Baştan uyarayım. Feodal kodlarınızın konformizmine kendini bırakan, kadınları “annelik içgüdüsü”, “fedakarlık”, “saçını süpürge etme” gibi beylik laflarla yorumlayan, her maçtan sonra “Nasıl koyduk?”, “X takımın annesine çok fena şeyler yaptık,” yazan, “Adamı madam yaptık,” gibi iğrençliklerle eğlenen, bulduğu her yere AQ yazıp erkek egemen dili sorgulamadan üstüne üstlük bu sorunlu dile katkı yapan, kadına şiddet sorununda “Ne hakla?” değil de “Ama merhamet gösterin!” noktasında olan, cinselliğini dilediği gibi yaşayan bir kadına “Off qaşara baq yhaa,” diyenlerden, kadınların istediklerini giyme özgürlüğünü kısa etek giyene bön bön bakarak, başını kapatana elitist yorumlar yaparak kısıtlamayı hak görenlerden, en nihayetinde de kadını metalaştıranlardansanız ne bu yazıyı ne de yazının konusu karakterleri beğenmeniz mümkün değil. Lütfen sağ taraftan devam edin.
Yanlış anlaşılmasın, ne dizinin bir bütün olarak, ne dizi yapımcılarının, ne de kitapların yazarı George R.R. Martin’in ideolojik olarak feminist olduklarını düşünmüyorum. Hatta özellikle dizide “sexploitation” yüzünden eleştirilebilecek 50 ayrı sahne var. Ancak bu noktaya gelirken Game of Thrones evreninin kapitalist düzeni kuran ve kökü Orta Çağ’dan da öncesine dayanan ekonomik ilişkileri ve sistemin ana damarlarından biri olan ataerkil düzeni, içine fantastik öğeler de katarak eleştiren devasa bir günümüz alegorisi olduğu okumasını yapmak şart. Derdimiz kafamızdaki klasik kadın algısını yıkan, özellikle Amerikan dizilerinde rastladığımız, kendini cinsellik üzerinden var eden ya da Türkiye dizilerinde gördüğümüz kendini annelik üzerinden konumlayan karakterlerin aksine gerçek anlamda güçlü kadınları, Game of Thrones kadınlarını yorumlamak.