Meghan Markle ile İngiliz Prensi Harry, nişanlandıklarını geçtiğimiz günlerde açıkladılar ve bu haber, bütün dünya basınına sürmanşetten girdi. Bir süredir zaten beraberlerdi ve basından da bu birlikteliği saklama ihtiyacı duymuyorlardı. Yine de beraber fotoğraf vermekten kaçınıyorlardı. Bir kaç kare dışında hiçbir poz yakalayamamıştı paparazziler. Üstelik Markle Amerika’da epeyi büyük bir hayran kitlesine sahip bir magazin figürü; Harry ise İngiltere’de magazin basının ilgisini çeken bir Kraliyet Ailesi üyesi.
Markle’la sanırım çoğumuz Suits’in ilk bölümünde, yaklaşık altı yıl önce tanıştık. Hukuk mezunu olmamasına rağmen muazzam zekasıyla avukat Harvey Specter tarafından işe alınan Mike Ross’a şirketi tanıtmakla görevlidir Markle’ın canlandırdığı Rachel karakteri. Güzel, zeki, alımlı, hatta -doğrudan söylemek gerekirse- sexy bir kadındır Rachel Zane. Mike’ın ukalalıklarına sert bir dille cevap verir ve Mike arkasından “I love you…” diye fısıldar. Zaten dizinin bugüne kadarki her sezonunda ana olaylardan biri Rachel ile Mike arasında geçer. Rachel, Mike’ı ilk günden (yani ilk bölümden) derinden etkiler.
Benim kafamda dolanan bir başka soru var artık: Rachel Zane değil de, Meghan Markle acaba Mike’ı etkilediği gibi İngiliz Kraliyet Ailesi’ni de etkileyebilecek mi? Ülkenin tabusu, yıkılmaz nizamının temsili ailenin içine gireceği artık kesin gibi duruyor. Peki o ailenin içinde Markle, kendi varlığını hangi noktaya kadar sürdürebilecek? Bir noktada muhafazakarlığın ‘sarayı’ olarak değerlendirilebilecek bir kurum aslında o aile ve yeni üyesi, o muhafazakar ezbere epeyi uzak bir coğrafyadan ve geçmişten geliyor. Sarayın içinde eriyip gitmesi de mümkün; ailenin liberal bir temsili olması da.
New York Times’dan Vanessa Friedman, bu evliliği Kraliyet Ailesinin 21. yüzyıla girişi olarak nitelendiriyor. Meghan Markle Tarih Yazacak başlıklı makalesinde, Markle’ın kıyafetlerinden, sitilinden yola çıkarak Kraliyet’le uyuşmazlığından dem vuruyor. Birkaç ay önce Toronto’da, bir tür gaziler olimpiyatları diyebileceğimiz Invictus Games’de yırtık, dar bir kot pantolonla Prens Harry’nin yanında oturduğunun altını çiziyor. Halkla ilk defa bu şekilde buluşan birlikteliğin, bu şekilde sürmesini dileyebiliyor insan yalnızca. Markle’ın bu arada Markle Mirror isimli bir moda blogu da var. Günlük kıyafet tercihleri üzerine yazdıklarına ulaşım mümkün. Bir nevi kıyafet dolabına giriş gibi. Oyunculuğun yanı sıra modayla da yakından ilgisini görmek böylece mümkün. Şimdiye kadar kendinden taviz vermemiş gibi duruyor (Suits’de de hala ‘cesur’ bir şekilde seyircinin karşısına çıkıyor. Oyunculuğunda da bir sansür gözlenmiyor) ama evliliğin ardından değişen bir şey olacak mı, bilemiyoruz elbette.
Fakat nişan açıklamasının ardından insanlarda muhafazakarlaşan Britanya’nın tatsızlığı ağır basmamış gibi duruyor. Brexit’le ‘sınırlarını koruma altına almak’ gibi bir karar veren İngiliz halkının, Hollywood’dan çıkıp gelen bir aktrise karşı bu kadar büyük bir sevgi göstermesi, doğrusu bana ilginç geldi. Muhafazakar ve milli değerlerin bütün dünyada yükselişe geçtiği günümüzde, Prens Harry’nin nişanı dünyanın kaldıramayacağı kadar liberal ve modern bir birlikteliğin sembolüymüş gibi duruyor. Sonuç olarak yarı İrlandalı yarı siyah bir kadının, majestelerinin ailesine giriyor olması sarayda da basında da yankılanıyor.
Ancak muhafazakar İngiliz basınına biraz göz gezdirince, kendi iyimserliğimin de farkına vardım. Her ne kadar bu evliliğin -kuşkusuz- tarihi bir anlamı olsa da tutucu İngilizler pek de sıcak bakmamışlar Markle’a. El ele tutuşarak açıklama yapmalarından, Markle’ın daha önce evlenmiş olmasına kadar bir sürü saçma sapan noktaya takılmışlar. Hatta bir Spectator yazarı Markle’ı ‘yetmiş yıl önce bir Prens’in ancak metresi olabilecek bir kadın’ olarak betimlemiş. Herhalde daha fazla örneğe gerek yok. Seviyesizliğin, yobazlığın, düşüncesizliğin dini, milleti, ülkesi de yok tabii.
Prenses Diana’dan beri dünya basını Kraliyet Ailesi ile bu kadar yakından ilgilenmemişti. Öyle görünüyor ki Weinstein döneminde oyunculuk yapmış, boşanmış, yarı siyahi ebeveynlerden gelen bir kadının evliliği, siyasi bir anlam da taşıyor. İngiltere’de ve dünyada ırklar arası evliliklerin sayısı artmakta. Sosyal hayat ile yeniden inşa edilen siyasi konjonktür bunun gibi birçok noktada çatışmakta. Unutmamak gerekir ki her ne kadar İngiltere, Avrupa Birliği’nden çıkma kararı almış olsa da hemen ardından gelen seçimin galibi - parlamentoda çoğunluğu elde edemese de- sosyalist Jeremy Corbyn olmuştu. Gençlerin büyük bir çoğunluğu Corbyn yönetimindeki İşçi Partisi’ne oy vermiş, dahası kampanyada aktif görev almışlardı. Amerika, her ne kadar başına Trump’ı geçirmiş olsa bile, her geçen gün Obama’yı özlüyor, Trump toplum bazında onaylanmıyor. Sonuçta siyahi bir başkan da seçilmişti değil mi?
Dünyanın belki de en tarihi geçmiş, ülkenin temsili açısından sembolik değerini de kaybetmeye başlamış kurumu Kraliyet Ailesi idi. Ancak Prens Harry ve Meghan Markle’ın evliliği, bir ihtimal majestelerini 21. yüzyıla adapte edebilir (‘etmeli mi?’ sorusu da ayrı bir tartışma konusu elbette) ve aileye - bugün de geçer akçesi olabilecek- sembolik değerlerini tekrardan kazandırabilir. Yahut aile, Markle’ı birkaç on yıl öncesine göre yeniden şekillendirebilir.
DERİN KOÇER