Festivalde her şeyden vazgeçerim; yarışmadan, ödülden, gösterimlerden ama tekne partisinden asla vazgeçmem. Film festivalinin bence en güzel yan etkinliği geleneksel tekne partisi. Güzel olmak için her şeye sahip: Bedava yemek, bedava içki ve İstanbul Boğazı...
Genel olarak fuayelerde ve kapalı odalarda karşılaştığın festivalin davetlileriyle de açık hava ve medeni bir tekne gezisinde sosyalleşebilme olanağı...
Hayattan küçük zevkleri çıkaralım geriye ne kalır ki?
Oya Hanım bu yıl da açık büfe yemeklerde elinden gelen her şeyi yapmıştı. Ben pilakisine ve her sene elleriyle yaptığı böreklere bayılıyorum. Festivalin konukları da öyle olsa gerek. Çünkü daha tekne kalkmadan açık büfeyi iki tur bitirdiler. İmam bayıldılar tabak kenarlarından taşıyordu. Erkenden gelip tüm oturma yerlerini tutmuşlardı. Türk misafirperverliğinin bana verdiği aile terbiyesi yetkisine dayanarak çıngar çıkaramadım.
Sonunda tekne serin boğaz sularına açıldı ve ben de Oya Hanım’ın elcağzıyla yaptığı yiyecekleri istiflediğim tabağımla alt katta bir yer buldum. Genel olarak salatanın tadıyla böreğin tadının aynı olduğu 10 üstünden 2 ortalama bir açık büfe lezzetiyle tıkınırken merdivenlerden Azize Tan indi. ‘Ah Azize’ciğim yorgun gibisin. Akşamdan mı kaldın?’ diye gayet içten bir soru sordum. Cevap ‘Hayır,’ oldu. Böylece tarihimdeki kilo almış bir kadına ‘Hamile misin?’ diye sormak talihsizliğiyle aynı kulvarda değerlendirilebilecek hadsiz analizler dosyasına bir parça daha ekledim.
Festivalin direktörüyle izlediğimiz filmler üzerine harika bir sohbet gerçekleştirdik. Yardımcı Yönetmen Kerem Ayan’la film zevklerimizin hiç uymadığından şikayet ettim. Aynı şey onun için de geçerliymiş. Ben olacağım o festivalin yardımcı yönetmeni. Ben! Ben! Ben!
Üst katlarda yemekleri silip süpürmüş konuklar boğaz güneşinin altında kavruladursun, biz alt katta teknenin arkasına attığımız bir koltukta yalılardan ev beğenmece oynarken yanımızdan bu festivalin en sansasyonel ismi, hatta festivali yerle bir eden isin Ertuğrul Mavioğlu geçti. “Ertuğrul Bey filmi ne zaman izleyeceğiz?” diye ortaya sahte bir soru atarak bir sohbet başlattım. Yarım saat içinde PKK, dağ, çekim süreciyle ilgili pek çok ilginç şey öğrendim. İlla size bir dedikodu vermem için ısrar ederseniz, Ankara Film Festivali’ne katılacak belgeseller için (ki bu bölüm Ankara’da da iptal edildi) “85 lira verin kayıt belgesi alın,” demişler. Ama Bakur hariç. Bakur’un kaydedilmesini istememişler.
Tekne bir gidiş bir geliş tur attıktan sonra filme yetişmek isteyen festival ahalisini Kabataş’a bıraktığında bir şişeden fazla şarap içmiş, güneşten çarpılmış, çantama da dört tane Efes zulalamış bir biçimde evin yolunu tuttum. Planım biraz uyuyup kendime gelmek. Çünkü akşam Ekranella’nın partisi var. Ben ev sahibi sayılırım. Konukları kırmızı halıda karşılamak için hazırlanmalıyım.