-Yoğun spoiler içerir-
Kutlu mutlu olsun, o yıl bu yıl galiba sevgili dostlar. Sonunda Leonordo Di Caprio’nun evine bir Oscar göndereceğiz.
Zavallı Leonardo. Atanamayan öğretmen gibi bu sarı sipsi de atanamayan aktör oldu. Elinden gelen her şeyi yapıyor ama saatler hep vuslata beş kala duruyor.
Hepsi kötü enerjiden şekerim.
Galiba biz izleyiciler de içten içe Di Caprio’nun aslında bu ödülü almasını istemiyoruz. Alsa çünkü tüm gullümünü yitirecek her şey. Onun yerine milyonlarcası yapılan ‘bu yıl da alamadı’ caps’leri çok daha eğlenceli. Hollywood’un en çok kazanan oyuncusu biz paçozların ağzına malzeme oldu. Valla atasın bir yüz dolar sabah akşam dua edeyim kendisine.
Bu sefer Birdman’in hemen ardından çekilen Inarritu filmi The Revanant’la şansını deneyecek. Ve bu sefer olacak o iş galiba. Çünkü sanki film sadece Di Caprio’nun Oscar alması için yapılmış o da karşılığını vermek için bokunu bile yiyor.
Adamı The Revenant’ta ayı yiyor artık daha ne olsun? O kısma geleceğiz (Gerçi buna neden bu kadar şaşırıyorsam. İbrahim Tatlıses’i de normal hayatta kafasından vurdular ama o da yaşıyor. Neyse).
Gerçek bir hikayeye dayanan The Revenant vahşi doğada bir insanın elinde hiçbir şey yokken intikam duygusuyla kendini doldurarak ayakta kalmasını anlatan gayet errrkek bir hikaye. Bir av sırasında yerlilerin saldırması sonucu darmadağın olan bir grup avcının rehberi -ki kendisini atanamayan öğretmenimiz oynuyor- Henry Glass, yerlilerle yaşamış, yerli bir karısı ve ondan yarı melez bir oğlu olan, doğada yaşamın şartlarını çok iyi bilen bir adam.
Film harika açılıyor. Inarritu ve görüntü yönetmeni buraları uçurmuş. Daha açılıştaki o yerli saldırısı sahnesinin şokunu üzerimizden atamadan malum ayı sahnesi ikinci yumruğu çakıyor. Ben filmin bu noktasında bir yutkundum artık. O ‘Vay şu an çok acayip bişi izliyoruz’ hissi geldi oturdu.
Inarritu Birdman’de bir tiyatronun kulisini kullanarak yaptığı tüm o yönetmenlik numaralarını bu sefer açık havaya taşıyor. Hem de alabildiğine açık hava. Doğa filmdeki diğer baş rol gibi. Şöyle ki filmin oyunculu çekimleri iki ay sürmüş ama dokuz ay boyunca çekmeyi sürdürmüşler. Inarritu’cuğum malzemeden hiç kaçmamış.
Ayı bölümüyle beraber hayatımıza bir başka karakter daha giriyor. O da Tom Hardy’nin oynadığı Fitzgerald. Ki bence eğer oyunculuk yarıştıracaksak Tom Hardy, Di Caprio’yu biraz üzertir.
Ayı yiyen Henry Glass’ı ne yapsak ne etsek diye düşünen ekibimizin başındaki katil ama iyi kalpli katil yüzbaşı, Fitzgerald’ı, Glass’ın melez oğlunu ve bir başka saftirik çocuğu Glass ölene kadar başını tutmak için bırakıyor.
Hayat zor. Doğa zor. Yaşam zor. Herkes birbirini yiyecek kadar aç. Tabii olaylar gelişiyor ve Fitzgerald, Glass’ın oğlunu öldürüp yola koyuluyor. Sonrasından da doğanın buz gibi bağrından kopan intikam ateşi Glass’ı ayağa kaldırıyor.
Film bence bu anına kadar gayet ilerlerken temel sorunumuz ortaya çıkıyor.
Sorunun adı Oscar ve Leonardo Di Caprio.
O ana kadar doğada kalan erkeklerin farklı hikayelerini izleyeceğiz sanırken, bütün karakterler etkisini yitiriyor ve olay gelip bir one man şova bağlıyor. Upuzun bir monolog izler gibi kalıyoruz.
Di Caprio bu kısımlarda düşüyor, kalkıyor, üşüyor, ağlıyor, yaralarını dikiyor, bu rolü ne kadar isteyerek oynadığına dair bizi ikna etmek için elinden geleni yapıyor. Orjinalinde vejeteryan olan Di Caprio film için canlı canlı bizon kalbi yemek gibi saçma sapan vahşetlere de giriyor.
Ama tüm bu goy goy’u belirli bir yere kadar götürebiliyorlar.
Bence bu tür filmlerde şöyle bir sorun var. Ekibin başrole inancı o kadar tam ki her şeyi onun üstüne kuruyor. Kesin yapar diye bakıyorlar. Ama işte bir an bile o performans düştüğünde, o inandırıcılık hissini yitirdiğimiz zaman olay gelip bir komediye bağlıyor. Di Caprio’nun becerisine olan inancımı bir süre sonra yitirince benim için mesela artık hiç yürümemeye başladı film. Capote’de rahmetli Philip Seymour Hoffman mesela başından sonuna bunu o kadar iyi götürüyordu ki bir saniye bile şüpheye düşmüyorduk. Di Caprio ise maalesef…
İşte bu adama Wolf of Wall Street’te vereceklerdi bu ödülü ve hepimiz dalgamıza bakacaktık aslında. Kendi gibi birini oynuyordu ve çok iyi oynuyordu. Doğru zaman o zamandı, bir western performansı değil.
Ama ibre şu an onu gösteriyor. Inarritu’ya daha geçen sene Birdman’le Oscar verdikleri için bu sene alamaz diyordum ama Golden Globe ödülü beni biraz düşündürdü.
Ama Leonardo’ya varım diyorum. Atanamayan aktör bu yıl atanacak.
Gönlümden geçen ise evrensel kötülüğüm. En iyi yardımcı erkeği Tom Hardy’ye vermeleri ve Di Caprio’yu yine eli boş göndermeleri. Sonrası gelsin üzgün Di Caprio caps’leri.
O morarmış suratı görmek... İşte sinema büyüsü dediğimiz şey gerçekte o’dur.