Bir arkadaşım “İnsanın başına gelen en korkunç şey ailedir,” der. ‘Ennnn’ korkunç şey olduğuna katılmasam da (bana göre insanın kendisidir aslında başına gelen ennnn korkunç şey), asırlara yayılan aile kavramının, bir bireyi itinayla yok etmekteki başarısını da görmezden gelemeyiz. 

Kendi ailelerimiz bize örnek oluşturmaya yetmiyorsa eğer dizilerdeki ailelere bakabiliriz. Tamam, hepsi çok abartılı ama sonunda günlük hayat motivasyonlarını kullanıyor. Birbirlerinin tüm özel hayatlarının içindeler, tüm işlerine karışıyor, çocuklarının sevgililerinden arkadaşlarına kadar tüm ilişkilerine hâkim olmak istiyorlar… Gerçekten tüm bu aile ilişkilerine baktığımız zaman insanın kocasını, sırf annesini sinir etmek için bile olsa, Kıvanç Tatlıtuğ ile aldatası geliyor.  

Bunlar alışık olduğumuz, örnekleri pek çok yerde gördüğümüz geleneksel tip aileler. Peki ya modern ailelerde durum nasıl? 

Evet, uzun çabalarım sonucu (Merhaba, Çaba Tümer ben) konuyu buraya bağlayacağım; Modern Family dizisine. Aslında her şey ne kadar güzel başlamıştı. Çıkış noktasının çok zekice olduğunu söyleyebilirim bu komedinin. 

Üçüncü cins

Birbirleriyle akrabalık ilişkileriyle bağlı üç aile…

Biri bildiğimiz ölümlü, hiçbir özelliği olmayan, yangın çıktığında ateşe ilk atılması gereken bir beyaz Amerikan ailesi. Sarışın ve histerik ana, aptal baba ve hepsi birbirinden farklı özelliklere sahip üç çocuk.

İkinci aile ise babayı emektar Al Bundy’nin oynadığı kendisinden yaşça epey genç ve güzel Kolombiyalı bir kadınla evli ve kadının dünyanın en sofistike zevklerine sahip oğluyla birlikte yaşayan yeni kurulmuş bir aile. Dizinin tartışmasız en ilgi çekici ailesi ise tabii ki bir gay çift olan üçüncü aile. Ay üçüncü cins gibi oldu, her neyse. Bu aile Uzakdoğu’dan bir kız çocuk evlat ediniyor. Ve aslında Modern Family’de tüm olaylar ilk sezon ve ilk bölüm itibarıyla çocuğun bu gay çiftin evine gelip aileye katılmasıyla başlıyor. 

Her ailenin kendine göre sorunları var: Irkçılıktan geri zekalılığa; homofobiden sosyal hayat sorunlarına kadar altı sezondur pek çok şeyle boğuşup duruyorlar. Tartışmasız çok komik oldukları yerler var, sıkıcı oldukları noktalar da ama ilgi çekici bir fikir olduğu kesin. Ama bir yere kadar.

Her şey iyi, hoş, güzel de eninde sonunda bir aileler aslında. Heterosu, gay’i ya da göçmeni fark etmiyor aile en sonunda ölümcül bir sıkıntıya bırakıyor yerini. 

Ailenin başarılı ve komik hikâyesi altı sezon sürmüyor tatlım. 

Modern Family’de başından itibaren beni en çok rahatsız eden iki şeyden biri bu aslında: Her bölümün sonunda mutlaka ailenin galip gelmesi ve birbirlerine tekrar sevgi içinde kenetlenmeleri. 

Derin anal endişe

İkincisi de dizideki aileler arasında yapılan gizli bir ayrım. Modern Family’deki üç aileden ikisinde, heteroseksüel ailelerde seks hayatlarına dair pek çok detay ve espri var. Bu iki hetero aileden biri uzun süredir evli ve üç çocuğu olmasına rağmen, diğerinde de erkeğin asla Viagra’sız kaldıramayacağı bir yaşta olmasına rağmen sürekli bir seks enerjisi içindeler. Seks hayatlarının olduğu her fırsatta bize sunuluyor.

Üçüncü cinste ise seks enerjisi sıfır.

Birbirlerine birer kaz tüyü yastık gibi yaklaşıyorlar. En çok temasta bulundukları nokta birer öpücük, belki. Dizinin yaratıcıları üç aileye de normal zaman ayırıp iş sekse gelince, gay seksin o tuhaf çıkmazında tipik erkek mantığıyla derin bir anal endişeye kapılmış belli ki. Gay çiftin seks hayatı neredeyse hadım edilmiş bir cinsellik gibi.

Oysa bu diziyi izlemeye başladığım andan itibaren beni merakta bırakan tek sorun var. Mitchell ve Cameron yani Mitch ve Cam’in seks hayatı nasıl acaba?

Bu sadece bu diziye dair değil hayatın geneline dair de merak ettiğim bir soru. Normal hayatın içinden gay çiftlerle tanıştığımda da hep aynı soruyu düşünürken buluyorum kendimi ‘Peki nasıl yapıyorlar?’

Nasıl oluyor bu?

Mitch mi üstte Cam mi üstte?

İkisi de versatile mi?

Mitch ve Cam bir gece televizyonda American Idol seyrederken elini diğerinin bacak arasına ilk hangisi atıyor?

Arada bir birlerini mahsusçuktan dövüyorlar mı?

Modern Family ilk anından itibaren değil bunu göstermek bu konudan itinayla kaçınıyor. O yüzden belki de evrenin en büyük gizemini çözmek gibi bir fırsat varken elinde bunu ıskalıyor.

Altıncı sezonun ortalarına geldiğimiz şu günlerde ise elimizde birbirlerine çığlık çığlığa bağırmaktan öteye geçemeyen kalabalık bir topluluktan, ölümle cebelleşen bir ihtiyardan ve sürekli düğünlerinin hayalini kuran iki külüstür lubunyadan başka bir şey bırakmıyor.

Tıpkı diğerleri gibi eninde sonunda eninde sıkıcı bir ailenin buruk tadıyla baş başa kalıyoruz.