Sonunda basın gösterimleri Beyoğlu’na gelmeyi başardı. Ünsüz sinema yazarları olarak Atlas 2’de neredeyse tavana yerleştirilmiş perdeden film takip etmeye hazırız. Günün ilk filmi Tanrılarla Konuşmalar. Çeşitli dinlere mensup insanlar üzerine hazırlanmış kısa filmler bütünü olan Tanrılarla Konuşmalar, bence dinlerin tamamı gibi aşırı saçma ve sıkıcıydı. Ama bu kısa filmler arasında tanıdık bir yüz görmenin de mahcup heyecanı bizi sardı.
Yılmaz Erdoğan aka Mükremin Abi, Bahman Ghobadi’nin filminde oynuyordu. Hem de kafadan bir başkasına yapışık siyam ikizi rolünde.
Yedinci sanatın Yılmaz Erdoğan’a bu torpilini hazmedemiyorum. Bir insanın kariyerinde hem Mükremin Abi hem de bir yapışık ikiz rolü olabilir mi? Sinemada kaç insana siyam ikizi rolü yazılmış olabilir ve bu insan neden Yılmaz Erdoğan olsun? En az dinlerin kendisi kadar anlaması zor bir durum.
Tanrılarla konuşmuş kadar olduktan sonra da bir İstanbul belgeseli olan Hasret gösterildi. İstanbul’la ilgili hiçbir şey özellikle de bir belgesel beni asla şaşırtmaz derken Hasret’in gayet iyi çıkması da en az Yılmaz Erdoğan’ın yapışık ikizliği kadar ilginçti. İstanbul’a belgesel çekmek için gelen bir yönetmenin cinlerle, ölülerle, kedilerle kafayı bozup daha sonra kendisinin bir belgesel olmasını; kurguyla gerçeğin iç içe geçtiği bir halde izledik. Bazen bu şehrin kendisi gibi neyin gerçek neyin hayal olduğunu bile karışıyordu.
Hasret’i yakalamaya çalışın, Tanrılarla Konuşmalar’ı da unutmaya...