Atv’nin yeni dizisi Analar ve Anneler dün akşam ilk bölümüyle görücüye çıktı. Dönen tanıtımlar ve güçlü kadrosuyla merakla beklenen dizi sürprizsiz senaryosu ile dört başı mamur bir drama. Hikayenin 1972’de geçiyor olması dönem dizisi mi olacak beklentilerini de beraberinde getirdi doğal olarak. Ama senaryonun gidişatı o dönemin siyasi olaylarını merkeze almayacağını da gösterdi. 1970’lerde geçen bir drama olacak belli ki.
Türk televizyonlarında yayınlanan Siyasi Dramaların en iyilerinden Hatırla Sevgili ve Çemberimde Gül Oya gibi ilerlemeyeceğini dizinin ilk sahnelerindeki gösteri sahnesiyle anladık. Zaten hikayenin en ateşli siyasi karakteri Murat da ilk bölümden hakkın rahmetine kavuştu. Şahsen böyle olmasını da tercih ederim.
Kader ve Zeliha’nın hikayesi bana cuma akşamları ekrana gelen Karagül’deki Ebru ve Narin hikayesini çağrıştırdı açıkçası. Öldü denerek annesinin kucağından alınan bir bebek ve ölen bebeğinin yerine kucağına bebek verilen bir ana. Kader ve Zeliha, Karagül’ün Ebru ve Narin’inin 1970’lerdeki karşılığı gibi sanki. Tabii her yiğidin yoğurt yiyişi farklı olur. Berkun Oya bu hikayeyi nasıl açar, nasıl ilerletir onu da ileride hep beraber görürüz. Bilindik bir hikayeyi farklı anlatıcılardan dinlemek beni pek itmedi açıkçası. Hep dediğim gibi anlatılan hikayenin ne olduğu değil de nasıl anlatıldığı önemlidir.
İlk bölüm hikaye akıcılığı ve olay örgüsünün temposu ile gayet sağlamdı. Kader’in Salih’in pis oyununa kurban gidişi, Zeliha’nın kocası, kayınvalidesi ve kocasının manyak dayısının arasında savruluşu seyirciyi ambale etmeden ve paralel hızda yazılmış. Hem karakterleri tek tek tanıyalım saçmalığına girişilmemiş hem de ‘’kim kimdi? ben orasını kaçırdım’’ denmesine fırsat verilmemiş. Baş karakterlerin başına gelebilecek her şeyi tahmin etmek üzse de, en azından saçma sapan anlatılıp seyirciyi keriz yerine koymaktan imtina edilmiş. Standart bir dramada olacak şeyleri seyircinin tahmin etmeyi sevdiği gerçeğini de atlamamak gerek.