Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Filmin iyi tarafları: Kesinlikle Aslı Enver

İyi bir sinema izleyicisi olup olmadığımı bilmiyorum. Kendi çevrem arasında bile bu konuda net bir görüş yok, arada tartışıyoruz. (Evet, bazen tartışacak başka şey bulamıyoruz.) Sinemayla ilişkim konusunda bildiğim en net şey film ayırmayı sevmediğim. Her film izlenebilir, her filme şans verilebilir. Gişe filmi olsun olmasın, ünlüler oynasın oynamasın, festivallerden ödül alsın almasın sinema her türlü büyülü bir ortam. Sadece sinema salonunda film izlerken biraz seçiciyim. Hala öğrenim hayatını devam ettiren biri olarak bir filmi izlemek için 15-20 TL vereceksem ekstra bir şeyler isterim. Bu da genellikle görsel açıdan sinemada izlemenin gerçekten artı değer katacağı filmler demek. Dolayısıyla yerli gişe filmlerini vizyonda izlemekten hoşlanmıyorum. Çok olmadık bir boş vakti değerlendirmek için Kardeşim Benim’i izlerken bunun nedenlerini tekrar hatırlama fırsatım oldu.

Kavgalı iki kardeş, babalarının ölümü gibi büyük bir olay üzerinden sonunda barışacakları bir maceraya dahil olurlar. Farklılıklarıyla kavga etmeyi bırakıp onları kabul ederler çünkü kardeşlik her şeyi aşabilir. Maceralarına bir de hanım kızımız dahil olur, kardeşlerden biriyle aralarında aşk başlar. Filmin sonunda bir de yırtık dondan çıkan bir hastalık durumu görürüz ve mutlu son. Bugüne kadar Türkiye’de vizyona giren binlercesinden pek de farklı bir akış değil. Aslında olması da gerekmiyor. Akışın ya da konunun farklı olması şart değil. Ama araya bir şeyler katmak gerekiyor ki filmin bir kimliği olsun. Kardeşim Benim’in ne yazık ki kimliği yok. Filmin kötü tarafları olduğu gibi iyi tarafları da var ama kimliksiz bir filmde pek de önemi kalmıyor bu ayrıntıların.

Filmin konusunu okuyunca müzikal bir kimlik edinip ortaya iyi bir şeyler sunabileceğini düşünmüştüm. Alternatif müzik vs popüler müzik; çok derinine girmeden bile müthiş bir çatışma ortamı sağlar çünkü. Ne yazık ki filmde bu çatışma sadece sözde ve dekorda kaldı. “Üç albümü benim bir single’ım kadar satmamış” gibi laf sokmalar hep yüzeyde kaldı. Halbuki Hakan (Burak Özçivit) ve Ozan’ın (Murat Boz) odalarını ilk gördüğümüzde çok heyecanlanmıştım. Filmin sanat yönetmeni Kaan Kaşıkır’a koca bir alkışla, iki kardeşin odaları müzik tarzları arasındaki çatışmayı müthiş şekilde anlatmış. Murat Boz’un filmin ilk kısmı boyunca giydiği N’Sync şapkasına da bayıldım. Keşke senaryo da bu sanat yönetmenliğiyle paralel gidebilseymiş. Neyse ki müzik tartışmalarından iyi bir sonuca ulaşıyoruz filmde: Türkiye’de her müzik türünün dönüp dolaşıp geleceği yer Ankara Havası’dır.

 

Filmin iyi tarafları olduğunu söylemiştim. Bir kere kesinlikle Aslı Enver. Tüm filme ışık olmayı başarıyor güzel ve sempatik oyuncu. Urla yolunda geçen bir hikayeye kadro içindeki en iyi uyum sağlayan oyuncu olması tabii ki sürpriz değil. (Selam Kavak Yelleri, nasılsın iyisindir umarım.) Özellikle filmin ilk kısımlarında Murat Boz ve Burak Özçivit’in pek de uyumlu görünmediği sahnelerde alıp götürmeyi başarıyor. (Bir film, dizi izleme sebebi olarak Aslı Enver, evet.) Ahmet Gülhan da film boyunca sadece tek plan video kaydında görünse ve ses olarak duyulsa da baba rolüyle usta bir performans göstermiş. Zaten fragmanda da yer alan vasiyet videosu bütün filmin en eğlenceli kısmı olabilir. Menajer/Tato olarak Ferdi Sancar da filmin komedi kısmını dolduran adamlardan.

İki kardeş rolündeki Burak Özçivit ve Murat Boz’un filmin ilk sahnelerinde pek de uyuşmayan enerjisi (zaten oralarda uyumsuz olmaları gerekiyor demeyin kalbinizi kırarım; bu başka bir şey) daha sonra toplanıyor, iki yakışıklı adam arasındaki muhabbetler daha izlenebilir oluyor. Tabii Murat Boz oyunculuk yapmayı denemediği sürece. O Ses Türkiye’deki sempatik tavırlarını satmaya çalıştığı zaman sorun yok da işlerin ciddiye bindiği her anda Murat Boz’un doğallıktan fersah fersah uzak olması kimi sahneleri katlanılmaz kılmış. Üç aylık kamera önü oyunculuk atölyelerinde öğrenilebilecek şeyler var, doğal olmayan mimik ve jestlerin nasıl törpüleneceği gibi. İki kardeşin her ciddi konuşmasında benim gözüm sürekli Murat Boz’un elindeydi mesela. “Ama o da oyuncu değil,” diyenleri duyar gibiyim. Oyuncu değilsen sinema filmine girme. Bak Barış Falay albüm çıkarıyor mu hepimizi mest edebilecek bir sesi olmasına rağmen? Murat Boz’un sempatik triplerini görmek isteyen de O Ses Türkiye izlesin yani sinemaya bu konuda gerek yok.

Tabii film müziği konu alınca başrol seçimi için bir müzisyen normal karşılanabilir. Şarkılı türkülü kısımların başarısını es geçmek haksızlık olur. Yine teknik açıdan bir yol filmini olması gerektiği gibi yapan yönetmen Mert Baykal ve görüntü yönetmeni Veli Kuzlu’ya da teşekkürler. Film görsel açıdan elinde bulunan avantajları çok iyi kullanmayı başarmış, özellikle son sahnesindeki görüntüyü çok beğendiğimi söylemem gerek.

İşin sonucunda Kardeşim Benim bize bir yerli gişe filminin tüm özelliklerini sunma konusunda başarılı olmuş bir yapım. Yakışıklı ve çok yakışıklı oyuncular, güzel ve sempatik kız, komiklikler şakalar, duygusal konuşmalar, usta oyuncular, güzel müzikler ve mutlu son.

YORUMLAR




DİĞER HABERLER