The Simpsons’ın Game of Thrones’la buluşması olarak pazarlanan Disenchantment, orta çağda kendi halinde bir krallık olan Dreamland’de geçiyor. Ana kahramanımız, Broad City’den hatırlayacağınız Abbi Jacobson tarafından seslendirilen, sarhoş ve kafasına göre yaşamayı seven prenses Bean. John DiMaggio tarafından seslendirilen zalim Kral Zøg, mali sorunlarla boğuşmaktadır. Kızı Bean’i yakışıklı ve zengin bir prensle evlendirmek istemektedir. Ancak prenses, “Ancak gerçek aşk için ya da sarhoş olduğum için evlenirim” diye düşünmektedir.
Bean’in biri elf diğeri ise kişisel iblisi olan iki de arkadaşı vardır: Elfo (Nat Faxon) habire şarkı söylemekten ve şeker yemekten sıkılan bir elf, Luci (Eric Andre) ise adı üstünde bildiğiniz şeytandır. Oturup kısmetini beklemek, evlenmek yerine içki içmek, barlarda kavga çıkarmak ve maceradan maceraya koşmak isteyen Bean’e işte bu arkadaşları eşlik eder. Böylece hep birlikte, çeşitli yerlerde başlarını belaya sokar, cadılar, canavarlar, barbarlarla karşı karşıya gelirler.
Bean, geleneksel masallardaki prenseslerin aksine, fırıldakçı, mazotunu içkiden alan ve çoğu zaman bir şeytan tarafından yönetilen bir genç kadın. Şatosunda oturmak, düğününü beklemek yerine dışarıdaki hayatı öğrenen, farklı kültürleri keşfe çıkan süper eğlenceli bir prenses.
Disenchantment’da kısmen Game of Thrones’a referansda bulunulduğu kısmen de orta çağda geçtiği için bol cinayet, kumpas, ölüm ve işkence var ama bir o kadar da komik.
Birçok eleştirmen diziyi The Simpsons ve Futurama’nın ilk sezonlarına kıyaslayarak henüz tam oturmadığını yazıyorlar ama bana kalırsa kendi ölçüleri içinde değerlendirip, iki dizinin uzantısı olarak bakmamakta fayda var. Zira bence şahane bir mizah ve ahenk söz konusu. Diziyi spoiler vermeden anlatmak zor, dolayısıyla izleyin, görün. Bakalım siz de benim kadar çok gülecek misiniz?
DEFNE AKMAN