Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Kıvanç Tatlıtuğ, para ve diğer şeyler

Arap kadınlarını da Türk kadınlarını da lal edecek kitlesel silahı bulduk. Bu fotoğraf!

Kurt Seyit ve Şura başladığı günden itibaren, ülkenin en yakışıklı, sevilen ve başarılı oyuncusu olduğu söylenen, medyanın bayıldığı adam Kıvanç Tatlıtuğ anlamadığımız şekilde kara listeye alındı. Bir gecede bir güzellik yarışması ile başlayan ve bütün dedikodulara, yerine göre iniş-çıkışlara rağmen üzerine tek toz zerresi kondurulmayan adamın hangi hatası bulunmuştu? Yoksa medya ya da magazin diyelim, kendine yeni altın çocuklar bulup, tabiri caizse yarattığı ‘altın çocuğu’ yerin dibine mi sokmak istiyordu?

Bilen bilir hayatımın dört senesinin çarşamba-perşembe günlerini kendisiyle geçirdim. Aşk-ı Memnu ve Kuzey Güney hatta Ezel’deki Sekiz karakteri ile Kıvanç Tatlıtuğ benim için izlenir ve takip edilir oyuncu konumundaydı. Sarışınlara özel bir zaafım olmadığı için kendisinin fiziksel durumundan ziyade havasını, aurasını ve tavrını seviyordum. (Siz Kuzey’i keserken ben Barış Hakmen ve Güney’i kesiyordum yani, hehe.)Bir de şu kendini geliştirme muhabbeti var tabii, Hande Yener ve Kıvanç Tatlıtuğ ikinci sayfa haberlerine bakarsanız bu ülkenin “ileri gelişenleri…” Her neyse, bir sürü markanın yüzü oldu bu adam, “çantayaa baak!” ağzıma dolandı gitti, “Behlül Kaçar!” meselesini açmıyorum farkındaysanız, iki sene boyunca bay bay niyetine, Behlül yerine ismimizi koyup o kalıbı kullandık. Ne oldu da her şey bu kadar güzel giderken, komşunun ya da iş arkadaşımızın hatasını kollar gibi Kıvanç Bey’in hatalarını kollamaya başladık?

Sabah’tan Yüksel Yavuz’un iddialarına göre bayram tatilinde Kıvanç Bey ve sevgilisi felekten bir takım geceler çalıp, deli gibi para harcamışlardı. 

Konunun özü 50.000 TL harcanmıştı. Aslında konu o değildi, ülke hangi cenderelerden geçerken beyimiz zevkine, sefasına bakıyordu. Bence haber değeri olduğu için haberi yazana kızmaktan ziyade mentaliteyi sorgulamakta yarar olduğunu düşündüğümü de belirtmem gerek. Tabii olayın gerçek olduğunu varsayarak. Ve hemen arkasından benim gibi düşünenler “Size ne adamın ne yaptığından?” derken , “Dizisi berbat, eski ünü yok, oh oldu, iyi oldu gerçek yüzünü gördük!” diyenler de oldu. Bu kadar konuşmanın arasında tabii ki beklenen haber geldi, Kıvanç Tatlıtuğ bu haberlere isyan etti ve ">“Kanıtlansın, mesleği bırakırım,” dedi.

Hatırlatmak gerek ki, bu ülke üç sene önce de dört sene önce de kimi zaman çok kimi zaman daha çok zor dönemlerden geçti. Bu genç ve yakışıklı adam, kazandığını bizim cebimizden (ç)almıyor,  illegal yollarla bir yerlere gelmiyor; bundan iki sene öncesine kadar da herkes bu durumun farkındaydı. Adam geziyordu, güzel kızlarla takılıyordu, dizi setine gidiyor çalışıyordu; işini yapıyordu yani. Son iki senedir ne olduysa artık, sadece Kıvanç Tatltıtuğ’un değil bir sürü oyuncunun, sporcunun hatta siyasetçinin yediğinin içtiğinin ve dahi kahkaha attığı yerin hesabı sorulan bir dönem geldi. Buna sosyal medya’nın gücü, insanlar artık her bilgiye daha çabuk ulaşıyor diyebilirsiniz ya da başka bir açıklamanız olabilir. Ama ne derseniz deyin, benim inandığım tek bir şey var: Asıl görmemiz gerekenleri görmemek, konuşmamız gerekenleri konuşmamak için en rahat vurabildiğimiz adama okkalısından bir tokat aşketmek istiyoruz. Ve ne yazık ki bunun için en ideal insanlar da her daim ünlüler oluyor.

Süpermen olmak yetmiyor ya bazen, güzel olmak da öyle işte.

Kurt Seyit ve Şura İstanbul, Mürvet’in (Fahriye Evcen’in) eklenmesiyle bir aşk üçgenine adım atıp, ortalığı sallayacak diye bekleniyordu. Ben ilk günden beri bunun daha büyük bir batış olacağının farkındaydım, sadece ben değil büyük bir kitle bunun böyle olacağını düşünüyordu. İşin başladığı günden bu yana seyirci ile olan iletişimdeki tutarsızlık, dilinin yeni seyirci profiline uzak gelmesi, dönem hikayesi mevzularının zaten baştan ayağa sıkıntılı gelmesi sebebiyle konusu gereği ilgi çekebilecek bir hikaye ilgi çekmeyi bırakın söz konusu başrol oyuncularının ‘kariyer çöküşü’ olarak nitelendirildi. Ve tabii, Kıvanç Tatlıtuğ’un yanına yine tek bir kadın bile yakıştırılmadı. Beren Saat, Sedef Avcı ve Songül Öden’in ne kadar şanslı kadınlar olduğunu bu vesileyle hatırlamış oldum zira Öykü Karayel’de Farah Zeynep Abdullah ile aynı kaderi paylaşmıştı. Bu durumun üstüne Kuzey Güney’le başlayan reyting kaybı gelmişti. Bütün negatif bileşenler bir arada olduğundan, birbirine sürtünen avuçlar ve atılan kötü kahkahaların seslerini ben oturduğum yerden duyuyorum, ya siz?

 İşte şimdi oyun vakti! Tadını çıkarmaktan çekinmemek lazım!

Sistem yeni bir şeyler ürettiği hatta arzdan fazlasını ürettiği sürece iktidar savaşları çirkinleşir. Bir gün dost olduğunuz güçlüler ile öteki gün kavga ederseniz yıldızların üzerinden toprağa yumuşak değil, sert iniş de yapabilirsiniz. Tam tersi durum da söz konusu, doğru dostlar ve doğru insanlarla kendinize biçtiğiniz ederden daha fazlası olabilmeniz de mümkün. Kıvanç Tatlıtuğ son on yıldır hayatımızda ve her ekran yüzü gibi o da kimilerine göre hatalı, başarısız seçimler yapmış olabilir. İçinde olduğu işe uygun aday da olmayabilir. Bütün bunların hepsi ihtimaller dahilinde, yine de itibarsızlaştırma kampanyası olmalı mı? Engin Şenkan’la olan kavga meselesinde “Amma saçmaladı bu herif!” dediğim de doğrudur, reyting başarısızlığı üzerinde baskı mı yarattı diye de bir çokları gibi düşündüm. Ama konunun sonunda aynı yere geldim, durum ne olursa olsun, tokat atmak için bal gibi de fırsat kolluyorduk.

Tatil meselesi sadece magazincilerin ya da televizyon eleştirmenlerinin değil, köşe yazarlarının gündemine de sıçradı, Oral Çalışlar Radikal’de bu konuda hakkında bir yazı kaleme aldı.

Yazıyı kapatırken şunu söylemek istiyorum. En büyük twitter geyiği ile “İsveç’in on yıllık gündemini , bir günde yaşayan bir ülke” içinde star, zengin, başarılı ya da göz önünde olmak büyük mesele. O kadarı da olur artık derseniz, olur tabii, neden olmasın?

YORUMLAR




DİĞER HABERLER