Zaman ne kadar çabuk geçiyor.
Ekranella saatiyle zamanı tutmak gerekirse eğer, dizilerin Christmas bölümlerinin yayınlanmasının üstünden iki hafta geçti bile. Araya takvimlerde yeni bir rakam eklendi, iyisiyle kötüsüyle bir yılbaşı gecesi geçti ve neredeyse ocak ayının ilk haftası bitmek üzere.
Özetle bir yıl daha bitiyor diyebilir miyiz?
Dizilerin Christmas özel bölümlerini seviyorum. Ecnebiler bu konuda çok bonkör. Prodüksiyon bütçelerinin çoğunu bu özel bölümlere harcıyorlar. Bu konuda favorim Downton Abbey’nin Christmas özel bölümü. Bu yıl bir ilginç bir özel bölüm de tuhaflıklar dizisi Black Mirror’dan geldi.
Black Mirror bence baştan sona harika bir fikir. Her sezonunda sadece üç bölüm yayınlanıyor ve bu üç bölümün her biri de gerçekten akıl uçurucu oluyor. İlk sezonun domuzla sevişen başbakanlı bölümü ve ikinci sezondaki bir oyunun içine hapsolmuş katilli bölümü hala düşündükçe beni ürpertir.
Jon Hamm ve baldırları
Black Mirror’cılar Christmas bölümü için de reklam çalışmalarına epey önceden başladı. İlk önce özel bir bölüm geleceği, ardından da bu özel bölümde Jon Hamm’ın oynayacağı duyuruldu. Bu da beklentileri epey yükseğe çektikten sonra dizi sonunda yayınlandı Ve bir kere daha Black Mirror ekibine hayran kaldım.
İlk beş dakikasında ‘Hah bu sefer yapamamışlar. bu ne ayol?’ diye izlemeye başladığım dizi beşinci dakikadan itibaren beni de dünyanın geri kalanı gibi avucunun içine aldı.
Black Mirror’cıların sırrı da bu sanırım. Ne yaparlarsa yapsınlar onu seyrettirmeyi çok iyi biliyorlar.
Bölümün konusu, finalindeki sürprizi dizinin matematiğine hakim olanlar tarafından baştan tahmin edilse de bu sonunu getirmenize hiçbir şekilde engel olmuyor. Çünkü o konuyu nasıl işlediklerini, biz zavallı izleyicilere nasıl ters köşe hazırladıklarını merak ediyorsunuz.
Ve Jon Hamm. Hayatta Don Draper’dan başka bir şey olamaz diye düşündüğüm Jon Hamm, aslında gayet iyi bir oyuncuymuş. Onun ters köşesi de geniş omuzları, kafam kalınlığındaki baldırlarıyla aslında içinde komik bir ruh barındırmasıymış. Black Mirror’da oynadığı tuhaf karaktere minik nüanslarla çok acayip bir sarkazm katmayı başarıyordu.
Bir tık’la insan bloklama
Black Mirror özel bölümünün konusu hayatımızdan bloklayarak çıkardığımız insanlar. Dizinin en sevdiği konular arasında olan teknolojik gelişmelerin insan yaşamını ve sosyal ilişkileri nasıl yerle bir ettiğini bu sefer de bir bloklama ve hayattan çıkarma app’i üzerinden anlatıyorlardı.
Tam da yeni yıl zamanı, insanlar bir yılın muhasebesini yapıp, yeni kararlar alırken, hayatlarındaki insanları düşünüp bazılarını çıkarmayı kafaya koymuşken; hayatımızdan birini bloklama devlet eliyle bir kontrol mekanizmasına dönerse ne olur fikri kabul edelim gayet sofistike ve ilginç bir bakış açısı.
İşte Black Mirror’ın bu bölümünden sonra insanlık hakkında düşündüğümüzde bu yanılsama kafayı çok meşgul ediyor.
İnsan dediğimiz şey nedir aslında?
Hayatımıza aldığımız insanları neye göre seçiyoruz ve onları neye göre hayatımızdan çıkarıyoruz?
Hayatımızdaki insanlar bizim için yanlış bir şey yaptıklarında tek tuşla onları susturma ve hayatımızdan çıkarma olanağına sahip olsaydık bunu yapmak bize neye mal olurdu?
İnsan dediğimiz şeyi bence bir hediye paketi olarak düşünmek lazım. Ve bu paket maalesef sadece iyi şeylerden oluşmuyor.
İyinin yanında kötünün de geldiği bir paket bu ve biz bunu hayatımıza iyiyi ve kötüyü ayrıştırarak alamayız.
Yani birisini sana iyi geldiği, beraber eğlendiğin, tatlı sözler söylediği için seviyorsan aynı insanı gece horladığı, kafası bozukken sana bağırdığı belki de kleptoman olduğu için de sevmen gerekir. En azından hayatından çıkaracakken bunları tartman gerekiyor.
Çünkü kötülük, karanlık ve şeytanilik de aslında iyilik ve erdem kadar bir insanı senin için seçilmiş yapan başka bir şey.
Black Mirror’ın özel bölümü ne kadar nefret edersek edelim insanlar yani ruh olmadan hayatın aslında ne kadar sıkıcı ve gri bir siluetler yumağı olduğunu gösteriyordu. Evet bir insanı bloklamak bir süre sesi kısıp kafayı rahatlatsa da bunun bir hata olmadığını nereden bileceğiz?
O yüzden yeni yılda hayat muhasebemizi yaparken, sevdiklerimizi ve sevmediklerimizi düşünürken onları tüm özellikleriyle görmemiz gerekiyor galiba.
Artıları ve eksileri birlikte tartmak…
Ve teknolojiye o kadar da güvenmemek.
Dostsuz bir hayattansa app’siz bir hayatı her zaman tercih etmek gerekiyor. Yoksa günün birinde sadece elimizdeki o kayan ekranlara bakarak aynanın karanlık tarafında kalakalacağız.