Eveet, 9-11 bölüm arası facialardan sonra Menajerimi Ara'da bir toplanma gördüm bu bölümde. "Az entrika, bol menajer" bu dizinin yörüngesi olmalı, diğer türlü bayıyor.
Bölümün konuk oyuncuları Tilbe Saran, Arif Erkin, Yılmaz Gruda ve Pınar Deniz'di. Tilbe Saran'ı kendini bağa bahçeye vermiş aksi şair rolünde izlemek çok güzeldi tadı damağımda kaldı diyebilirim. Barış'ın onun peşinden koşarkenki halleri ve Saadet Hanım'ın onu sürekli terslemesi sahnelerine, iki gün önce gelmiş olan Emrivaki Emir'in hayranları hariç herkes bayılmış gördüğüm kadarıyla. Esas kız ve esas oğlanın hiç yan yana gelmediği bir bölüm oldu, ama şeytan azapta gerek dediğim Barış'ın bir müddet böyle, amiyane tabirle sürünmesi iyidir, bünyeye iyi gelir. Nasılsa yan yana gelince tutku hep baki.
1-7 bölüm arasındaki karakter gelişimi 8-11 arasında yaptırılan anlamsız hareketlerle baltalanan Barış'ın, tekrar özüne dönerek o naif, tatlı, duygusal haline geri gelmesini çok sevdim. Daha önceden de farkına varmıştık, Barış kendini Dicle'ye layık görmüyor. Kendini yüzeysel ve yetersiz görüyor belki, bunu Dicle'yle olan görüntülü konuşmasında da gösterdi. Kıyamam. İlk başlarda hiçbir şey hissetmemiştim bu ikiliye ama yavaş yavaş birbirini tanıyan ve çok gerçekçi bir şekilde yakınlaşmaya başlayan iki gencin arasındaki tutku, diziyi iki kat sevdirmişti bana bu süreçte. Oraya tekrar döneceğimiz günleri sabırsızlıkla bekliyorum, tabii Barış 11. bölümdeki saçma hareketi için mantıklı bir özür diledikten sonra. Sevilen kitabın ilk baskısını alma romantizmi niye bu kadar popüler bilmiyorum, Kiralık Aşk'ta da Defne, Ömer'e sevdiği kitabın ilk baskısını almak için kitapçının raflarını düzenlemişti, bunu duyunca Ömer'in ağzı kulaklarına gitmişti ehehe. Neyse, aylardır her gün birlikte takıldıkları, senaryolar üzerinde çalıştıkları halde Barış'ın el yazısını tanımayan Dicle de bizim bildiğimiz Dicle değil. Çerçevenin arkasına bile bakmadı ya acaba bir not var mı diye. Ah ulan. Neyse, tiz Barış'ın gizli günlüğü Dicle'nin eline geçe!
Ben genelde dizilere sonradan katılan karakterleri pek sevemiyorum, çünkü bu "ben bu eldekilere yazacak bir şey bulamadım, yeni birini getirdim" demek oluyor. Bu bağlamda 12 yıl sonra EGO Ajans'a bir uğrayıp çıkan Tanrım Beni Baştan Yarat Serkan'a mesafeliyim. Kendisi gelişindeki afra tafra ile alarm çanları çaldırmalıydı ama şimdilik kimse çakmadı. Ellerinin altından Pınar Deniz'i kaptı; fakat Pınar da söylediklerinde haklıydı. İyi atıp tuttu Mahşerin Dört Atlısı, kendileri de biliyordu ki gerçek değildi söyledikleri. E bunu ne olarak algılamamız gerekiyor şimdi? Menajerlerin genelde boylarından büyük sözler verdiğine ve sanatçılarını kandırdıklarına dair bir sektör eleştirisi olarak alıp, ilerleyen dönemde EGO menajerlerinin doğru yola döndüklerini mi göreceğiz yoksa "ah canlarım, bu işin kuralı budur ama ya" diye oyuncuyu kaçırmalarına üzülecek miyiz? Bu kısmı açıklığa kavuşur umarım ileriki bölümlerde.
Kıraç ve Dicle arasındaki tatlış sahneler hepimizin hoşuna gitti tabi, lakin nostaljik bir hediye olarak Dicle'ye "kaçırdığı ilk doğum günündeki emziğini" getiren Kıraç'ın bedavacılığına ben biraz takıldım. Hayatım, emziği gene getir ama şu kıza 20 küsur yıldır kaçırdığın doğum günleri hatrına, artık bir yıllık kirası mı olur, Twist'ten 5.000 liralık hediye çeki mi olur, yapsaydın ya bir güzellik? Ucuza kaçma Kıraç. Beren'in doğum gününde gider araba alırsın ona, Dicle'ye gelince emzik ühü ühü... Ayrıca kızcağız orada minnoş minnoş durmuş bir sarılmanı beklerken kalkıp gitmene de uyuz oldum. Ya Kıraç hiç öyle sevgisini gösteremeyen, iletişim sorunu yaşayan biri değil. Beren'e karşı nasıl da sıcak bir baba olduğunu görüyoruz da Dicle'ye bir sarılmak nasıl bu kadar zor gelebilir ona?! Mantıksız işler, mantıksız.
Kıraç ve Dicle demişken, saçma sapan bir iyilik meleği edasıyla Beren'in gerizekalı şantaj oyununu önceki gün hasıraltı eden Dicle, bile bile lades olacak galiba. Tam da Kıraç'la aralarındaki 20 yıllık boşluk dolmaya başlıyor derken, Kıraç şimdi Dicle'nin ona yalan söylediğini ve oyun oynadığını düşünmeye başlayacak galiba, kafedeki güvenlik kamerası kayıtlarına bakma sahnesi buna işaret ediyor. Tü allah kahretsin, sinirim bozuldu gene.
Peride'nin aynı anda idare etmeye çalışıp başına iş açtığı, Arif Erkin ve Yılmaz Gruda'ya rol beğendiremediği sahneler çok tatlıydı. Peride'yi çıldırtıp sonra kol kola ajanstan çıkan bu iki efsane oyuncuyu ekranda tekrar birlikte görmek güzeldi. Ve son olarak da, "Köstebek" konusunu unuttuk sanmayın, bu bölüm pek bir ipucu göremedik ama yakında çıkar bu işin de kokusu diye umuyorum.
Öperim hepinizi, ciao!
MERVE DENİZ