Sinema-televizyon ve eğlence sektörü dışarıdan bakıldığında son derece cazip, göz alıcı neredeyse sihirlidir. Hikayeler kalbimize dokunur, müzik bizi sürükler, kostümler, ışıklar nefesimizi keser. Sihre öylesine kapılırız ki, seyrettiğimiz bu görüntülerde emeği geçen kişilerin nasıl hayatlar yaşadığını düşünmek aklımızdan bile geçmez. Hatta bol seyahatli, neşeli ve hareketli bir yaşam sürdüklerini sanabiliriz bile.
Hâlbuki sinema-televizyon sektöründe çalışanların çoğu ciddi finansal, ruhsal ve sağlıkla ilgili problemler yaşıyor, daha da kötüsü can güvenlikleri bile sağlanamıyor. Bu kadar ilham verici, yaratıcı, heyecan verici bir iş yapan insanların böyle yaşamaması gerekir değil mi?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 2013’te yayımladığı yönetmeliğe göre setler artık “tehlikeli” sınıfta yer alıyor. İş sağlığı ve güvenliği açısından çok çeşitli riskler barındıran bir alan. Ülkemizde set koşullarının iyileşmesi için çalışan dernek ve sendikalar mevcut. çtvc v’nın set koşullarını gündeme getirilmesi, önlemler alınması yolundaki çağrıları ve farkındalık yaratmak amacıyla kamuoyunu bilgilendirme faaliyetleri son derece önemli.
Resmi kurulumu 2 Ocak 2015’te gerçekleşen Sinema ve Televizyon Sendikası ise, sektörün tüm kamera arkası işçilerinin çalışma koşullarını iyileştirmek, dayanışmayı etkin bir güce dönüştürmek amacıyla faaliyetlerini yürütüyor. Sinema, dizi, reklam, TV programcılığı, belgesel vb. yapımlarda yapım öncesi ve sonrası tüm kamera arkası işçilerini temsil ediyor. Sinema Televizyon Sendikası geçtiğimiz günlerde Dizi Setleri Çalışma İlkeleri’ni yayınladı. Bu ilkelerin 1 Ağustos 2016 itibariyle uygulanması bekleniyor.
Kamera arkası çalışanları belirli bir ücret karşılığında emeklerini işverenlere kiralayarak hayatlarını kazanıyorlar. İş Kanunu’nda belirtildiği üzere çoğumuz gibi işçiler yani. Ezelden beri sonsuz uzun olan dizi süreleri, maliyetleri düşürüp kar oranını artırma uygulamaları, sektör çalışanları için uzun çalışma saatleri, sosyal güvence, düşük ücret ve iş güvenliğinin olmaması demek.
Sektörün piyasa değeri arttıkça, işçi talebini karşılamak için düzensiz, kuralsız çağ dışı bir çalışma düzeni egemen oldu. Son yıllarda kar oranlarının düşmesi sonucunda ise bıçak kemiğe dayandı. 30 saati aşan çalışma günleri, iki iş günü arası dinlenme süresinin 2-3 saat gibi bir süreye inmesi, güvenlik önlemlerinin alınmaması sonucunda iş kazaları ve hatta işçi ölümleri yaşandı.
Gördüğünüz üzere ortada hiç de dışarıdan göründüğü gibi parlak, neşeli, tozpembe bir tablo yok. Sektörde çalışanların yaptıkları işin önemi elbette ortada, ödüller kazanıyorlar, alkışlanıyorlar, pozitif eleştiriler ve takdir de var. Bununla birlikte yaratıcılıklarını kullanarak sevdikleri işi yaptığını söyleyen bu insanların gelirleri belirsiz, iş güvenceleri yok. Bir sonraki işin ne zaman geleceğini, bir daha ne zaman ödeme alacaklarını çoğunlukla bilmiyorlar. Az paralara uzun saatler gönüllü ya da ücretsiz çalışmak zorunda kalabiliyorlar. Düzensiz çalışma saatleri yüzünden sürekli değişen uyku saatleri de cabası. Gerçekçi olmayan beklentiler insanları kapasitelerinin üstünde çalışmaya zorlarken güvenliğin esamesi okunmuyor. Anksiyete ve depresyonu saymıyorum bile.
Sizi zorlayan yok, isteyen çalışır istemeyen çalışmaz gibi konuşmalara sektörde çok rastlanır. Bu köhne zihniyet ve kronik düşük ücretler yüzünden belki de çoğu çalışan 35’ine varmadan başka arayışlara yönelmek zorunda kalmakta. Ücretlerde hiçbir iyileşme görülmezken, ev kiraları, çocuk yetiştirmek, sağlık harcamaları hiç ucuzlamamakta, yılların eğitimi ve tecrübesinin ise hiçbir kıymeti kalmamaktadır.
Biliyorum kitlelerin sendikalaştığı dönemlerde yaşamıyoruz. Ama haksızlıklar ve eşitsizlikler hala aynı. Sendika bu yüzden önemli; ücretler, haklar ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işverenlerin çalışanlara hak ettiği saygıyı ve kıymeti vermesini temin ettiği için. İşçilerin daha demokratik ve eşitlikçi bir toplumun parçası olmasının yolunu açtığı için gerekli.
Kanal yöneticileri, yapımcılar, reklam verenler, tüm sektör çalışanları umarım Sinema ve Televizyon Sendikası’nın Dizi Çalışma İlkeleri’ni dikkate alır ve uygularlar. İnsani koşullar sağladıkları zaman verimli çalışmadan faydalanan yine onlar olacaklar. Kaliteli ve verimli işler ise ancak sağlıklı ve dengeli iş ortamlarından çıkabilir.