Dokuz salon, 200 film, bir gösterimden diğerine koşturan binlerce insan, peş peşe partiler... Emek hariç İstanbul’un her yerinde haftayı kilitleyen İstanbul Film Festivali’nde Şeyma Subaşı’dan Mark Zuckerberg’e uzanan haberler burada
* Festivalin Lütfi Kırdar’daki açılış gecesi yer kapma izdihamlı, hipster baskınlı ve aniden yapılan flash mob protestolarının damga vurduğu diğer açılışlardan uzaktı. Protestoya yakın tek şey sponsorlar arasında Tuborg A.Ş. amblemi göründüğünde yükselen, ampüte milli futbol takımını sadece ampüte oldukları için alkışlamak kadar samimi, alkışlardı.
* Açılışların değişmeyen alışkanlığı ise bu geceyi Cem Davran’ın sunması oldu. Neden sürekli Cem Davran sunuyor? Cem Davran’ın kayda değer tek sinema filmi var onu da 14 yaşında çekti.
* Açılış partisi Garajistanbul’da yapıldı. Burada fazla kalamadım çünkü şehir hayatı festivale paralel baya hareketliydi. Leyla Gediz’in, OJ galerinin camlarını küp şekerlerle kapladığı sergisi ve hemen ardından da Aret’in Yeri’ndeki yemeğine gittim. Cuma gecesinin ortasında patlayan servis, ara sıcakla mezeyi aynı anda ama ana yemeği hepsinden 10 dakika önce getirdi. Bu gece Gizli Bahçe’deki partiye, oradan da Mini Müzikhol’deki aşırı kalabalık Young Marco’ya eklendi ve hiç uyunmadan sabaha uzadı.
* İlk film biletlerimi almak için festival merkezi Yapı Kredi Kültür Sanat’ın önüne açılış saati sabah 09.00’da gittiğimde Bianet’in belgesel eleştirmeni Murat Türker önümde bekliyordu. Şampiyon belliydi ben ikinciydim.
* Bu yılki festival merkezi Yapı Kredi’nin dördüncü katında ve asansör yok. Atilla Dorsay bu kadar katı nasıl çıkacak? Bu zamana kadar gördüğüm festival merkezleri arasında favorim tartışmasız burası oldu. Teşekkürler Kazım Taşkent.
* Festivalin Murat Palta imzalı, sinema filmlerini minyatür olarak yaptığı afişi ve her sinema salonuna dağılmış kartonetleri herkes tarafından aşırı beğenildi. Festival çantalarında da bu figürler kullanılmıştı. Herkesin tersine ben bu fikri biraz demode buldum. Bıktım artık bu her şeye sinen Osmanlı esintisinden.
* İstiklal Caddesi ve Atlas Pasajı’nın önü festivalin sosyalleşme alanıydı. Gün içinde Cafe Nero’da vişneli cheese cake’ini yiyen Alin Taşçıyan’dan; dünyada sinema sahibi olmayı başaran tek sinema eleştirmeni Cem Altınsaray’a, pek çok kişiyle karşılaşabiliyordunuz.
* Festivalin tarihinin en ilginç tiplerinden, 24 yıldır Antalya’dan kalkıp her sene gelen ve tüm filmleri izleyen Vahit Tansoy bu yıl IKSV’nin ‘ya seve seve, ya seve seve’ reklamlarına terfi etti. Tansoy’la Muammer Brav tarafından tanıştırıldık ve hep beraber Atlas Sineması’nın müdür odasında küçük bir gullüm çevirdik. Aynı salonda tanıştığım 80 yaşındaki sinefil Gönül Hanım ise bambaşka ilginç bir insan. Aşırı pahalı eşarplarını her gün değiştiren Gönül Hanım günde en az dört film seyrediyor.
* Gönül Hanım günde dört film izlerken bir önceki uykusuz gecenin ardından ben ikinci filmin ortasında uyuya kaldım. Şansıma düşen ilk üç film Rus yazar Dovlatov’un hayatı, yüzsüz bir adamın hikayesi olan Yüz filmi ve festivalde tek beklediğim film olan aynı zamanda Berrak Tüzünataç’ın da favorisi You Were Never Really Here’dı. Tüzünataç’la film sonrası mesajlaştığımızda film ondan da geçer not almıştı. En az bizim kadar merak edenler için You Were Never Really Here 25 Mayıs’ta Başka Sinema’dan gösterime giriyor.
* Araya bir bebeğin birinci doğum günü partisini aldım. Bir yıldır sosyalleşemeyen anne babası artık canlarına tak ettiği için meyhanede kutlamaya karar vermişlerdi. İlk bir saati güzeldi olan ama sonraki üç saatini ‘en iyi çocuk başkasının çocuğu’ konseptine aşırı inanarak bitirdim.
* Festivalin halkla buluştuğu gece Cahide’de yapılan Arabesk gecesiydi. Arabesk filminin 30. Yılında Müjde Ar ve Şener Şen’in katıldığı gösterimin ardından kitsch ötesi bir gece için İstanbul Arabesk Project’in şarkılarına arabeskçilerin eşlik edeceği gece için buluşuldu.
*Cahide’ye gider gitmez Gügü beni kulise çıkardı ve sahnesini bekleyen Ayta Sözeri ve osho pembesi buluz-elbisesiyle Demet Evgar’la tanıştırdı. Ayta Sözeri sinema dünyamızda popülaritesini bir yıl içinde dörde katlamayı başaran tek insan. Onu camiamız adına aldığı en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü tebrik ettim. Ellerini göğünde kavuşturdu ve zarif bir revansla ‘ödülün sinema yazarlarından geldiği için çok daha önemli olduğunu’ söyleyerek teşekkür etti.
*Perukası ve topuğu taşlı ayakkabısıyla Gülden Karaböcek, tafta kabarık lacivert tuvaletiyle Tüdanya gecenin favorisiydi. İkisinden biri arasında seçim yaparsam masumca oturup kuliste sırasını bekleyen Tüdanya’yı tek geçerim. Hatta celebrity’lerle fotoğraf çektirmeme kuralımı bozup onunla bir kare fotoğraf çektirdim.
*Okuma turnesiyle tüm Anadolu’yu adım adım dolaşan Mine Söğüt, ‘Eleştirmenler niçin var?’ konuşması için Yunanistan seyahatini yarıda kesip şehre dönen Fatih Özgüven, Gümüşlük köyünden komşularım Çiğdem Doğu, Sermiyan Midyat ve Nurhan Özenen’le patatesli sigara börekleri eşliğinde sohbet edilen gecenin en korkunç anı ise Gülden Karaböcek’in ardından sahneye çıkma gafletinde bulunan Serkan Keskin zavallılığıydı.
* Bazı sinemaların akıbetini ve salonun ortasındaki fili konuşmalıyız. Bu Atlas sinemasının durumu ne olacak? Atlas’ta film izlerken bacaklarımı dilimle dizime değebilecek kadar toplamak zorunda kalıyorum. Kusura bakmasınlar ben bundan sonra AVM’ciyim.
* En iyi haber kulaktan kulağa yayılır motto’su festival sırasında Transit filmini patlattı. Öyle ki basın davetleri bile yarım saat önceden bitmişti. Bir diğer sonradan yükselen film ise Adınla Çağır Beni’nin fakir, yaşlı ve Bükreş’te geçen versiyonu olan Bir Mahalle Hikayesi.
* Festivalin ruhuna en iyi giden parti Başka Sinema’nın Klein’da verdiği parti oldu. Senelerdir konuşulan Film Festivali ve Başka Sinema ortak partisi ilk kez yapılabilmiş. Şeyma Subaşı’nın VIP locasını diğer ölümlülerden ayıran kırmızı kordonun önünde danslar edildi. Bir de araştırmacı gazetecilik tüyosu: Klein’in ve Flamme’ın bulunduğu bina eski As Sineması’ymış.
BUNLAR KONUŞULDU
*Festivalin ilk yarısında Nuri Bilge Ceylan’ın başrolünde Doğu Demirkol ve Murat Cemcir’in oynadığı Ahlat Ağacı filminin dört saatlik süresi yüzünden Cannes’ın açılış filmi olamaması, festivalin ikinci yarısında ise Ahlat Ağacı’nın Cannes’da yarışmaya bile alınmaması...
*Kutluğ Ataman’ın yeni filmi Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler’de Hande Ataizi’nin transeksüel rolü ve filmin diğer oyuncusu Seyhan Arman’ın performansı…
* Marc Zuckerberg Amerika’da ifade verirken paralel olarak facebook’un 200 bin üyeli filmloverss sayfasından meme görünüyor diye Alanis filminin afişini kaldırması...
*Ayta Sözeri’nin çok yakışıklı olduğu söylenen erkek arkadaşı…
*Netflix’e ilk Türk dizisini çeken Can Evrenol’un yeni projesi ağızsız kız hikayesi Perihan...
YİĞİT KARAAHMET
Yazının Hürriyet Pazar'da çıkan versiyonu.