Boş vakitlerimde yapmayı en sevdiğim şeylerden biri (ki aşırı boş vaktim var. Uyku hariç günü geri kalan kısmını boş vakit sayıyorum), Facebook’ta arkadaşlarımın, onların arkadaşlarının, ortak bir arkadaşımız olan insanların, bir takım köylülerin, uzak akrabalarımın arkadaşlarının profillerini stalk’lamak. Gerçekten vaktimi bu şekilde harcamayı çok seviyorum. Ne yapayım? Kitap mı okuyayım bu boş zamanlarımda. Tabii ki Facebook’ta akıcam.
Gözlemlerime göre bu çok uzaktan tanıdığım ya da hiç tanımadığım insanların en sevdiği şeylerden biri çocuklarının fotoğraflarını paylaşmak. Hepsinin birer fotoğraf çeken akıllı telefonu olduğu için doğdukları andan itibaren çocuklarının her anını fotoğraflıyorlar. Çocuk beşikte, çocuk ekmek kemiriyor, çocuk babasının güneş gözlüğünü takmış, çocuk atta’ya gidiyor tadında senelere yayılmış yüzlerce fotoğraf... Hayatım boyunca görmeyeceğim pek çok çocuğun kişisel gelişimine şahidim. Ve bu zamana kadarki deneyimlere dayanarak şunu çok net söyleyebilirim ki bazı çocuklar gerçekten çok çirkin. Anneler babalar kendini kandırmasın biyolojik bir gerçek bu, üzgünüm ama gerçekten bazılarının bebekleri asla onların sandığı kadar tatlı ya da sevimli değil. Evrensel estetik kriterlerine göre çirkin insan tipolojisine rahatlıkla girerler. Tabii ki aileler bunun farkında değil. Onlara göre kendi mükemmel genetiklerini aktardıkları bu bebekler dünyanın en güzel ve en sevimli varlıkları. Ve bu güzelliğin, bu muhteşemliğin, bu pembeliğin durmaksızın fotoğrafını çekerek 40’ar like almaları ve akrabalardan gelen “Maşallah. Allah bağışlasın. Çok güzel...” yorumlarının fotoğrafların altına yazılacağı paylaşımlar yapmak zorundalar.
Sosyal medyanın gelişimiyle insanlarda başka birinin çocuğuna objektif davranamama hastalığı had safhada ilerlemiş durumda. Eskiden bu yalanları ev gezmelerinde veya çocuklara altın takmaya gittiklerinde kendi içlerinde yaşarlardı artık Facebook’la beraber bunu pek çok insanın gözü önünde yaşıyorlar. Çirkin çocukları, çok güzel diye sevmeye devam ediyorlar.
Neyse ki milyonlarca insan için bu yalan sadece Facebook yorumlarında kalıyor. Peki ya bir de bu hastalık milyonların izlediği bir televizyon dizisinde gerçekleşiyorsa?
En sevdiğiniz yazarınız şimdi size hepinizin farkında olduğu ama bir türlü dile getirmediği bir gerçeği deşifre edecek.
Game of Thrones’un altıncı sezonu tam gaz ilerliyor ve sezon ortasına gelmiş durumdayız. Bence sezon çok kötü gidiyor. Heyecan içinde izliyorum. GoT’un bu sezonu hakkındaki yorumlarımı başka bir yazıya saklamak istiyorum ama bu hafta yayınlanan beşinci bölümle birlikte artık kendimi tutamayacağım bir gerçekle yüzleşmiş durumdayım. Ertuğrul Özkök’ün pazar yazılarında sık sık kullandığı format gibi... Hadi itiraf edelim:
Ya bu Bran Stark çok çirkin değil mi?
Ne olur, doğruyu söyleyin.
Allah muhafaza evladın olsa uzaktan maşayla seversin. Nasıl bir insan bu kadar korkunç bir ergen haline gelir? İnsan ırkının en eciş bücüş zamanı olan garson boyluğu en dibine kadar yaşıyor. Yazık valla. Onca para harcandı bu diziye, onca prodüksiyon, onca emek... Dizi için inanılmaz bir casting yapıldı, herkes tam rolüne uygun bir karakter. Ama Bran Stark’ı canlandıran Isaac Hempstead Wright ne peki? Bu kadar harika bir casting’de bu çocuğun bu hale geleceğini nasıl öngörememiş olabilirler? Çocuk gözümüzün önünde iğrenç bir ergene döndü. İlk sezonda gerçek bir çocukken de onu pek sevmezdim o zaman da o yarı alık haliyle biraz aptal bir tipi vardı. Çocukken bıyıklıydı mesela büyüyünce bıyıkları gitti, daha da tuhaf bir varlık haline geldi. Geçen sezon hiç yoktu unutmuşuz Bran Stark’ı. Bu sezon ise rol yazacakları tuttu ve karşımıza bu boy atmış, 31’ci ergen çıkıverdi.
Dizideki diğer çocuklar da büyüdü hiçbiri bunun gibi olmadı. Arya hala eskisi kadar tatlı, Sansa hala geri zekalı ama yine de güzel.. Bir tek Bran Stark bu kadar değişti.
Dizinin yapımcıları bunun farkında değil mi? Bence kesin farkındalar. David Benioff, D.B. Weiss ve George R.R. Martin Bran’ın sahnelerini izlediklerinde yumruklarını ısırıyorlardır. Hayır, bir de hikayesine çok yükseliyorlar. Öldürsen öldüremezsin, değiştirsen değiştiremezsin... Başlarına bela kaldı resmen.
Yiğit Özgür’ün o meşhur ‘Geldi yine tipini s.ktiğim’ karikatürü bu çocuk için yaratılmış gibi. Bu zamana kadar filmlerde büyüyen pek çok çocuk oyuncu izledik hiçbiri bu kadar olmadı. Çocuklar Duymasın’daki Havuç ya da Bizimkiler’deki Ali için çok çirkin büyüdü derdim. Bran Stark onları bile geçti. Dünya çapında bir utanç olarak kariyerine devam ediyor. Her çocuk oyuncu böyle olmuyor. Mesela Aşk-ı Memnu’nun Bülent’i ne kadar güzel büyüdü. Bayağı yakışıklı bir genç oldu.
Ay bir de bu Bran Stark, nasıl kötü bir oyuncu? Bir bagaj resmen. Yürüyemiyor, koşamıyor, onu hep taşımak zorundalar. Ve tüm sezon boyunca ondan yapılmasını bekledikleri tek şey var, küçük sara krizleri geçirip, boyut değiştirmesi. Asla beceremiyor. Gözüne beyaz lens takıyorlar. Yine de olmuyor. Yani gözünde beyaz lensin var, yapman gereken tek şey biraz titreyip, sarsılmak. Yapabilirsin çok kolay. Ama maalesef. Dizideki atlar bile ondan daha başarılı. Her an odasına kapanıp rock müzik dinleyip 31 çekecek ve annesine “Ben yemek yemiyorum yaa,” diyecek gibi.
Bir de aptallığı bu sezonun en acıklı sahnesine damga vurdu. Yanında yaşlı adam olmadan boyut değiştirmeyecektin işte, yapacağın tek şey buydu. O sakat haliyle sürüne sürüne gitti tek başına bir takım saçmalıklar yaptı ve sonuç:
Maalesef kapıyı tutan öldü.
Ben bu dizinin yapımcısı olsam bu çocuk bu kadar çirkinleşir çirkinleşmez onu kapının önüne koyardım. Zaten geçen sezon yoktu, onu unutmuştuk artık. Değişse hiçbirimiz anlamazdık. Ama değiştirmediler ve GoT bir de böyle kaybetti.
Umarım Ak Gezenler bu sezonun çok da sonuna kalmadan onu yiyerek öldürürler de bu ızdırap bir an önce biter.
Buradan tüm yapımcılara sesleniyorum, uzun soluklu dizilerinize çocuk oyuncu seçerken lütfen onların gelişimlerini de dikkate alın. Yoksa kötü bir şaka olarak tipsiz bir ergen olarak elinizde kalıverir. Bkz: Bran Stark.
YİĞİT KARAAHMET