Geçenlerde internette sadece ben ve site sahibinden başka kimsenin tık’lamadığı sayfalarda gezinirken Kemal Doğulu’nun bir röportajına rastladım. Doğulu’nun jüri koltuğuna oturup kazancı 12’den vurmadan önce, esas mesleğini aslında ne kadar sevdiğine dair verdiği bu röportajın başlığı “Kuaförler psikiyatrist gibidir” idi.
Doğulu bunu mutlaka ‘bir koltuğa uzanıp dert anlatmakla’ ilgili söylemişti ama kuaför ve psikiyatrist lafını yan yana görünce açıkça söylemeliyim ki çok korktum.
Kendi deneyimlerim geldi aklıma. Hayır psikiyatrist değil kuaför deneyimlerim.
Ben doğuştan kıvırcığım. Ve kıvırcık olmanın gerçekte ne demek olduğunu ancak bir başka kıvırcık anlar. Dalgalı değil ‘kıvırcık’ birey tatlım. Biz birbirimizi biliriz. Kıvırcıklar olarak acılarımızla daha az ilgilenip örgütlenseydik şu an Masonlar yoktu.
Hayatımda taşrada kıvırcık olmak temalı bir dönem de geçirmiş olduğum için bu saçla yaşamanın ne kadar zor olduğunu bilirim. Üstelik kıvırcık olmasaymışım da aslında bambaşka bir saç sorununa daha sahip olacakmışım.
Ben aynı zamanda berberlere saç kesimi anlatma özürlüyüm de. Bu tiplemeler de birbirini anlar. Kalabalık bir partide olmamış saç kesimlerimizle birbirimizi gördüğümüzde aslında gözlerimizde ne anlatmaya çalıştığımızın ama dudaklarımızdan dökülenin ne kadar farklı anlaşıldığını okuruz.
Öptüğüm kızlar ve senelerdir tarif edemediğim ense tıraşım gelir aklıma. İşte tüm bunlarla birlikte belki de berber koltukları bazılarımızı için gerçekten de psikiyatrist gibidir.
Ama buradaki doktor hasta ilişkisinde, bazı doktorların da aslında hastalardan daha da hasta olduğunu, söylemeden geçemeyeceğim.
Keşke bu konuyu Doktor House’un bir bölümü üzerinden konuşsaydık ama konu deli kuaförler olunca gerçek bir tımarhaneden yani Türkiye’den bildirmek kaçınılmaz oluyor.
O saç kesilecek
Star’da bir program var. Benim Kuaförüm. Muhtemelen hiçbiriniz bilmiyorsunuz çünkü sabah saat 8 gibi yayınlanıyor. Televizyonun ‘ne koysak acaba’ saatinde, mantıklı bir iş yapan herhangi bir insanın ayakta olmadığı bir zaman diliminde yayınlanıyor.
Yemekteyiz’in kuaför versiyonu gibi. Bütün o berber salonlarında gördüğümüz tiplemelerin, o tuhaf erkek ırkının haftanın berberi olmak için çabalamasını izliyoruz. Ödül ise 10 bin lira. Ve o 10 bin lira için kuaförlerin yapmayacakları şey yok.
Benim izlediğim bölüm ustalar finaliydi: Hepsi çok iddialı ve iyi saçtan anladıkları şeyle bir uzay mekiğinin kanat tasarımcısının işinden anladığı şey aynı olan insanlar yarışıyordu.
Ustalar finalinde hepsi yapabilecekleri en tuhaf saçı uygulama peşinde. Büyük ihtimalle cast ajanslarından gelmiş ama yine de cesaretleriyle bence birer madalyayı hak eden modeller koltuğa oturur oturmaz saçları kesmek istiyor. Tartışmasız. O saç kesilecek.
Kimisi modeli ikna etme yolunu deniyor, kimisi de hiçbir şey söylemeden cart diye saçı kesiyor. Model kız şok içinde aynadan bakakalıyor.
Kuaför koltuğundan bırakan mı istersiniz, kuaförün makasını alıp saklayan mı, daha fazla kesmemesi için yalvaran mı yoksa ağlayarak yarışmadan kaçan model mi? Düşünsenize bir kuaför yarışmasına katılıyorsunuz ve iş sonucu göstermeye geldiğinde modeliniz yok. Neden? Çünkü onu kaçırdınız.
Yani modelini kaçırtan bir kuaförün hayatta ne kadar başarılı olma şansı olabilir, bana söyler misiniz?
“Siz Kuaför Alaaddin’in sihirli makasını tatma şerefine eriştiniz?!” diyen ve modelinin saçını neredeyse kökünden kesen bir kuaför vardı mesela. Yahu bu nasıl bir kendine güvendir, inanılmaz. Seni döverim çocuk!
Kesme faslı atlatılırsa yarışmada bu sefer boya bölümü başlıyor. Kuaförler tabii ki yeteneklerini göstermek için saçları en akıl almaz renge boyamak, hatta uçlara o rengin dört tonundan falan atmak istiyor. Günlük hayatta da bu yarışma saçını kullanacak olan zavallı modellerle dakikalar süren tartışmalar oluyor. Model kız sadece bir ton açık rengine izin veriyor diyelim. Kuaför “Olur,” diyor ve saçı boyayıp kapatıyor. Folyoyu açtığında ne görelim: Saçı pembe çıkıyor. Çünkü mal, söylemeden o renge boyamış.
İnanılmaz bir şey. Bir şov programının gelebileceği en hasta nokta bence.
O an saç pembe çıktığında kuaförün sana pişkin pişkin sırıtıp “Beni dinlemedin. Böyle daha güzel olacak, inan bana,” dediğinde ne yaparsın?
O makası alıp kuaförünü boydan boya ikiye kesmez misin?
“Bak söz veriyorum. Sadece uçlarından alacağız,” terörü son bulsun artık. “Aşkım sadece uçlarını boyuyorum,” yalanına artık kanmayalım.
Bütün kuaför mağdurları birleşelim. Liderimiz de bir kıvırcık olsun.
Ve bu ızdıraba kökünden kesip son verelim artık.
YİĞİT KARAAHMET