Alışmış olduğumuz zombi dizi/film kalıplarının dışına çıkan bir diziyle tanıştık bu sene.
iZombie.
Her zaman gördüğümüz bazen ekrana midemiz bulanarak baktığımız her tarafı kana bulanmış, üzgün yürüyemeyen, herhangi bir duygu veya düşünceye sahip olmadan, tek amacı insanları öldürüp beyin yemeye progranlanmış zombilerin aksine iZombie dizisi daha farklı bir zombi versiyonuyla karşımızda.
Başrolünü Rose Mclver’in canlanlandırdığı Liv Moore isimli şirin doktorun hastane acilindeki sahnesiyle dizimiz başlıyor.
Hastane çıkışında, doktor arkadaşlarıyla hiç vakit geçirmeyen Liv’in ondan pek de hoşlanmayan iş arkadaşı tarafından içten bir şekilde bir tekne partisine davet edilmesiyle işler değişiyor. Gitmeye pek hevesli olmayan Liv’in yakışıklı mı yakışıklı Major isimli nişanlısının gitmesini söylemesiyle olaylar başlıyor. Sonuçlarını bilse acaba yine aynısını yapar mıydı diye düşünmeden edemiyor insan.
Tekne partisinde kendisine Utopium isimli uyuşturucu madde satmayan çalışan ve on saniye görünmesine rağmen sinirlerimizi fazlayısla geren bir karakterle tanışıyoruz.
Ve bir anda gerçekleşen zombi saldırısı, yangın ve kaçmaya çalışan baş karakterimiz Liv. Sonrasında kendini bir morg torbasında kolunda bir çizikle buluyor.
Daha fazla ayrıntı vermeden beş ay sonrasına geçiş yapan dizimizde Liv’in saçlarının ve teninin beyaza yakın bir sarı olduğunu ve marketten kendine bol bol acı sos ve bronzlaştırıcı aldığını görüyoruz.
Annesi, erkek kardeşi, ev arkadaşı Peyton ve Major’ın Liv’e düzenlediği müdahale toplantısında Major’dan ayrıldığını, hastanedeki iş pozisyonunu morgda çalışmak için değiştirdiğini ve genel olarak kimseyle görüşmediğini öğreniyoruz.
Morgdaki doktor arkadaşı Ravi’nin Liv’i beyin yerken yakaladığı sahnede kalbimiz ağzımıza gelmedi değil. Ama Liv’in korkularının aksine Ravi bu durumu ilginç bulup Liv’i tedavi etmek için ona yardım ediyor.
Ve gelelim sevgili dedektifimiz Clive’a. Adı bile bilinmeyen öldürülmüş bir kızın kim olduğunu anlamaya çalıştıkları sahnede Liv’in gördüğü imge sayesinde beynini yediği insanların anılarına sahip olduğunu öğrenmemizle işler daha da ilginç bir hal alıyor. Gördüklerini bir anda Clive’ın önünde ağzından kaçırmasıyla durumu toparlamak için Liv’in medyum olduğunu söylüyorlar.
Sonrasında dizinin gidişatı yavaşça kafamızda oturmaya başlıyor zaten.
Tek zombi olduğunu sanan Liv’in bölüm sonunda gördüğü imgede erkek bir zombimizin de olduğunu öğreniyoruz. Dikkatli bir şekilde izleyenler o sahnede hemen kim olduğunu anlıyorlar zaten.
iZombie dizisinde Liv’in virüsü kaptıktan sonra ten ve saç renginin beyazlaması, yediği şeylerin tadını alabilmek için acı tüketmesi gerekliliği, düzenli olarak beyin yediği müddetçe akıl sağlığının yerinde olmasının yanı sıra diziyi ilginç kılan en önemli özelliği ise beynini yediği kişinin anılarına ve kişilik özelliklerine sahip olması. Bu da yıllarca vampir dizilerindeki karakterle bağ kurduğumuz gibi zombilerle de bağ kurmamızı sağlıyor.
Ayrıntıların en güzellerinden biri de tekne partisindeki olayları ilk bölümde enine boşuna vermeden kısa bir şekilde geçip, merak unsurunu sezon boyunca koruması.
Polisiye, doğaüstü yaratıklar, aşk, arkadaşlık bunların hepsini bünyesinde barındıran dizi daha ilk bölümden beni kendine çekmeyi başardı. Kolay izlenen, insanı yormayan, zombileri farklı bir şekilde ele alan yapısıyla da insanı cezbediyor.
İlk sezonunun bitmesine bir bölüm kala dizinin ikinci sezon onayı aldığını öğrenmenin verdiği rahatlıkla heyecanlı bir şekilde finali bekliyoruz.