Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Bir profil olarak Süreyya

 

.

Ekranlardaki son Avrupai dizimiz olan İstanbullu Gelin üçüncü sezonuna ağır psikolojik travmalar ekleyerek yoluna devam ediyor. Varlığı Aşk-ı Memnu’cuları, Medcezir’cileri mutlu ederken hem biraz deforme oluyor hem de yaptığı güzel şeyleri hala memnuniyetle izletiyor. İstanbullu Gelin’in, eski Türkiye’ye ait bir dizi olmasının sebebi, temelinde ‘domes’ bir hikayeyi çağdaş bir şekilde vermesiydi. Hepimiz Asmalı Konak misali yabani erkek ile modern kadın arasındaki aşka tutkunuz. Ne kadar feminist olursak olalım içimizde var ve ikili ilişkilerde de bu kadar çok insan bu durumdan memnunsa, domine eden erkeği herkes seviyor demek ki. Bahsettiğim tabii ki duygusal dominasyon. Fiziksel bir hasardan bahsetmiyorum.

 

.

 İstanbullu Gelin’de beni öncelikle mutlu eden olaylardan birisi hikayenin hala bir kadın öyküsü olması. Bunu en çok Yaz’ın Black Mirror evreninde geçen sahnelerinde, annesi ile travmatik meselelerinden anlıyoruz. Anne-kız ilişkileri ve düşman kadınlar her zaman feminist hikayelerdir. (İster istemez Ufak Tefek Cinayetler’i de bu türe ekliyorum. Çünkü işe yaramaz erkekler için birbirinin canını yakmak da bir kadın hikayesidir. UTC de yanlış bir örnek olsa da kadın hikayesi.)

 

.

Neyse, Yaz’ın gelecekte geçen, klonlu (iki figüran farklı rollerdeydi), sanal gerçeklikli, ölümsüzlüğün keşfedildiği sahnelerinde annesinin varlığı altında ezilmiş bir kız görüyoruz. Babaannesinin öldürülme hikayesi hiç dikkatimi çekmiyor. Çünkü eminim o iş öyle olmayacak. O kadar cesur diziler yazmıyoruz. Yaz, Süreyya’dan bahsederken “Mükemmel Süreyya”, “Sanatçı Süreyya”, “Bizim ailemizde tek sanatçı ve benimle dalga geçerlerdi” gibi şeyler söylüyor. Burada kızı bile olsa sürekli olumlanan bir annenin altında nasıl ezildiğini görebiliyoruz. Yaz’ın her sahnesinde “Bu da annesiyle kafayı bozmuş,” diyorum ama biraz düşününce böyle bir karakterin olması güzel. Ve şükür ki hislerim o her şeye imalı tepkiler veren terapistten daha objektif. Seni kınayan bir terapistin olsa da Yaz’cım, izleyici öyle değil, rahat olabilirsin.

 

.

 Süreyya ise başka bir zaman diliminde çözülmeler yaşıyor. Bu da başarılı. O sonsuz iyilik örgüsünün bir gün dağılacağını bilmemiz gerek. Süreyya bence kendi halinde, kendi dünyasında genel olarak iyi bir insandı. İlk kez duruşunun sınandığı bir ortama girdi. Önce kabul edilmedi ama sonra o ortamın başka doğruları olduğu için ve Esma Sultan’ın köşkünde herkes çok sıkıldığı için onaylandı. Bir de bence o kadar büyük işlerin peşinde değildi. Hala, ailenin içinde olduğu bu zor ekonomik durumda, iş-güç yüzünden kocası ile kavgaya tutuşup, ona rest çeker gibi görünüp sonra da onu sakinleştiriyorsa Süreyya ideali biraz yıkılıyor. Bu arada tabii ki ömrünü beraber geçirmek istediği, sevdiği kişiyi sakinleştirsin ama bu senaryoda değil. Esma’nın gençliğine gittiğimiz yıllarda gördüğümüz üzere Boranlar gayet aydın insanlar. Onların torunu böyle konuları mesele etmemeli.

 

.

 Ailenin bir diğer üyesi olan İpek’e gelirsek... Gerçekten ona bahşettiğiniz hikaye mağazalara gidip alışveriş yapmalar ve faturayı ailenin düşman halasına kakalamalar mı? Yani hikayedeki tek misyonu Yaprak Dökümü Ferhunde aktiviteleri mi? Yaprak Dökümü bile Türkiye’nin memur psikolojisinden çıkışını anlatırken Ferhunde’yi haklı bulduğumuz case’ler vermişti bize.

 

.

 Yeni kadın karakterlerimizden Güneş’e bakarsak da moda dünyasına dair belirsiz iş tanımları görüyoruz. Güneş, Ülfet’in işinin hangi parçasında? Tasarımcı mı, asistan mı, marka müdürü mü? Ve gerçekten kötü ve ağır hayat şartlarından gelmenin tek koşulu pavyondan mı geçiyor? Pavyondaki kadınlara kıyafet dikiyor olmak başarılı bir hikaye değil mi? Ya da her şeyi geçtim, kadın dayanışmasını ve kadın hakları konularını göz önüne alırsak iyi bir PR değil mi? Eminim gerçekleri açıklasa hala Ülfet’in asistanı olmaz, bunun ekmeğini yerdi Güneş. Ayrıca Yıldız Tilbe der ki “Pezevenklerin elinden ben kendim kurtuldum”! Güneş’in geçmişini aydınlatabilecek tek kişi Süreyya’nın teyzesi. Kesin denk gelmişlerdir pavyonların birinde. Neyse belki Adem ile gireceği aşk hikayesi onu Esma Boran’ın gelini yapar. Çünkü mantıken Adem bir Boran ise ve Boran, Esma’nın soyadıysa Güneş otomatik olarak Esma’nın gelini oluyor. Böylece Süreyya’nın teyzesi ile karşılaşırlar. Dip not; Adem’in hikayesi beni zırnık kadar ilgilendirmiyor.

 

.

 Ve Ülfet’e gelelim. Bu masalın son kötüsüne. Yorucu styling’i ve çizdikleri portre ile çatışan, köylü ailelerin kötü büyük halalarının yaptığı ucuz kötülükleri ile Ülfet’e… Gerçekten bunca yıl intikam almayı düşünüp sonra birden bire Adem’i bulup getirince hatırlanan Ülfet hala böyle ucuzcu mu? Büyüsünün, tılsımının geldiği bileğindeki o modern sanat ürünü takısı pek öyle söylemese de (bu arada sürekli üzerinde taşımak için korkunç ve zor bir aksesuar) sanırım Ülfet hala böyle. Garip’e aşkından deyip geçebiliriz ama yine de tatmin olmuyoruz. Faruk’un Garip’ten olduğunu söylemesi ise bence anlamı Esma’nın dediği “Yıllar önce bu saçmalıklarının sonucunu gördün,” cümlesinde gizli olan şeylerden. Sanırım Ülfet bunu Garip’e olan takıntısının sonucu olarak uydurmuş. Umarım da öyledir. Çünkü Faruk’un babasının başkası olması hikayeyi iyice deforme ediyor.

 

.

 Bence Yaz’ı ve ailenin geri kalanını daha sık görmeliyiz. 2038’de tabii ki. Ekonomik krizi atlattığımızı gösteren o yıllara ait gelişmeler, Çemberimde Gül Oya misali çözümlemeler daha çok tutuyor beni. Terapist kadın yüz küsur yaşındayken de iş başında olarak ülkenin iş gücü hakkında mesaj veriyor ve uzman niteliğinin arandığını fısıldıyor üstelik. Umarım bu Ülfet için geçerli değildir çünkü punk-minimalist gelecekte onun yorucu tarzına yer yok. İstanbullu Gelin bize başarılı bir Süreyya, yani diziye adını veren ana karakter portresi verebilir. Yani kimsenin mükemmel olmadığı gerçeğini. Bunu bekliyorum bu sezon. Ve nedense alacağıma inanıyorum. Son aydın dizimiz İstanbullu Gelin, 120 dakikayı aşan bölümlerin kişisel gelişim kitapları gibi* olsa da seni seviyorum, gelecek diziler için umut veriyorsun. Bu yüzden hadi bakalım!  

 

BAĞLAN KESKİN



* Çok satıyor ama yararı yok.



YORUMLAR




DİĞER HABERLER