Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Hakan: Muhafız yeni sezonda da iddialı

Netflix’in ilk orijinal Türk yapımı Hakan: Muhafız’ın ikinci sezonu 26 Nisan Cuma gösterime girdi. Aralık 2018’de yayınlanan dizinin ilk sezonu sadece Türkiye’de değil, dünyanın dört bir yanında, 10 milyonu aşkın kişi tarafından izlendi. İkinci sezon başlamadan önce yönetmenler Umut Aral ve Gönenç Uyanık ile birlikte yeni sezon bizleri nelerin beklediğini konuştuk.

 Gönenç Uyanık (sağda) ve Umut Aral birinci sezonun da yönetmenliğini üstlenmişlerdi. Bu sezon aralarına görüntü yönetmeni olarak tanıdığımız Gökhan Tiryaki de katıldı. Fotoğrafta aralarında olan ise Defne Akman.

Netflix yakın zamana kadar izleme bilgisi vermiyordu, The Protector ile de birlikte -sanırım Roma’ya denk geliyor-  bu datayı vermeye başladılar. The Protector tüm dünya çapında kısa bir sürede 10 milyon izleme aldı. Bunun başarısını neye bağlıyorsunuz?

Gönenç Uyanık- Daha önceden bildikleri alışık oldukları bir hikâyenin bu kadar otantik bir şehirde başka yüzlerle, başka şekilde, başka türlü anlatılması önemli diye düşünüyorum.

Umut Aral- “Farklı coğrafyalarda benzer öyküleri anlatabiliriz”  bundan dört beş sene önce orijinal serilerinin ilk temelleri atılırken Netflix CEO’su böyle demişti. Sinema seyircisi janr’ları her zaman sevmiştir; niye korku sineması var, aksiyon, drama, romantik komedi var? Seyirci alışık olduğu bir şeyi izlemeye gelir ama aynı zamanda şaşırmak da ister. Benim yurtdışından aldığım geri dönüşlerde; “ilk defa uluslararası bir formatta, tempoda ve yine global bir sinema diliyle anlatılan bir Türk hikayesi görüyoruz, bu da bizi çok şaşırttı,” diyorlar. Bizim bugüne kadar yapılmış ve yurt dışında tanınan dizilerimiz var; The Protector bu anlamda onların arasından da sıyrılan bir iş. Temposuyla, müziğiyle, rejisiyle görsel anlatımıyla sıyrılmış ve dikkatleri çekmiş bir iş.

Gönenç Uyanık- Bence Hakan diğer süper kahramanların arasından hikayeye çok insani bir yerden yaklaşıyor olmasıyla ayrılıyor, bu da izlenmesini ve inandırıcılığını artırıyor diye düşünüyorum.

Umut Aral ve Faysal (Okan Yalabık) sette.

Ağırlıklı olarak Türklerin bulunduğu Avrupa ülkelerinden ziyade başta Brezilya ve Meksika olmak üzere Güney Amerika’da çok izlendiğini öğrendim demin.

Gönenç Uyanık ve Umut Aral- Kanada’da, Avustralya’da, 2019’un en çok tavsiye edilen dizileri arasında.

Umut Aral- İstanbul’un böyle bir cazibesi var. Dünyada görmek istediğiniz yerler diye sorulduğunda Ayasofya gerçekten çok ön sıralarda.

Gönenç Uyanık-Faysal’ın dediği gibi dünya bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu.

Umut Aral- İşin yaratıcıları olarak ilk sezonda bir iddiamız vardı; İstanbul karakterlerden biri dedik. Şimdi ikinci sezonda o iyice oturdu;  İstanbul’u da diğer ölümsüzler, Hakan, Zeynep gibi karakterlerle beraber paralelde izliyoruz.

Hakan: Muhafız’ın uyarlandığı kitap, Netflix’in diğer yerli dizisi Atiye’nin dayandığı kitap... bunları nasıl keşfediyorlar? Özellikle adı sanı duyulmamış yazarların kitaplarından uyarlama yapıldığı için bunu çok merak ediyorum. Bir ekip mi bu kitapları keşfediyor?

Gönenç Uyanık- Benim tahminim Netflix böyle bir araştırma yapıp bunu uyarlayalım demiyor, yapımcılara sipariş veriyorlar ben fantastik janrda bir yapım istiyorum diye, onlar da ne yapabiliriz diye yazarlarla birlikte düşünüyor. Daha çok böyle çözülen bir durum olduğunu düşünüyorum.

Umut Aral- Bir keşif bu sonuçta. Ben projenin ilk başlayacağını duyduğumda Karakalem’i okumuştum. Hakan: Muhafız onun temelindeki cümleyi alıp, sahiplenmiş bir hikâye. Muhtemelen bu yeni projede de yinebir  cümle alınıp yola çıkılıyor. Bir çizgi roman uyarlaması olan Umbrella Academy de Gabrielle Ba’nın kaleminden çıkmış bir kitap, Netflix anladığım kadarıyla kendine uyan, kendi vitrininde iyi duracağına inandığı fikirleri araştırıyor.

Normalde ana akım yayın evlerinin basmadığı...

Umut Aral-Tabii o yüzden de daha evvel edebiyat dünyasında henüz ismi olmamış yazarlar için enteresan bir fırsat. Örneğin Karakalem, İpek Gökdel’in ilk romanı.

Gönenç Uyanık- İnsanlar, farklı janrlarda hikaye anlatabileceklerini gördüler, yapımcılar da kanallara başka türlü hikayeler anlatılabileceğini gördüler; dolayısıyla yeni yazarlar artık projelerini sunabilecekler.

Gönenç Uyanık Belgrad Ormanı’nda sette.

Bu sefer daha kalabalık bir kadro var. Ekibiniz kaç kişiydi? Çekimler ne kadar sürdü?

Gönenç Uyanık- Sahnelere göre değişiyor. Ben bir kere sete gittiğimde yaklaşık 1.5 km’lik kamyon kuyruğu vardı. Belgrad Ormanı’nın girişinden çekim yapacağımız yere kadar. Setin ne kadar büyük olduğunu ancak öyle görebildim.

Umut Aral- 100 kişilik bir ekiple çalışıyor olduğumuzu söyleyebiliriz. Oyuncu kadrosu da genişledi, yeni yüzler katıldı. Birinci sezondaki tempomuzla çalıştık, üç dört aya yayılmış bir çekim süresinden bahsedebiliriz. Daha sonra da post prodüksiyon vs. devam etti. Bloklar halinde çalışıyoruz, blok diye isimlendiriyoruz ama ben 1-2-3. bölümü çekiyorum, Gönenç 4-5-6, Gökhan Tiryaki de 7-8’i çekiyor. Dolayısıyla 1-2-3. bölüm bir blok, ve bir sinema filmi gibi programlandırılıyor, daha verimli çalışma ve zamanı, enerjimizi daha iyi kullanma fırsatımız oluyor, daha çok özenebiliyoruz.

Gönenç Uyanık- Başka kreatif açılar da giriyor. Ben bazı şeyleri Umut’un çekeceği gibi çekmiyorum ama aynı kişilerin yazdığı aynı formatta bir hikayeden bahsediyoruz.

Umut Aral- Mesela birinci sezondan tanıdığımız eczanenin alt bölümündeki sarnıç, sonuçta bizim ana mekanlarımızdan. İkinci sezonda da pek çok sefer oraya dönüyoruz. Ben kendi adıma söyleyeyim, eminim Gönenç de böyledir, ben sete geldiğim zaman “birincisinde neyi çekmemiştik, ya da nasıl göstermiştik, şimdi seyirciye nasıl başka bir bakış açısıyla bu sarnıcı gösterebiliriz?” diye yaklaşıyorum.

Gönenç Uyanık- Yönetmenler farklı ama çekirdek ekip hep aynı aslında. İkinci asistan üçüncü asistan hep aynı, dolayısıyla “Burada ne çekildi en son? O zaman ben bunu böyle yapmayayım da öbür türlü yapayım” diye hareket ediyoruz.

Engin Öztürk ve Çağatay Ulusoy, dizinin en güzel sahnelerinden biri olan milli maç sırasında.

Benim merak ettiğim yerler var, döner kapılı sarnıç, laboratuvar gibi. Bu setlerden biraz bahseder misiniz?

Umut Aral- Sarnıç ilk başta, hikâyenin gerekleri doğrultusunda sanat yönetmenimiz Deniz Göktürk’ün önderliğinde tasarlanmıştı. Revir, kütüphane gibi ana bölümlerden oluşuyordu. Hikâyeyle bağlantılı olarak Sadık Olanlar, Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulmuş, Muhafız’a kol kanat germesi ve onunla beraber hareket etmesi öngörülmüş bir birlik. O zamandan beri saklandıkları hayal edilerek, o zamandan beri kalan objelerin de olduğu geçmişle günümüzün harmanı olan bir mekân tasarladık. Ben sıkı bir gamerım, çok oyun oynuyorum, işte diğer mekanlardaki gizli geçitler, yer altı laboratuvarları gibi ögeler de oralardan geliyor.

Akıl hastanesi peki Balıklı Rum mu?

Umut Aral- Değil. La Paix. Gerçek bir akıl hastanesinin kullanılmayan bir bölümünü renove ettik.

Gönenç Uyanık– Sarnıçla ilgili, çok hızlı çekim yapmamızı sağlayan, güzel çözümlenmiş çok iyi dekore edilmiş, çok iyi ışıklandırılmış bir mekan bulmamızı sağlayan Deniz Göktürk’e teşekkür etmek istiyorum. Görüntü Yönetmeni ve ikinci sezonda son iki bölümün yönetmeni olan Gökhan Tiryaki’nin de aynı şekilde hakkını vermek gerekiyor.

Umut Aral- Bir küçük bir parantez açayım, ikinci sezonda sanat yönetmenimiz Murat Güney işi teslim aldı ama aynı zamanda kendi dokunuşlarıyla geldi. Bu sezonda ilk sezonda olmayan demin bahsettiğimiz pek çok yeni mekân var, o da onun çabalarıyla ortaya çıktı.

İstanbul’da çalışmanın zorlukları nelerdi sizin için?

Gönenç Uyanık- İstanbul’da trafik çok büyük bir sorun. Kamyonlar vasıtasıyla bir yerden diğerine transfer edilip, orada açılıp ve kurulup ve başka yerlere taşınmak, İstanbul gibi bir yerde çok zor gerçekten. Buna rağmen koordinasyon bilgisi ve tecrübesiyle bunu başardığımızı düşünüyoruz.

O zaman Sultanahmet sahnesini örneğin gerçekten Sultanahmet Meydanı’nda çektiniz.

Umut Aral- Evet, tamamı gerçek. Bazen hepimizin şaşırdığı, “biz şu anda burada gerçekten çekim yapıyor muyuz?” dediğimiz anlar oldu, Sultanahmet Meydanı’nda çekim yapmak gibi.

Gönenç Uyanık – Orası San Marco Meydanı, Concorde Meydanı gibi uluslararası değeri olan ve her gün binlerce turistin ziyaret ettiği bir yer, kapatma şansımız yok, ve oraya Çağatay Ulusoy’u götürüyorsunuz düşünün. İşte orada biraz sinema devreye giriyor; oyuncularımızı yerleştiriyoruz, provalarımızı iyi yapıyoruz, bir anda girip çıkıyoruz. Çağatay Ulusoy’un yabancı hayranları da çok biliyorsunuz, öyle bir izlenim veriyoruz ki kamerayı farketmiyor, çekim olduğunu anlamıyorlar bile.

Faysal'ın karısı Rüya'yı canlandıran  Burçin Terzioğlu çok havalı bir ölümsüz olmuş.

Bir sahne var, Faysal’la karşılıklı diziye yeni eklenen ölümsüz karakterlerden Piraye’nin  konuştuğu, orada onun aynadan yansımasını görüyoruz.

Gönenç Uyanık- Ben çektim.

Neden öyle bir anlatım dili tercih ettiniz orada?

Gönenç Uyanık- Çok pragmatist bir yerden cevap vereceğim, çok gerçekçi cevabını vereceğim. Orada hakikaten artık son çekim günündeydik ve açılar olarak, başka ne yapabileceğimizi kurcaladığımız bir dönemdeydik. O gün görüntü yönetmenimiz de yoktu. Başka bir görüntü yönetmeniyle Serkan’la çalıştık. Serkan karaktere artı bir resim kesmeden bunun güzel bir açı olduğunu söyledi ve böyle devam ettik.

Umut Aral- Birinci sezonda da öyle bir şey yapmıştık bu arada. Davet sahnesinde, dördüncü bölümün sonunda Hakan bir gazeteciyle, Yasin karakteriyle karşılaşıyordu, onun ilk karşılaşmasında da böyleydi. Dolayısıyla bir uslup birlikteliği var.

Bunu medya öğrencisi gibi, yok işte kadın gerçek bir insan değil, yansıması o yüzden böyle diye mi yorumlayayım yoksa düz anlamda mı bakayım?

Gönenç Uyanık- Ben hatta onu şöyle gerçekçi kılmaya çalışıyorum kendi kafamda; Piraye tipine önem veren, kendi güzelliğini seksiliğini ön planda tutan ve bunu kullanabilen bir karakter, o ayna da onun aksesuarı. Kız kendi bıçağını bilerken bile aksine bakıp saçını düzeltebilir diye görüyorum.

Türk sinemasında avantür filmlere hiç baktınız mı? Böyle bir sevginiz ilginiz var mı?

Umut Aral- Bakmaz olur muyuz? Böyle büyüdük. Cüneyt Arkın filmleri çok keyif alarak izlediğim işlerdir. Hala da rastladığım zaman izlerim.

Gönenç Uyanık- Halen severek izlerim.

Umut Aral- Türk sinemasında avantür özellikle bir dönemin çok sevilen janrı. Biz şu anda onu biraz devam ettirmeye, yeniden canlandırmaya çalışıyoruz. Aksiyon sineması ve fantastik sinema biraz eksik kaldı bizim dünyamızda. Yabancı diye adlandırıldı hâlbuki hep vardı.

Peki mesela şimdi size yeniden bir avantür klasiğini çekme şansını verseler, hangisini seçerdiniz?

Gönenç Uyanık– Ben Kara Murat’ı yeniden çekmeyi çok isterim

Umut Aral- Yeniden Tarkan’ı, Kara Murat’ı çekmek harika olurdu!

Umut Aral ve Gönenç Uyanık Türk sinemasının avantür geleneğinden besleniyor ve ona çağımızın imkanlarıyla başka bir yorum getiriyor.

DEFNE AKMAN



 

 

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER