Yeni başlayan her yerli dizinin ilk bölümüne bakmak adetimdir. Tabii hepsi üzerine yazı yazamıyorum maalesef. Bana Bir Zamanlar Kıbrıs’ın ilk bölümünü yazma motivasyonu veren sebep kaçan senaryo ve/veya hikaye fırsatını görmem oldu. Bu ülkenin siyasi gerçeği ile yaşayan biri olarak bu hikayenin her iki tarafın da gözüyle yazılmayacağını tabii ki biliyordum. Hükümet kanalında yayınlanan bir hikayenin tarafsız olmasını beklemek ‘bana göre’ saflık. ‘’Baştan kategorize etmişsin neden izledin peki ?‘’ derseniz de (ki haklısınız) cevabım; vergilerim nereye harcanıyor görmek istedim olur. Kaldı ki Hükümet ekâbiri ilk bölümü izlemek için Kıbrıs’ta tam kadro boy gösterdi. Bundan mütevellit özgün ve yaratıcı bir hikaye peşinde de olamayız zaten.
Dizinin açılış sahnesinden Ankaralı’nın boy gösterdiği sahneye kadar sıkıntıdan öldürebilme potansiyeli bana ‘’Ne için, kim için girdim bu işe?’’ dedirtse de azmettim ve dayandım. Mevzu bahis sıkıcı sahnelere zulüm sahneleri de dahildi bu arada. Hikayenin göbeğindeki sıkıcı çiftin ve şürekasının başına gelenler bir türlü “vah vah, tüh tüh” dedirtemedi bana. Hikayenin milliyetçi duyguları kabartıp gaza getirmesi gerekirken müsamereden öteye gitmeyen baskın sahneleri dizinin ilk bölüm sıkıcılığını katmerledi. Poz kesen kötü adamlar ve dahi gereksiz abarıp kabarıp bakın biz ne kadar dramatiğiz performanslarıyla göz kanatan mazlum insanlar tayfasının tırtlığı yüzünden bende üzülüp dövünme hali bir türlü hasıl olamadı. Ki ben herrr şeye ağlayabilme potansiyeli olan bir sulu zırtlağım.
Şimdi geleyim bu yazıyı yazdıran motivasyonuma; amacım apaçık görülen, hikaye kurulumunda kaçırılan fırsatı göstermektir. Serkan Çayoğlu’nun canlandırdığı Ankaralı karakterinin üzerine kurulsaydı bu hikaye nasıl bambaşka bir hale gelebilirdi görmemek imkansız. Seyrettiğimiz tüm ajan dizi/filmlerine seyircisi kalmak yerine bizde de böyle bir hikaye yazılabilirdi. Serkan’ın oluşturduğu o über karizmatik Ankaralı karakteri üzerinden açılsaydı dizi, karakterin hikayeye girdiği 75. dakikaya kadar sıkıntıdan ölmezdi hiç kimse. Aile dramı, Kıbrıs halkının acıları, siyasi aktörler figüranlıktan çıkarılarak tam güçle ve etkili şekilde yazılsaydı bambaşka bir şey izliyor olabilirdik.
Bu diziyi tarihsel gerçekleri manipüle etmeden bir gizli ajanın gözünden yazsalardı haftaya izlemek için motivasyonum olabilirdi. Şu haliyle seyirciyi çekecek tek şey Ankaralı’nın yapacağı eylemler olur muhtemelen. Hikayenin gidişatını harcamamak için tüm aksiyonu Ankaralı’nın üzerine kurmak zorunda kalacaklarını şimdiden görebiliyorum.
SÜMÜKLÜ PAPATYA