Dünyanın en çok okunan yazarlarından biri olan Avustralyalı Liane Moriarty’nin aynı adlı romanından uyarlama HBO dizisi Big Little Lies’ın ikinci sezonu Haziran 2019’da yayınlanmaya başlandı. Dizi, ülkemizde de her Pazartesi 22:00’de  beIN Series Drama HD kanalında ABD’de yayınlanmasından 24 saat sonra yayınlanıyor. 

Başrollerini Nicole Kidman, Reese Witherspoon, Zoe Kravitz, Laure Dern ve Shailene Woodley’nin paylaştığı Big Little Lies, ilk bakışta, Kaliforniya’nın Monterey kasabasında çocuklarının üzerine titreyen anneler, ultra başarılı babalar, güzel çocuklar, mükemmel evlerden ibaret sandığımız hayatların içyüzünün aslında ne denli farklı olduğunu gösterdiği ilk sezonuyla dünya çapında milyonlarca insanın gönlünde taht kurdu.

Bu sezon dizide cehennemden gelen kayınvalide rolünü canlandıran, yerlerin ve göklerin tek hakimi Meryl Streep var, bir de diğer oyuncular. Neredeyse, 50 yıllık oyunculuk kariyeri, üç Akademi Ödülü, 30’un üzerinde Altın Küre adaylığı ve sekiz Altın Küre’sini bir kenara bırakacak olursak, Meryl Streep her yeni rolünde sanki kariyerine yeni başlamışçasına heyecanlı ve taze.

Meryl Streep’in binlerce yüzü var; The Bridges of Madison County’de bir fotoğrafçıyla dört günlük bir aşk yaşayan Iowalı ev kadını Francesca Johnson, boşanma meselelerine o güne kadar hiçbir filmin yaklaşmadığı gibi yaklaşan Kramer vs. Kramer ‘da evliliğinden bıkıp kocası ve oğlunu terketmeye karar veren sonra fikrini değiştirip oğlunun velayetini almak için mücadele eden Joanna Kramer, Sophie’s Choice’da toplama kampında iki çocuğu arasında seçim yapmak zorunda bırakılan Sophie Zawistovska, Silkwood’da radyasyona maruz kalan çalışma arkadaşlarıyla birlikte başına gelenleri açığa çıkaran Karen Silkwood...  Ve son olarak Big Little Lies’da kabuslar kraliçesi, pasif agresif kayınvalide Mary Louise Wright. 

İlk sezon ana karakterlerden birini döven diğerine tecavüz etmiş olan Perry’nin (Alexandr Skarsgard) merdivenlerden şaibeli bir şekilde yuvarlanıp ölmesiyle sonuçlanmıştı. (Artık tüm dünyanın izlediği bir dizinin 1.sezon finalinde ne olduğunu yazmam spoiler sayılmaz diye düşünüyorum.) Monterey Beşlisi olarak adlandırılan, farklı geçmişler ve hayatlardan gelen kadınlar Madeline (Reese Witherspoon), Renata (Laura Dern), Celeste (Nicole Kidman), Jane (Shailene Woodley) ve Bonnie (Zoe Kravitz) ise iş birliği yaparak olanlara kaza süsü verip, örtbas ettiler. İşte Mary Louise bu esrar perdesini aralamak için geldi.

İlk sezon Perry öldüğüne göre, bu sezon yeni kötümüz oğlunun izini süren Mary Louise. 

Mary Louise belki merhum oğlu Perry gibi doğrudan saldırgan değil ama kesinlikle içten pazarlıklı. Kötülüğü alenen yapmak yerine daha şatafatsız bir yol tercih ederek, alttan oyuyor. Oğlunun suçlarını açıkça ortaya koyan deliller olmasına karşın bir türlü onun kötü ya da habis ruhlu olduğuna inanmıyor. 

Güya dul gelini Celeste’e yardımcı olmak için Monterey’e gelen Mary Louise, Perry’nin tecavüzüne uğrayan, bu nedenle torunu Ziggy’yi doğuran Jane’in yalancı olduğunu ima ediyor, şiddete uğradığını anlatan Celeste’e polise gitmediği için inanmıyor, Madeline’i ise düpedüz aşağılıyor. 

Aslına bakarsanız Mary Louise’in kendisi de masum değil. Oğlunun gerçekte nasıl biri olduğunu bilmemesi imkânsız bir kere. Perry ona göre dünyanın en tatlı evladı tabii ama geçmişte Perry ve diğer oğlu Raymond’la ile birlikteyken geçirdikleri kazada ne oldu acaba? (S2B2’de Mary Louise ve Celeste konuşurken bu konuya değiniyorlar.)

Sanki Mary Louise, ömrü boyunca Perry’nin suçlarını ört bas etmek zorunda kalmış gibi. Ortada, kazada oğullarından birini kaybettikten sonra çekip giden bir koca ve başbaşa kalmış bir anne-oğul var.

İlk sezonki canavarımız mükemmel bir koca ve baba gibi görünen ama içinde çirkin ve sapkın bir ruh barındıran Perry’ydi. Bu sezon ise karşımızda berbat ötesi bir insan olan Mary Louise var. Ancak bu, oğlu Perry’ye kıyasla daha kurnaz. Oğlunun tahakküm edici ve şiddete eğilimli bir karakteri varken, annesinin kadın düşmanlığı daha farklı tezahür ediyor. Mary Louise, aslına bakarsanız kendince doğru olduğuna inandığı şeyi yapıyor. Gelgelelim bakış açısı fena halde çarpık.

Big Little Lies ilk sezonda bir anlamda, annelikten boğulan ve daha fazlasını hayal eden kadınların hikâyesiydi. Mary Louise’e göre annelik, kadının kimliğini unutarak kendini tamamen çocuklarına adaması demek. Özellikle Celeste, şu anda acı çekiyor ve durumunu çocuklarından saklamayı başaramadı. Bu durum, Mary Louise için kabul edilemez.

Mary Louise kalesinin duvarlarını, Madeline ve Celeste gibi isteklerini, coşkularını  açıkça ortaya koyan ve bunlar için mücadele eden kadınların aksine, gözü yaşlı bir anne ve vazifeşinas bir büyükanne olarak örüyor. Yumuşak tutumunun ardında ise sıfır özgüven ve tüm suçlulukları ısıtıp ısıtıp önünüze getirmeyi bekleyen bir kadın var. Herkesin iyiliğini isteyen bir anne pozunda, gizlice fırsat kollayan, zehri ise pasif agresif dilinin ucunda bir zalimlik bu.

Son olarak Meryl Streep’in anne-babası tarafından ona verilen yasal adının Mary Louise olduğunu ancak zaman içinde kişiliği geliştikçe Meryl adını kullanmayı tercih ettikleri bilgisini de buraya ekleyeyim ki, oyuncunun canlandırdığı karaktere nasıl canla başla hayat verdiği yönünde bir işaret daha olsun.  

Kaçık kayınvalide Mary Louise ikinci sezonun ihtiyacı olan gerilimi fazlasıyla sağladı. Monterey’in özgürlükçü kadınlarının başlarına neler geleceğini, ne zaman Mary Louise’den ikrah getirip dizginleri ele alacaklarını öğrenmek için sabırsızlanıyorum.

DEFNE AKMAN