Yani kırk yılın başında bir festival takip edelim, tüm gıybeti, dedikoduyu, olan biteni püfür püfür verelim dedik onda da festival battı. PKK belgeseli Kuzey filminin Kültür Bakanlığı tarafından gösterilmeyeceğinin açıklanmasının ardından tepkiler çığ gibi büyüdü.
Ve bugün de filmler ya da fuayeler yerine ,festival resmi konaklama sponsoru Martı Otelin toplantı salonundayız. Festival yönetimim ve jürinin birlikte düzenlediği o basın toplantısından bildiriyoruz.
Neye niye neye kısmet dedikleri şey bu herhalde.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bu basın toplantısı hayatımda katıldığım en kalabalık basın toplantılarından biri olabilir.
Konuşmacılar yerini almadan sandalyelerin tamamı yerli ve yabancı basınla, kameralarla dolmuş durumda. İçeride ilk göze çarpanlar Tansu Biçer, Ercan Kesal, Zeki Demirkubuz, Melisa Sözen, Mahmut Fazıl Coşkun gibi isimler...
Festival direktörü Azize Tan’ın yerini almasıyla toplantı başlıyor. Tan her zamanki zarafetiyle konuşmaya başlıyor ve sesinden çok üzgün olduğu belli.
Kuzey filminin yayından kaldırılış sürecini anlatarak başlıyor. Bu sistemin senelerdir olduğunu fakat festival ekibi olarak filmleri göstermemek yerine göstermeyi tercih ettikleri için bu bandrol sistemini görmezden geldiklerini söyleyerek bir tür özeleştiri yapıyor. Ve artık bunun son noktaya geldiğini, bundan sonra böyle bir durumun ardına saklanmak yerine, bununla savaşmak gerektiğini o yüzden de bunun için hep birlikte dayanışmak gerektiğini anlatıyor.
Konuşmalar sık sık alkışlarla kesiliyor. Ulusal Yarışma ve Ulusal Belgesel bölümündeki neredeyse tüm filmler yarışmadan çekildikleri için bu bölümler otomatik olarak iptal ediliyor zaten. Bu yarışmaların jüri üyeleri de görevi bıraktıklarını alkışlarla açıklıyorlar. Uluslararası yarışma jüri başkanı da diğer jüri üyeleriyle birlikte görevi bıraktığını açıklıyor.
Ve 34.’sü yapılan İstanbul Film Festivali belgeselsiz, ulusal ve uluslararası yarışmasız kalıyor.
Söz sırası kendisine gelen Zeki Demirkubuz söze “Benim başkanı olduğum festival bu kadar olur zaten. Azize iki senedir bana soruyor ve reddediyordum. Bu yıl ikna oldum onda da böyle bir sansür rezaleti çıktı. Bu benim lanetim işte,” diyor. Salon bu espriyle karışık acı ifadeye gülüyor. Demirkubuz’un konuşması çok etkileyici. Sansürün ve baskının kimseyi durdurmayacağını zaten bununla başa çıkmayacak yönetmenlerin de film yapmamasını tavsiye ediyor. En iyi filmler ve en iyi sanat eserleri her zaman baskı rejimlerinden çıkar diye umut vermeyi es geçmiyor.
Azize Tan gösterimden çekilen filmlerin yerine başka film koymayacaklarını açıklıyor. “O seanslar o filmlere ayrıldı ve boş bırakılacak. İptal edilen filmlerin yönetmenleri ve yapımcıları isterlerse o saat diliminde sinemaya gidip izleyicileriyle konuşabilir. O seanslar, sinemalarda yine onlar için ayrılmış olacak," diyor.
Tarihin en tuhaf ve üzücü basın toplantısı “Üzgün değiliz” sözleriyle bitiyor. “Üzgün değiliz ama buradan bir dayanışma ruhu çıkaramazsak işte o zaman üzüleceğiz”.
Bir üçüncü dünya ülkesindeki film festivalini baskı ve sansüre rağmen izlemeye devam edeceğiz.