CNBC-e’nin altın çağının ancak sonuna yetiştim sanırım. Coupling, Dawson’s Creek, Sopranos, Six Feet Under, The O.C. falan hiç oradan izlediğimi hatırlamıyorum. Hepsini daha sonradan gördüm. Bu açıdan ablamları bir tık kıskanırım hatta. Ama bir alt kuşaktan olan ben bile hayatımda güzel yerler edinen birçok diziyle o ekranda tanıştım. The Big Bang Theory ve Merlin örneğin, ikisini de çok sevdim. Chuck ve Two and a Half Man onların hemen arkasında. The Newsroom’un fragmanını CNBC-e’de gördüğümü hatırlıyorum ama o dönem sadece bilgisayarım olduğu için izleme adresim malum yerlerdi. Daha bir sürü dizi sayabilirim ama bir tanesi için CNBC-e’de emeği geçen herkese şükran borçluyum. Çünkü muhtemelen orada izlemesem hiç karşıma çıkmazdı. Leverage, üzümlü kekim.
İlk izlediğim bölüm 1. sezonun 9. bölümüydü, The Mile High Job. Ekip bir “asset” kurtarmak için sahte kimliklerle bir uçağa biniyorlar ve uçağın düşürülmek istendiğini fark ediyorlardı. Hardison uyuyakaldığı için uzaktan bağlanabiliyordu. Sonrası da işte herkesin uzmanlığı ayrı ve uçağı düşmekten kurtaran bizimkiler. Çok eğlenmiştim. Ertesi hafta yeni bölüm için başına geçtim, sezon finalinden sonraki tekrarlarda da birinci bölümden itibaren çözmüştüm diziyi. İkinci sezona CNBC-e’de mi başladım hatırlamıyorum. Zaten 3. sezondan sonrası benim öğrenci yurdu hayatım ve malum yerlere dalışım.
Genel algıya göre artık sıkıcılaşan senaryosu, tekrara düşen hikayesi ve düşen reytingleriyle 5. sezonda iptal edilmesi malumun ilamıydı zaten. Yine de üzücüydü. Çünkü diziyi benim kadar içselleştirince bölüm bölüm heyecan aramak gereksiz geliyordu. Nate’in değişik tanrı triplerini izlemek; Parker ve Hardison arasındaki çekimi takip etmek, Sophie’nin gerçek kimliğini merak etmek ve Elliot’a gülmek yeterliydi. Zaten ilk iki sezondan sonra Dean Devlin de biraz buna güvendi ve sezon içindeki birkaç peak dışında hırsızlık hikayeleri sıradanlaştı. Onun yerini sezon hikayeleri aldı. Özellikle de kimsenin sevmediği 4. sezondaki her bölümün birbirine bağlanışı benim için bayağı keyifli bir deneyim oluşturmuştu. 5. sezonda final haberi geldikten sonra zaten ne anlattıkları önemli değildi. Mesele kendini finale hazırlamaktı ama finalden hemen önce öyle bir Noel bölümü yapmışlardı ki bu imkansız hale geldi. Beşli birbirlerine Noel hediyesi olarak “güven” vermişlerdi. Beşi de benim için arkadaş gibiydi. Finalin ilk 10-15 dakikasında beni bu kadar üzdüğü için Dean Devlin’e halen kırgınım. Bir insan başkasına bunu yapmamalı.
Beşi de benim için arkadaş gibiydi diyorum ya aslında bununla da sınırlı değil. Sadece 10 bölüm falan görünen Sterling en az beşli kadar kıymetliydi. Mark Sheppard’a o kadar hayran oldum ki Leverage’da, sırf onu izlemek için Supernatural’a başladım. Sonra fark ettim ki adam bayağı uzun süre yok, cinli şeytanlı diziyi daha fazla izlemek anlamsız geldi, bıraktım. Parker ve Hardison zaten dizinin en arkadaş olunası karakterleriydi. Elliot’u sırf arada kızdırmak ve Hardison’a bağırdığı gibi size bağırması için bile onunla arkadaş olunurdu. Nate ve Sophie ile arkadaş olunmazdı ama onların gelip iç döktükleri barmen olabilirdiniz. Leverage komple benim arkadaşım gibiydi işte.
Sinema ya da dizi izleyiciye sizinle bağ kurdurmak üzerinden işleyen bir süreç. Ne kadar çok kişiye bu bağı kurdurabilirseniz o kadar çok reyting alıyorsunuz. İşin izleyici kısmıysa başka. “En iyi dizi” seçimlerimizi tartışabiliriz ama en sevdiğimizi tartışmanın anlamı yoktur. İsteyen gidip The I-Land falan da sevebilir, o onların sorunu. Leverage da benim sorunum işte. Bittiği gün gerçekten çok sevdiğim bir dostumdan ayrılmıştım. İşte Leverage: Redemption benim için o dostun geri dönüşü. Kişiliğinde ya da tarzında birtakım değişikliklerle elbette ama dokuz yılda kim değişmez ki?
Bu defa her şeyi başlatan Nate Ford yok. Timothy Hutton o kadar iyiydi ki izleyen herkes Nate ile pasif agresif bir ilişki kurmuştu. Yerini Noah Wyle’ın alması garip ama kendisine de Librarians’dan aşinayım. O da Dean Devlin dizisiydi. Ben yine çok sevmiştim. Almost Paradise’ın sadece fragmanlarına bakabildim ama onu da severdim eminim. Dean Devlin anlatısı beni tutuyor işte. Leverage: Redemption da tutacak kesinlikle. Fragmanda “Damn it Hardison!” diye bağıran Elliot’ı gördüğümde fark ettim ki eski dostum içten içe halen aynı. Sanki Kadıköy’deki Beşiktaş iskelesi önünde yıllardır görmediğim bir arkadaşımla buluşmak için bekliyor gibiyim. 9 Temmuz 2021, Leverage: Redemption. Eski dostuma kavuşmak gibi.
MEHMET DİNLER