Bana Sevmeyi Anlat karakterlerin tanıtıldığı ve hikayeye giriş yapılan derli toplu bir ilk bölümle geldi karşımıza. Çok şaşırtıcı bir yanı yoktu ama “Olmamış, sıfır!” dedirten her hangi bir anı da olmadı. Her şey ikinci bölüme bağlı. Bir çok ülkede dizilerin ilk iki bölümünün birden yayınlanması boşuna değil tabii. Bizde bu imkansız ne yazık ki, beş saati aşkın bir süre anlamına geliyor çünkü. Neyse, ikinci bölüm de mutlaka izlenecek deyip ilk bölümden akılda kalanlara bakalım:
* Önce Leyla’yı ve ailesini tanıdık, sonra Alper ve ailesini. Araya da Haşmet sıkıştı. Esas Haşmet’i ilerleyen bölümlerde göreceğiz gibi. İnşallah sırf kötü bir karakter olmaz, çünkü Mustafa Üstündağ’ın müthiş bir aşık olacağını da biliyoruz biz Merhamet’ten. Bekliyoruz hatta. Alper’e gelince... Doğum gününde toplananları en yakınları sayarsak, okul arkadaşı Onur son derece karanlık biri, diğer okul arkadaşı Engin ise Haşmet’in en iyi adamı, karısının Onur’la ilişkisi var, abisi de arkasından iş çeviriyor. Şimdi Alper ya çok saf, ya da en azından Engin’den haberdar ve Haşmet’in nasıl biri olduğunu bile bile onunla iş yapmaya mecbur kaldı. Merak ediyorum nasıl biri olduğunu. Vedat Milor’a kendini beğendirdi diye koşulsuz kalbime alacak değilim. Yalnız Kadir Doğulu’nun ses tonu çok güzelmiş.
* Leyla’nın babası enteresan bir karakter olmuş. İyi taklidi yapan kötü bir adam gibi. Haşmet’le ilişkilerinin ayrıntılarını öğreniriz belki sonra, Haşmet’in gençliğine dönersek. Üvey anne ve üvey kız kardeş tepeden tırnağa kötüler, hali hazırda. Odaya girip de uyuyan çocuk uyansın diye şişeyi yere atmak neyin nesi? Bu tip karakterler oyuncunun da katkısıyla gelişip ete kemiğe bürünür de bizi insan olduğuna ikna ederse gayet güzel yürüyor (Bakınız: Paramparça Keriman) yoksa karikatür olarak kalıyor maalesef.
* Hakverdi kaçınılmaz olarak Hayat Şarkısı’nın Mahir’iyle kıyaslanacak ve bu kıyaslamadan şanslı çıkacak olan Mahir gibi duruyor.
* “Sizler için hiçbir masraftan kaçınmadık” alaturkalığına girilmeyip kaza anının gösterilmemesi çok iyi olmuş. Keza cenaze sahnesinin bağırış çağırış duyurmadan yansıtılması da.
* Seda Bakan’ı ilk kez izliyorum şahsen ve hiç kötü bulmadım. Böyle söylememin nedeni, güvendiğim dostlardan komedide çok başarılı olduğunu duyardım hep. Almanya’daki cart renkli giysi ve kötü meçli (meç diyorum bakın, artık yok öyle bir şey) saç tercihlerini Türkiye’de sürdürmez umarım. Gelinliği şahaneydi fakat.
* Dolunay Soysert bir medya patroniçesi sanırım ya da çok çok ünlü bir yazar. “Bizim dergilerden birine evinizi açarsınız artık,” dediğine göre… Hikayede nasıl bir rolü olacak, meraktayım. Küpeler biraz hafif kaçsa da düğün kıyafetinin güzel olduğunu araya sıkıştırayım. Çok merak ettiğim başka bir karakter de düğün günü alelacele Alper’e çırak olarak verilen Burak. Kendisini (Emir Çubukçu) ilk rolünde, Karadayı’nın Osman’ı olarak çok beğenerek izlerdim. (Gereksiz bilgi: Zaten bu yazı teklifini almam da onun sayesinde oldu. Karadayı meselesini söyleyince, editörle akraba çıkmış gibi olduk, o da çok severmiş Osman’ı.)
* Ezcümle, Bana Sevmeyi Anlat’ın ikinci bölümünü merakla bekliyorum. İlk bölümün bitmesine ramak kala radikal bir hareket çektiler, gelin bebeğini geride bırakıp düğünden kaçtı, damadın restoran işletmecisine sığındı. Damat bu durumu anlayışla karşılayacak birine pek benzemiyor. Damadın pis işlerini halleden sağ kolu da sığınılan işletmecinin eski dostu, ‘kardeşi’. İşler karıştı birazcık yani. İkinci bölüm tanıtımını da ekleyeyim gider ayak:
* Seda Bakan’ı izlememişsin, Kadir Doğulu’nun sesini duymamışsın, niye yazıyorsun bunları diye soran var mı? Yazmamı teklif ettiklerinde ben sordum da, “Sen iyi bir izleyicisin, biz de izleyicinin fikriyle ilgiliyiz, yaz sen,” dediler. Yazdım valla.