Yerli dizilerin derdi malum. Her hafta, durmaksızın film uzunluğunda senaryo yazıp çekmenin, oynamanın, yayına hazırlamanın bindirdiği yükün muazzamlığı hafife alınacak, yadsınacak bir durum değil. Dolayısıyla bazı şeyleri göz ardı etmek zorundayız seyirciler olarak, bunun doğal bir sonucu olarak da beklentileri azaltmak. Örneğin en basitinden ve en acı vericisinden, yerli dizilerden toplumsal olaylara dokunmasını, öğreticilik görevi üstlenmesini, ya da bizi gerçeklerle yüzleştirmesini bekleyemiyoruz.
Tam da bu yüzden Güneşin Kızları, günahıyla sevabıyla, çok özel bir iş yapıyor. Toplumumuzun en büyük sorunlarından biriyle, en konuşulmayan, en dokunulmayan, en çok can yakan dertlerimizden biriyle, aile içi şiddetle yüzleştiriyor bizi. Üstelik hiç etrafında dolaşmadan, şiddeti yüceltmeden, çoğu zaman olması gerektiği gibi, eleştirerek yapıyor bunu. Emre Kınay’ın canlandırdığı Haluk karakterinin şiddet bağımlılığını, yok ediciliğini ve dolayısıyla çevresine verdiği zararı göstermek yüzlerce dizinin pek de kalkışmadığı bir iş; aile içi şiddet, evde, sokakta, sosyal medyada her gün gördüğümüz, işittiğimiz hatta bizatihi yaşadığımız bir sorun olmasına rağmen.
Ufak bir parantez de Emre Kınay’a. Bu tür bir rolü canlandırmak her zaman zordur sanatçı için, kendini sevdirmeme; hatta kendinden nefret ettirme zorunluluğu, karakteri derinleştirmek adına, varlığı gerekli duygusal sahneler de harmanlanınca dengeyi tutturmak, ipin üstünde sırtında fille yürümek gibi. Bunun altından kalkarken izleyiciye hiçbir zaman “Çok kötü oyuncu,” ya da “Çok sevdiğim karakter,” dedirtmeyebilmek bir aktörün ulaşabileceği en üst seviye belki de.
İllüstrasyon: Mert Güreli