Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
Altered Carbon : İddialıyım, hırslıyım tamam mı?

Son yıllarda TV çok distopya, bilim-kurgu yaptı sevgili Ekranellacılar. The Handmaid’s Tale olsun, Westworld olsun Black Mirror olsun. Netflix’in aşırı iddialı, yüksek bütçeli yeni dizisi Altered Carbon da bu kervana katılmaya niyet ediyor.

Aynı Blade Runner ortamları. Böyle yağmurlu, puslu, neonlu, her yerden reklamların fırladığı…

Meraklıları tarafından çok sevilen Richard Morgan’ın aynı adlı romanından uyarlama dizide aslına bakarsanız yok yok, tüm imkanları seferber etmişler. Yapımcısı Laeta Kalogridis (Kadın Avatar’ı yapmış yani artık düşünün), yönetmeni Game of Thrones’un da yönetmeni Miguel Sapochnick, saygınlıksa saygınlık. Böyle sisli, dumanlı Asya kentlerine benzeyen kalabalık, tepesinde araçların gezdiği ortamlar deseniz aynı Blade Runner. Diğer yandan bazen olmayınca olmuyor işte.

Elimden geldiği kadar odaklanmaya çalıştım ama ne yazık ki ben dizide ne olduğunu pek anlamadım. Yine de anladığım kadarını sizlere aktarmaya çalışacağım.

Dizide olaylar gelecekte, 2384 yılında geçiyor. Bu,  zihinlerin dijitalleştirildiği, insanların başka bedenlere kendilerini transfer edebildiği, belleklerini ensenin arkasına mini disklerle yerleştirebildikleri bir zaman. İnsanlar, zihinlerini alıp bedenlere yüklüyor. Bu bedenlere kılıf adı veriyorlar. Ancak farklı bedenlere/kılıflara yükleme olayı yalnızca yeterli miktarda parası olanlar için geçerli. Size sonsuza kadar yaşayacaksanız dediysek bunu bedavaya veriyoruz demedik herhalde. Dolayısıyla birden fazla kılıfınız olması için çok zengin olmanız lazım. Yoksa hiç ortalarda gezinmeyin, herkes yerini bilsin.

Bu fayans sıcaklığındaki duygu dolu performansın için seni kutluyorum Joel Kinnaman.

Sonsuza kadar yaşamak, ölümsüzlük derken buradan aklınıza varoluşsal derin düşünceler falan gelmişse onları da unutun. Zira, sanal gerçeklik birbirine bağlanan anılar gibi şeyler var ama aslında dizi daha çok farklı kimliklere geçiş yapmakla ilgileniyor ve sizin felsefi olaylarınızla falan hiiiiç uğraşmak gibi bir niyeti de yok.

Joel Kinnaman tarafından canlandırılan ana kahramanımız eskiden asker olan, ölümünden bu yana 250 yıl geçmiş, şimdi kendisine verilen yeni kılıfa/ bedene alışmakta zorlanan bir adam. Takashi Kovacs yeni hayatında gözden düşmüş bir polis ve görevi son derece güçlü ve zengin bir adam olan Laurens Bancroft’un cinayetini aydınlatmak.

300 yaşında bir aristokrat olan Laurens Bancroft’u da James Purefoy canlandırıyor. Normalde zihinleri yok olunca insanlar da yok oluyor ama Laurens’ın imkânları bol olduğu için bunun yedeklemesini yapmış durumda, adamın uydusu var burada bedeninin klonları saklanıyor falan. Bununla birlikte son 48 saati kayıp, yani onu kimin öldürmek istediğini bilmiyoruz. İşte Laurens bu nedenle Kovacs’ı 250 yıllık uykusundan uyandırıyor, zihnini alıp bir polisin bedenine yerleştiriyor ki kendi katilinin kim olduğu ortaya çıkabilsin. Diğer yanda Martha Higareda’nın canlandırdığı Kristin Ortega adında bir karakter daha var, o da bu cinayeti araştırmakta.

Belki kitabı da beraberinde okumak istersiniz. Altered Carbon, Değiştirilmiş Karbon adıyla İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Metroda her yerde ilanları var, görmüşsünüzdür.

Nasıl, biraz karışık değil mi? N’apalım olaylar böyleyken böyle. Bu karakterlerin başlarına ne geldiği beni ne kadar ilgilendiriyor ondan da emin değilim açıkçası. Bu arada adam en başta Japonken neden daha sonra batılı bir adamın bedenine hapsediliyor falan bunları hiç bilmiyorum. Bu hislerimde Kinnaman ve Martha Higareda’nın arasındaki sıfır kimya ve etkileşimin, ruhsuz senaryonun ve odunsu dokunun da payı var.

Diğer yandan muhakkak benim yakalayamadığım bir şeyler vardır, insanlar dünyanın parasını harcamış, çalışmışlar sonuçta. Meraklısına iyi seyirler dilerim.

 

DEFNE AKMAN

 

 

YORUMLAR




DİĞER HABERLER