Kimimiz işimizde en iyisi olmak için kendimizi yırtarken, mutluluğa ancak böyle erişebileceğimize inanırken, kimimiz de işinin en iyisi olmasına karşın yine de hayatından memnun olmayabiliyor.

Barry Berkman (Bill Hader) geçmişte Afganistan’da savaşmış şimdi ise ordudan ayrılmış, Cleveland’da yaşayan bir kiralık katildir (evet mesleği bu, çünkü o zamana dek hayatta yaptığı tek iş, savaşta adam öldürmek). Patronu Fuchs (Stephen Root)  ile birlikte ülkedeki kötü (ya da ona söylendiği kadarıyla kötü olarak belirtilen) adamları ortadan kaldırmaktadır. Berbat bir evde, yurt odasından hallice bir yerde yaşamaktadır. Bırakın kız arkadaşı bir kedisi bile yoktur. İşten eve evden işe giden yalnız ve amaçsız bir adamcağızdır. Yeni görevi gereği, Çeçen bir mafya liderinin karısıyla yatan antrenör Ryan’ı vurmak için Los Angeles’a taşınır. Burada Çeçen mafyasından Noho Hank (Anthony Carrigan) ve Goran’dan  (True Detective’deki Errol’dan hatırlayacağınız Glenn Fleshler) oluşan bir iş çevresi edinir.

Barry’nin Los Angeles’taki ilk cinayet hedefi Ryan, kişisel antrenör olmasının yanı sıra Los Angeles’taki herkes gibi umut vaat eden bir oyuncudur. Ryan’ın peşine düşen Barry, kendini bir anda bir tiyatro sahnesinde True Romance’den bir bölüm canlandırırken bulur. Orası Los Angeles olduğu için oyunculuk atölyelerinde popüler filmlerden sahneleri canlandırıyorlar, o yüzden şaşırmayın yani. Barry burada çok tatlı, fakat kafayı fena halde kendiyle bozmuş bir oyuncu adayı olan Sally (Sarah Goldberg) ile de tanışır. Belki de katillik yerine oyunculuğu denemelidir. Olamaz mı?

Yalnız Barry aslında yeteneksizin önde gidenidir, rol yapamamaktadır. Hocası Gene Cousineau (Henry Winkler) onu sınıftan şutlamak üzeredir;  Barry otoparkta onu yakalayıp, hayatıyla ilgili gerçekleri, aslında bir tetikçi olduğunu anlatır. Gene, onun bir sahne canlandırdığını sanır ve Barry’yi atölyeye almaya karar verir.

Anlayacağınız karşımızda iki Barry var; biri acımasız bir kiralık katil, diğeri ise sahneyle tesadüfen tanışan ve bu yeni dünyaya gönül veren yalnız ve kaybolmuş bir genç erkek. Narsisist bir hoca tarafından yönetilen atölye berbat, kötü ötesi oyuncularla dolu bir yer. Hocaları Gene Cousineau, onları yeniden inşa etmek için önce canlarına okuyor, yerin dibine sokuyor sonra güya ilmek ilmek işliyor. Eski bir ordu mensubu olarak Barry’nin böyle bir yolu tercih etmesi normalde inanılır değil ama Bill Hader öyle bir performans ortaya koyuyor ki, bir bakmışsınız hayatını tiyatroda anlamlandıran kiralık katilin serüveni akıp gidiyor.

Barry’nin yavuklusu, atölyeden arkadaşı Sally Reed ise belki içlerindeki tek yetenekli kişi. Sally, kendini işine adamış olması, sıkı disiplini, sonsuz ret ve itilip kakılmayla dolu geçmişiyle ilginç bir karakter. İzlerken onun başarılı olmasını istiyoruz. Ama o çevresi yok mu o çevresi, işte onu aşağı çekiyorlar. Sally de tıpkı Barry gibi kendi kaderine hapsolmuş durumda, dünya ise hiç adil değil.

İşi gereği birbiri ardına cinayetler işleyen bunları yaparken kılı kıpırdamayan Barry, bu hayattan son derece farklı olan oyunculuk dünyasına girince hayattaki gerçek amacını bulduğunu düşünerek, büyük bir değişim yaşar ve canlanır. Burada birlikte eğlendiği ve ortaya yaratıcı işler çıkarabileceği arkadaşlar edinir. Diğer işinde çantada keklik olarak görülmekten, yalnız bırakılmaktan yıpranmıştır. Hâlbuki burada önemsenmekte ve destek görmektedir. Üstelik Barry oyunculuğu empati yapmak ve kendi duygularını anlamak için de kullanmaya başlar. Amacı ünlü olmak değildir, zira tanınmak onun sonu anlamına gelmektedir. Sadece bu deneyimi yaşamaktan dolayı memnundur ve deneyimledikçe ancak sahnede açığa çıkabilecek henüz keşfedilmemiş duygularının farkına varır.

HBO’nun dizisi Barry komediden dramaya ustalıkla geçişi, iyi oyuncu performansları ve dürüst hikâye anlatımı ile bu senenin en dikkat çekici yapımlarından biri. (Ve beIN Connect, yabancı diziler bölümünde ilk sezonun bütün bölümleri var.)

DEFNE AKMAN