Don: Tişikkirlir sipirmin.
O zamanlar Amerikan televizyon takipçilerinin izlediği Glo-Coat reklamı, komşuların evin zemininde Jetgiller gibi uçtuğu, haliyle teknik imkanların epey zorlandığı bir çalışmadır. (Meraklılar buyrun:http://www.youtube.com/watch?v=koIY6yDIH0c). Don Draper ise sıradan bir yer cilasını en vurucu şekilde anlatmayı yine başarır. Bölüm aynı zamanda Don’ın kariyerinde zirvedeyken, içten içe çürümeye başladığının da ilk habercisidir. Betty’le yeni boşanmış, nerede ve kimle uyandığını bilmeyen, sarhoşken şirketi tehlikeye atacak kadar müşterilerine saçmalayan, çocuklarını annelerinden almayı unutan Don’ı, kendini kaybetme ve bulma çizgisinde sürekli yalpalarken görürüz. Bu yüzden bölümde işlenen reklam ürününün glow (parıltı) ve coating (kaplama) kelimelerinden oluşması da manidardır. İçindeki tüm kir, pas ve izleri, çocukluk kabuslarını ve güvensizliklerini; kısa cümleleri, saçlarındaki briyantin ve kusursuz takımıyla ustalıkla gizleyen Don öyle güçlü parıldar ki, bu zaafları onu tanıyanların gözünde görünmez olur.
Ödül töreninin after party’si: Don sarhoşluktan ödülü başına dikecek.
Don’ın sonradan, “Ben şu seni görmediğim iki günde sekreterimle nişanlandım, pardooon!” diyerek tüm kazıkların en büyüğünü attığı Faye, ödül gecesinin after partisinde “ödül alsan da almasan da, sen hala Don Draper’sın,” der. Bu sözün üzerine Don olanca şişkin egosuyla ahkam kesmeye devam eder; ve reklamının ödüle layık görülmemiş olsaydı bile bunun ne fikrinin özgünlüğünden ne de reklamın değerinden bir şey kaybettireceğini söyler. Yaptığı iş, tüm iltifat, ödül ve eleştirilerden bağımsız şekilde iyidir ve Don’ın kendi yeteneğine güveni tamdır.
Mad Men’den Sonra
Waldorf Stories’in üzerinden üç sezon daha geçti ve 2014 Temmuz ayı itibariyle Mad Men’in tüm bölümlerinin çekimleri tamamlandı. Oyunculara baktığımızda onlar da “Mad Men’den Sonra”ki yollarını çizdiler. Vogue dergisi Jon Hamm’e “Don Draper’dan sonra ona hayat var mı?” dosyası yaptı. Hamm şimdi yeni filmi Million Dollar Arm’ın heyecanı içinde. John Slattery (Roger Sterling) iki arada bir derede, --ve de iyi ki-- Philip Seymour Hoffman’ın son oynadığı film olan God’s Pocket’ta hem yönetmenlik yaptı hem de Christina Hendricks’i (Joan Harris) oynattı. Elisabeth Moss (Peggy Olsen) Sundance Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılan The One I Love’da oynadı. Weiner ise şu aralar Mad Men’i toparlarken yönetmenliğini yaptığı Are You Here filminin gösterimleriyle meşgul.
Unutulmaz Performanslar 1: Peggy tek kelimeyle çocuğuna olan özlemini anlatır: “Playgrounds”
Mad Men ekibi için yeni bir sayfa açılmış gibi gözükse de son sezon “The End of an Era”ya kadar biz izleyiciler baharı beklemek zorundayız. Ve bekleyişimizi sürdürürken; Peggy’nin acemi bir sekreterken erkekler dünyasına diş bileyen bir profesyonel oluşunu, göstermekten korktuğu zayıflıklarını, hayalkırıklığıyla ve kalp yarasıyla dolu sözlerini (Ted Chough’a ama aslında tüm erkeklere: “Well, aren’t you lucky, to have decisions” (Ne şanslısın ya; karar veriyorsun)), Betty’nin (January Jones) çocuk-kadınlığı hayatının tüm alanına nasıl ustalıkla yaydığını, Pete’in (Vincent Kartheiser) wannabe Don olma yolundayken ne tür beceriksizlikler ettiğini, hafızasını kaybetmiş bir kadın için aşka tutulmuşken nasıl tüm sırlarının döküldüğünü, savaş çocuğu Roger’ın tüm dünyaya karşı hazırcevap, dalgacı ve nüktedan üslubuna rağmen 1960‘ların dünyasına ve gençlerine yetişemediğini, başka bir zamanın insanı olduğunu hüzünle anlamasını izledik. Ve bu değişimlerin gerçekleştiğine yaz yapraklarının sonbahar kızıllığına geçişi yavaşlığında ve kusursuzluğunda tanık olduk.
8png: Unutulmaz Performanslar 2: Pete ve Beth hastane odasında.
İzleyicilerin Mad Men’den bu denli etkilenmesinin ardında hikayenin sağlam temellere dayanması kadar oyuncuların karakterlerini yedi sene boyunca tenleri gibi giyinmeleri de yatıyor. Ve fakat rolü için “hayatımda aldığım ve alacak olduğum roller içinde en iyisiydi” diyen Hamm’le birlikte bugüne kadar hiçbir Mad Men oyuncusu Emmy kazanamadı. Bu sene de drama dalında en iyi erkek oyuncu kategorisinde aday olan Hamm bu Pazartesi gecesi muhtemelen yine eli boş dönecek, ve geçen sene olduğu gibi diğer kaybedenlerle birlikte yine bir “Emmy Losers Party” düzenleyecekler. (inanmayanlar buraya: http://uk.eonline.com/news/461917/inside-jon-hamm-amy-poehler-s-emmys-losers-party-get-all-the-details-now).
Mad Men’in Emmy’lerde ardı ardına aldığı drama dalındaki ödüllerine gelirsek; evet buradan Madison Avenue’ye kadar uzanır. Dizi 2008‘den 2011’e kadar bu daldaki ödüllerin hiçbirini pas geçmedi. 2012‘de Homeland fırtınası, 2013‘te de Breaking Bad derken geldik 2014’e. Bu sene de durum hiç parlak değil; favoriler başka, Mad Men’e dair bahisler iç karartıcı. Eleştirmenlerde “nasıl olsa son sezonu ikiye böldüler, bunun gelecek senesi de var” rahatlığı. Gelecek sene dizinin son sezonu olmasından dolayı tüm ödülleri süpüreceği, verilecek ödüllerin yedi sezonun tüm performaslarına adanacağı (Yaşam Boyu Başarı Ödülü mü veriyoruz?) gibi teoriler de atılıyor ortaya.
Sözün özü şu; Emmy’ciler çeşitli ödül verme stratejileriyle ilgilenedursun, biz Peggy’sine Joan’ına, Pete’ine Don’ına, bir saniye görünen figüranından, son dansını eden Bert’e hayran olmaya devam edelim. Faye’in dediği gibi, “ödüllü ödülsüz” onlar yine Mad Men.