Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
‘Feud: Bette and Joan’ diğer adıyla Bitmeyen Husumet

Biz kadınların gerçekte arkadaş olamayacağı, hepimizin aslında birbirimizin gözünü oymak istediği yüzyıllardır konuşulan bir konu. Geçimsiz bir doğamız olduğunu, bu yüzden arkadaşlıklarımızın erkeklere kıyasla daha kısa ömürlü olacağını söylüyorlar. Onu diyorlar, bunu diyorlar, diyorlar da diyorlar. Aslına bakarsanız iş hayatında ve özel hayatımızda birbirimize her zaman iyi davranmadığımız bir gerçek. Ama aynı durum erkekler için de geçerli. Onların da birbirinden zaman zaman nefret ettiğini ispatlayan bin tane örnek bulabiliriz. Suç istatistiklerine bir bakmanız yeter zaten.

Husumetin en çok yaşandığı yer, gençlik, güzelliğin baş tacı edildiği, büyük paraların döndüğü ve sınırlı sayıda insana yer olduğu eğlence, sinema, gösteri dünyası. İşte FX’in yeni dizisi Feud ‘da da tam bu konu; Bette Davis (Susan Sarandon)  ve Joan Crawford (Jessica Lange) arasındaki bitmez tükenmez kan davası anlatılıyor.

Susan Sarandon, bakışlarıyla, oturması kalkması, konuşması, tüm benliğiyle Bette Davis olmuş arkadaşlar!

İşte gerçek Bette ve Joan. Feud: Bette and Joan, pazartesi geceleri 23:00'de Foxlife kanalında yayınlanıyor.

Bette ve Joan kariyerlerinin zirvesinde iki yıldızdır. Ama yıllar hızla geçmiş, telefonlar artık çalmaz olmuş, ciltleri eski parlaklığını yitirmiştir.

O yıllarda Hollywood ve Amerikan toplumunda bir kadın ancak üç şey olabilir; saf ve temiz genç kız, anne ya da çirkin/ korkunç kadın.

Bette ve Joan’a gelince;  ikisi de yaşını almış, ünlü ve başarılı oyuncular. İkisi de sektörden ve erkeklerden yeteri kadar kazık yemişler. Ama bu benzerlikleri onları arkadaş yapacağı yerde birbirine karşı kullanacakları silahlar haline gelmiş.

Feud 1962’de başlıyor, sessiz sinemadan bu yana yıldız olan Joan artık iş bulamıyordur. 60’ına yaklaşırken, dul, meslektaşlarına oranla daha yoksul bir kadın olan Joan Crawford’un Mildred Pierce ile en iyi kadın oyuncu oscarı kazanmasının üzerinden on yıldan fazla zaman geçmiştir. Belirli bir yaşa erişen Joan artık iş verilmeyecek kadınlar kümesine düşünce kaderine kendi yön vermeye karar verir. Biri tekerlekli sandalyeye mahkum diğeri ise akli dengesi bozulmuş eskiden yıldız olan iki kız kardeşin tüyler ürpertici hikayesini anlatan Henry Farrell’in romanı Whatever Happened to Baby Jane? Joan Crawford’un hayatında bir milat olur. Hikayeyi sinemaya aktarması için yönetmen Robert Aldrich’e (Alfred Molina)  götürür ve Jane rolünde o sırada kariyeri durma noktasına gelmiş olan Bette Davis’i görmek istediğini söyler.

Film çekimleri sırasında Joan Crawford’un tekerlekli sandalyede, kız kardeşinin tutsağı zavallı bir karakteri canlandırırken bile hala güzel görünmek derdinde olmasının Bette Davis’i çıldırttığı rivayet ediliyor.

Rekabet, dizinin yapımcısı Ryan Murphy’nin Nip/Tuck’tan bu yana işlemeyi en sevdiği konulardan biri. Ryan Murphy, Feud’da dizinin  merkezine 1962 yapımı Whatever Happened to Baby Jane’i alırken, çerçeve olarak da iki aktrisi konu alan 1978 yapımı kurgusal bir belgeseli kullanıyor. Kurgusal belgeselde ise, Catherine Zeta-Jones’un canlandırdığı Olivia de Havilland ve Kathy Bates’in oynadığı Joan Blondell, Joan ve Bette hakkındaki hikâyeleri bize aktarıyorlar.

Olivia de Havilland “husumet hiçbir zaman nefretle ilgili değildir, acı ile ilgilidir,” diyerek Bette ile Joan arasındaki sevgi-nefret ilişkisini anlatıyor. Gerçekten de iki insan arasındaki şiddetli husumetin temelinde yatan aslında saygı görmek arzusudur. Joan’un tüm istediği Bette’nin takdirini kazanmak. Diğer yandan Bette, Joan’u yeteneksiz buluyor, üstelik insanı çileden çıkaracak kadar aksi olduğunu düşünüyor. Bunu da saklamayacak kadar dürüst bir kadın. Gücünü her fırsatta ortaya koyuyor, gerçek adı Lucille LeSueur olan Joan Crawford’a gerçek adı Lucille ile hitap ederek aralarındaki sınıf farkını da özellikle vurguluyor.

Bette Davis, Joan Crawford’a kıyasla daha çağdaş bir oyuncu. All About Eve’de canlandırdığı Margo Channing karakteri bugün için hala geçerli.  Diğer yandan Joan Crawford eski usül bir film yıldızlı. O kavisli kaşları hiç değişmiyor, bize hep tepeden bakıyor. Bette Davis karaktere odaklanırken, Joan her zaman mükemmel görünmek istiyor. Joan Crawford, belki de Bette Davis’de kendisinin daha genç ve daha cesur bir halini görüyor. Joan çok daha önceden üne kavuşması, neredeyse Hollywood’un sahibi olan Pepsi-Co’nun CEO’suyla evli olması ve tüm gördüğü ilgiye rağmen Bette tarafından onaylanmayı çok önemsiyor. Bette Davis ise hiddetli, kimseye müdanası olmayan bir kadın. Nitekim iki kadın arasında güvensizlikler, bitmek bilmeyen talepler, şüpheler, karşılıklı hayal kırıklıkları ve kırgınlıklar yaşanıyor.

Bakalım diziyi izlerken bu perukla Catherine Zeta-Jones’u ilk bakışta tanıyabilecek misiniz?

İkili çalışmak üzere anlaştıklarında aralarındaki sular dinmiş gibi görünüyor. Ancak, çekimlerle birlikte birbirinin arkasından konuşmalar, dolap çevirmeler yeniden başlıyor. Bu, filmin reklamı ve medya için büyük bir malzeme tabii.

Bette ve Joan’un hikayesi öyle evrensel, öyle tanıdık ki. Çoğu kadın bu sonsuz rekabet durumunu çocukluğundan beri bilir. Bazılarımız bununla dalga geçmeyi becerebilirken, bazılarımız buna kapılıp hayatı kendine zehir ederek geçirebilir. Ezelden beri birbirimizle rekabet etmek üzere şartlanmışız ve bence bundan yorulmayan, bıkmayan yok. Halbuki bir başka kadına baktığımızda tıpkı Joan ve Bette gibi, kendimizin daha iyi, daha güzel, daha akıllı, daha bir şey versiyonunu görüyoruz, öteki kadını görmüyoruz bil. Ne zaman kendi evrenimizi yönetmeye odaklanıp, elaleme saldırmaktan vaz geçeceğiz işte o gün hepimiz kazanacağız.

Belki de kız çocuklarına birbirimize destek olmayı öğretmenin zamanıdır. Diğer kadınlar bizim rakiplerimiz değiller, hemşirelerimiz. Hepimize yetecek kadar yer var hayatta.



YORUMLAR




DİĞER HABERLER