Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZEL
2017’ye güzel girecekler!    

Bu sezon gerçekten çok güzel, çok fazla tanıdık hissiyat bulduğum dizi oldu ekranda. Belki de dizi ekiplerinin jenerasyonu gençleştiği içindir, yeni yeni dinamikler var. Bunların arasında tabii ki 2017’de bütün dileklerinin kabul görmesini istediklerim çok güzel bir sene geçirmesini istediğim karakterler var. Kimler mi onlar?

Açık patoloji ameliyatı: Şule (Gonca Vuslateri)

Tabii ki Melek ya da Turna’nın -artık hayatına nasıl devam edecekse- Zeynep öğretmenle devam etmesini istiyorum. Ama Anne’de Şule’den daha sağlam bir karakter olduğunu düşünmüyorum. Hatta şimdilik 2016-2017 sezonunda ondan iyisi çıkmadı diyebilirim. “Sen…” zamiriyle başlayan cümleleri, korku filmlerindeki seri katil donukluğu bir yana, parçalanmış kişiliği mükemmel. Melek öldü sandığında acı hissetmekle hissetmemek arasında gidip gelmesini iliklerime kadar hissettim. Ruhsuzluğunu da, coşkusunu da tahmin edilemeyecek kadar çok veriyor. Karakterlerden bahsetmeyi tercih ederim genelde ama Gonca Vuslateri çok riskli, aşırı zor bir yerde ama tahmin edilenin de üstünde altından kalkıyor. Gönül’ün dükkanına gelip “Meleeeeek!” diye bağırdığı fragmanı 100 kez, Zeynep Öğretmen’e “Senin adın niye bu defterde yazıyor?” diye sorduğu kafe sahnesini 1000 kez izledim. Bağırınca garson “Sizi dışarı alalım,” dediğinde “Alamazsın beni dışarı falan,” demesi en favori anım. Karşılıklı duygularının algısının ne kadar bozulduğu, ikili diyaloglardaki konuşma biçiminden ortada. Bir cuma Anne’nin tekrarına denk gelmiştim. O bölüm de Melek ve Şule’nin geçmişini anlatıyordu. Yetersiz anneliği, birdenbire tek başına bebeğiyle kalmasına ne kadar titizlense de yetmedi Şule’nin. Küçük Melek beğenmediği yemeği yere çarparken eksiklenen ve kızını memnun etmek isteyen Şule hata yapıyordu. Yaşayamadığı bütün şeyler için arkadaşlarıyla dışarı çıkmak için hazırlandığında Melek’in “Karnım ağrıyor,” yalanına göz yumduğu için de. Sonrası, o adam tabii ki (bir hayata öylesine girip onu çamurla kapladığı için, yaşlı bir aile büyüğü gibi yapacağım ve Şule’nin sevgilisinin adını anmayacağım, “o adam” diyeceğim). Şule aşığıyla Bodrum’a gittiğinde Melek’le yaptığı telefon konuşması aslında bir annenin nasıl güçsüz olabileceğini gösteriyordu. Yabancılaşmaları da buradan geliyordu ya. Melek her çocuk gibi manevi taleplerle dünyaya gelmişti. Maddi olanlardan bahsetmiyorum bile. Ama Şule bir çocuğun manevi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar sevilmemişti. Duyguları karmaşık ve tanımsızdı. Belki de Melek’i ölüme terk etmesi o akşam, o adamın ona ruj sürdürdüğünü gördüğü içindi. Belki de daha gazı açtığı gibi tek kurtuluşu ölümde bulacak kadar zayıftı. Ve evet Melek’le birlikte intihara kalkıştığı flashback’i izlediğim o cuma gecesi hiç rahat uyuyamadım. Anne kesinlikle türü “psikolojik travma” olan bir dizi. Şule de sorunlarını Zeynep Öğretmen kadar saklayamadığı için ideal bir anne değil.

1 2 3 4
Bağlan Keskin
26/12/2016 12:54
YORUMLAR




DİĞER HABERLER