüz. Adaylık?
+ Zannetmiyorum.
-Interst.. tamam tamam buna ben de inanmamıştım.
+ Lol.
-Filmimin ismi Dunkirk. Sıfır karakterli bir ses pornosu. Müzikleri güzel ama Türk dizisi gibi hiç durmuyor. İstersen Brexit’e falan bağlayabilirsin.
+ SHUT UP AND TAKE MY MONEY!
Göz ardı edilenler
Ayla nasıl aday olamamış ya. Son 9’a kalamayınca da şaşırmıştım ben son 5’e de almamışlar. Yalnız bu iş burada bitmez. Bildiğim kadarıyla dava süreci hala devam ediyor. Ben hala inanıyorum. Akademi’ye gerçek filmin ne olduğunu bu millet öğretecek.
Kariyerinin en kötü oyunculuk performansı ama söz konusu Tom Hanks olunca bir şekilde göz ardı edilmiş gibi geliyor. Gary Oldman Oscar’ı çoktan kazandı ama burada da diğer zayıf kategoriler gibi son yer bomboş duruyordu, Denzel Washington’la girdiği mücadeleyi kaybetmiş anlaşılan.
Vay vay vay demek Wonder Woman’ın aday olamamasına şaşırdın öyle mi, vay benim çakma feminist kardeşime vay.
In the Fade bir filmin gelebileceği en büyük momentumla geldi Oscar yarışına. Altın Küre zaferi de adaylığını kesinleştirmiş gibiydi. Ama Akademi yabancı dilde frontrunner’a hiçbir zaman bayılmamıştır. Onlar da Fatih Akın’ın sinema dilinden sıkılmış anlaşılan. Bu konuyla ilgili memleketi saran üzüntü dalgasını anlamlandırabiliyorum ama bana pek dokunmadı açıkçası. Öte yandan belgesel dalında Jane uzun süredir açık ara favori gösteriliyordu. İzlemediğim için atıp tutmayacağım ama günün en büyük sürprizlerinden aday bile olamaması.
Kendimi podcast’e saklamaktan azıcık gına geldi ama çok fazla detaya girmeden yazayım, Oliver karakteri CMBYN’in en zayıf karnı, bu asla oyuncunun suçu değil ki kendisine ve mini şortlarına bayılmamak elde değil, ancak aday olamaması oldukça doğal. Benim derdim Michael Stuhlbarg’ın yokluğuyla. Hollywood’un geç keşiflerinden Stuhlbarg’ın final act’teki monoloğu filmin de atan kalbi. Bu kadar hassas bir konuyu bu kadar kör göze parmak anlatmakla ilgili eleştirileri kabul edebiliyorum. Bu durum, Stuhlbarg’ın sergilediği oyunculuk gösterisinin önünü asla kesmemeliydi. Hele kategori bu kadar zayıfken.
Bir ay öncesine kadar James Franco’nun adaylığına kesin gözüyle bakılıyordu. Sonra skandalı patladı. Hem de oylar teslim edilmeden bir gün önce. Akademidekiler de senin benim gibi adamlar. Bu işleri son güne bırakıyorlar tabii. James Franco’yu da oldum olası sevmem, üstelik bahsi geçen skandal iddia olmaktan çok öte gerçek. Beter olabilir.
Yönetmenlik sürprizlerinde PTA’i konuştuk, Oscar’ın şimdilik favorisi konumundaki 3 Billboards Outside Ebbing, Missouri, Stormborn of the House Targaryen, First of Her Name, the Unburnt, Queen of the Andals and the First Men, Khaleesi of the Great Grass Sea, Breaker of Chains, and Mother of Dragons’ın yönetmeni Martin McDonagh’nın yokluğu filmin şansının azaldığı anlamına her zaman gelmiyor. Yakın tarihte Argo örneği varken konuşmak için çok erken. Üstelik Woody Harrelson’ın adaylığı ve Sam Rockwell ile Frances McDormand’ın kuvvetle muhtemel zaferleri filmin, Akademi’nin en yüksek nüfuslu ekibi Oyuncular Birliği tarafından da destekleneceğine işaret. Yarış yeni başlıyor.
Böylece de bitiyor. Tahminlerde görüşmek üzere.
ARAS BAYRAM