Dört bölüm Downton Abbey izledikten hemen sonra Kısmetse Olur finali izlemiş bir insan olarak, şu hayatta benim de söyleyeceklerim var. Downton Abbey, 1900’ler İngiltere’sinde yaşayan soylu bir aileyi ve aynı malikanede çalışan mutfak halkının hikayesini anlatıyor. Kısmetse Olur ise neredeyse adı üstünde, en ağırından bir evlilik programı.
Downton Abbey’nin taa ilk bölümünden itibaren, evin en büyük kızı Lady Mary’nin kiminle evlenileceği konuşulup durur. Doğru kişiyle evlenmezse malikanenin ellerinden gitme ihtimali bile olabilir. Lady Mary de zaten öyle aşk peşinde hayatını heder edecek birisi değildir, mantığını her zaman duygularının önünde tutar. Yıllar sonra hem aklına hem kalbine yatan birisiyle evlenebilecek kadar şanslı, onu çocuklarının doğduğu gün bir trafik kazasında kaybedecek kadar şanssız olmuştur. Eşini kaybetmesinin ardından uzun süre yas tutmuş, sonra başkalarıyla da beraber olmayı denemiştir. Yarım yamalak istediği biriyle olacağına, yalnız kalmayı tercih edeceğini alenen anlatır. Evleneceği kişinin kendisinden her açıdan üstün olmasını istediğini söyler defalarca. Üstelik, o yıllara göre çok radikal sayılacak bir çok hareketi hiç çekinmeden yapan, at binip saçlarını kısacık kestiren, evde oturacağına çalışan, kimin ne dediğine çok da aldırmayan cesur bir kadın olmasına rağmen yapar bunu.
Evin en küçük kızı Lady Sybil ise ablasının tam tersidir. Züppe hareketlerden uzak durur, politik görüşler besler, evdeki hizmetlinin sekreter olması için ona yardım etmeye çalışır, sonunda da gider evin şoförü Tom’la evlenir. Ev halkı buna ne kadar karşı çıkmış olsalar da, ilerleyen bölümlerde Tom, Lord Grantham için bir oğul, Mary ve Edith için bir kardeş olur. Tom’un Mary’ye çok güzel anlattığı gibi onlar zaten eşittir aslında, zira eşitlik aynı maddi kuvvete sahip olmakla değil, hayata aynı şekilde bakmakla olur. En azından Sybil ve Tom buna inanır. Aynı evde büyümüş iki kız kardeş, bu kadar farklı olabilir işte.
Aynı evde yaşayıp, hayata bambaşka bakan bir takım başka hanım kızları ise çok uzakta aramaya gerek yok, burnumuzun dibinde, Kısmetse Olur evindeler. Aylardır izlediğimiz kızları yavaş yavaş tanımaya başladık.
Dani, aşırı mantık sahibi oluşuyla tanınır ilk başta. Hiç aşk yaşamadığını, hep mantığını ön planda tuttuğunu ama artık bir aşk yaşamayı çok istediğini anlatıp durur. En sonunda bir trafo dolusu elektrik aldığını iddia ettiği Gürkan ile kısa süreli bir beraberlik denemeleri olur ama, aradığını bulamaz Dani, davul bile dengi dengineymiş meğer, sonunda buna ikna olur.
Evdeki ilk aşkı yaşayan Ayça ise, sevdiği çocuğun ailesi tarafından hiçbir zaman kabul görmemesine rağmen buna aldırmaz, aşklarının her şeyin üstesinden geleceğine inanır. Dövmeleri yüzünden eleştirilir, Emre’den büyük olduğu ve daha önce evlenip boşandığı için ailenin içine sinmez. Emre bunlara aldırmayıp Ayça ile olmaya devam ettiği için takdirimizi kazanır. Evet, 2016 yılından sesleniyor olabiliriz ama hala bir adam, sevdiği kadının evlenip boşanmasını dert etmediği için takdir toplayabiliyor, öyle enteresan bir olaysa bu demek. 1920’den bu yana bir gıdım normalleşmemişiz desem yeridir. Emre bütün bunlara göğüs germişken, Ayça tutar eski nişanlısı ile bir AVM’de buluşur, görüntüler yayınlanır, Emre ilişkiyi keser atar. Sonrasında halkımız onu desteklemeye devam eder, hayata başkasıyla tutunması için onu birinci yapar durur. Emre de buna karşılık, Nur ile bir deneme yapmaya çalışır ama olmaz, olamaz.
Nur, eve son hafta girmiş, Emre’nin kendisine gösterdiği ilgiden umutlanmış bir kızımızdır. Onun da başından bir evlilik geçmiştir ama büyük bir hata yaparak, bunu Emre’ye söylemez. Gider Mehtap’a anlatır, konu evde duyulur, Emre’nin zaten Ayça’dan beri kendine gelemeyen güven duygusu bir kez daha sarsılır. Nur’a daha fazla umut vermek istemez, ama zaten yılbaşında hediye olarak verdiği boş beyaz deftere dünyanın bütün umutlarını çoktan doldurmuş Nur için geç kalmıştır. Sonunda Ayça eve geri döner, ama Emre o defteri sonsuza kadar kapatmıştır.
1920’de İngiltere’de, 2016’da Türkiye’de, evlilik kadınlar için bir başarı, tutturulması gereken en büyük hedef, haricinde ne yapılırsa yapılsın kimsenin ikna olmadığı bir konu. Evlilik zorlamalarıyla dalga geçmek için yapıldığı iddia edilen filmlerin sonunda bile esas oğlan kızımızı ne kadar çok sevdiğini anlar ve elinde bir yüzükle kapısına dayanır, yoksa kimse mutlu olmaz. Malikanede yaşayan bir Lady de olabilirsin, stüdyo bir evde kahveyi kim yapacak diye kavga eden bir kadın da, farketmez. Sen evlenirsin, biz izleriz.