DC Comics’in en popüler karakterlerinden biri olan Flash karakteri bu sezon birkaç arkadaşıyla birlikte CW ekranlarında boy göstermeye başladı. Flash'in günümüz televizyonlarına ne zaman geleceği bir merak konusuydu zaten yıllardır. Geçen yıl yine aynı kanalda yayınlanan Arrow'da boy gösteren Barry Allen yeterince ilgi çekince Flash bu sezona kendi dizisinde başladı. Öyle böyle de başlamadı. İlk bölümü yaz aylarında internete düşmesine karşın Eylül’de yayınlandığında CW’deki en güçlü 3. dizi açılış reytingine ulaştı (Son 5 yıl için en iyisi). Sonrası elbette aynı seviyede kalmadı ama CW gibi popülerlik yarışının gerisinde bir kanal için hala oldukça iyi durumda.

Dizi Arrow'dan bildiğimiz Barry Allen'ın geçmişine bir iki eklemeyle başlıyor. Central City'de yaşayan Barry Allen annesini açıklanamayan bir kazada kaybetmiş (Babası, annesini öldürmek suçuyla haksız yere hapiste olan) genç bir olay yeri inceleme uzmanı. Ailesini kaybettikten sonra babasının arkadaşı Dedektif Joe West tarafından büyütülür. Dedektif'in kızı Iris'le kardeş gibi büyüseler de ona yanıktır (Elbette Iris bunun farkına varmayacak kadar saf). Barry'nin hayatı hep koşmakla ve bir yerlere yetişmekle geçer ki genelde de yetişemez. Annesinin asıl katilini bulup babasını hapisten kurtarmaya çalışmaları da pek sonuç vermemektir. Bir gün Starling City'deki bir olayı çözmek için oraya gider ve Arrow'un ekibiyle epey yüz göz olur. Ardından döner ve Star Lab'ın Parçacık Hızlandırıcı'yı çalıştırmasını gözleriyle görür. Ancak fiziğe yeni bir boyut katacak bu devasa icadın çalışması sırasında büyük bir sorun çıkar ve Hızlandırıcı bir yıldırıma sebep olur. Barry kendi laboratuarındayken yıldırıma hedef olur ve aylarca komada kalır. Bir süre sonra Star Lab O’nu hastaneden alıp kendi tesislerinde bakmaya başlarlar.

Barry dokuz ay sonra Star Lab’de, her şeyin değiştiği bir hayata uyanır. Eskiden hiçbir yere yetişemeyen adam artık dünyanın en hızlı adamıdır. Tabii mesele sadece koşmak değildir. Metabozilması da normal bir insanın çok üstündedir. Yani o artık bir meta insan olmuştur. Tabii kazadan tek etkilenen o değildir. Onlarca mühendise sahip olan Star Lab kapanmış, artık tekerlekli sandalyeye bağımlı olan Dr Harrison Wells, sadece iki genç dâhiyle çalışmaktadır: Cisco ve nişanlısını kazada kaybetmiş olan Caitlin. Barry’nin özel hayatı da değişmiştir. Iris, babasının yeni ortağı Eddie’yle birliktedir. Ama en büyük değişim Central City’dedir. Barry’i Flash’e çeviren patlama O’nun gibi birçok meta insan yaratmıştır. Hepsi de Barry gibi değil elbette. Barry ilk bölümde, kazadan hemen önce Joe ve o dönemki ortağını üzerine gönderdiği Clayde Mardon’la karşılaşır. Hava durumunu kontrol edebilen Mardon’ı Joe’nun da yardımıyla devirmeyi başarır. Star Lab’dakiler dışında Joe, O’nun Flash olduğunu öğrenen tek kişi olur. Joe’nun isteğiyle Iris’ten bu sırrı saklayan Barry, Arrow’dan da aldığı gazla süper kahraman olma yolunda devam ediyor.

Sheldon Cooper ve The Big Bang Theory sayesinde hayran olduğum Flash karakterinin sonunda televizyon ekranlarında görünmesine en mutlu olan kişilerden biri olduğumu söyleyebilirim. Sırf Flash geçiyor diye 2 haftada 2 sezonluk Arrow macerası yapmam (Şimdi Arrow'un bağımlısıyım o ayrı mesele) bana bir derse bile mal oldu hatta. Bu yüzden Eylül'deki sezon açılışının yarattığı heyecana kapılanlardan biri de bendim. Flash özellikle ilk 3 bölümüyle bende büyük hayal kırıklığı yaratsa sonradan toparlanmaya başladı. İlk üç bölümde özellikle tempo konusunda büyük sıkıntı çekiyorlardı. Dizinin kahramanı Flash olsa da olayların temposu da klasik macera dizilerinin bin katına çıkmamalı. Barry’nin çevresi kendisinin Flash olmasına çabuk uyum sağlarken asıl şaşırtıcı olan Barry’nin duruma çabuk alışmasıydı. Komadan çıktığında ekibi hazırdı, üzerine en yakını Joe da ilk bölümde onun sırrına ortak oldu. Barry’nin macerası elbette heyecanlı ve mücadele ettiği meta insanlar da çok ilgi çekici (Kaptan Klon ve Sis) ancak o kadar yüksek tempoda onlar da çok sıradan görünüyorlar. Barry’nin ya genel bir amaca ya da sürekli bir düşmana ihtiyacı var. Harrison Wells, ağır bir manyak çıkacağı için bunu sağlayacaktır. Umarım çabuk olur.

İlk bölümdeki kısa Arrow-Flash muhabbetinden sonra dizilerin ortaklığını ilk kez “Going Rouge” isimli 4. bölümde gördük. Felicity Smoak, sırrını bildiği Barry’i ziyaret etmek için Central City’e gelmişti. İkili son görüştüğünde aralarında romantik bir çekim olsa da Felicity sonradan Arrow'da Oliver'la birlikte olmuştu (Ya da olmayı denemişti diyelim). Yine de ikisinin birlikte çok sempatik olduklarını tekrar hatırladık. Dahası Felicity'nin gelişi hikâyenin yüksek temposunu kendi içinde sorgulamasını sağladı. Felicity, kendi ekiplerinin bu kadar hızlı kurulmadığından ve çok daha zor yollardan geçerek bir araya geldiklerinden bahsederek anormalliği hikâyenin içine ekledi. Dizilerde önü alınmayan mantıksızlıklar ancak hikâye içinde sorgulanırsa bir mantık çerçevesine oturtulabiliyor. Felicity'nin bize en büyük etkisi bu olsa da Central City'den gitmeden Barry'den aldığı öpücük de fena değil hani. Bu bölümle başlayan düzelme 5. bölüm “Plastique” ile devam etti. Barry'nin iyi kalpli tek meta insan olmadığını öğrenmek bir başka mantıksal sorunu çözdü. Gerçi öğrendik öğrenmesine ama “Bomba Kadın” Beth'in bölüm sonunu görememesiyle Flash yine şehrin –bildiğimiz- tek koruyucusu halinde kaldı.

Flash başlangıcı sayesinde ilk tam sezon onayını kaptı. Muhtemelen bunu birkaç sezon takip edecektir. Glee'deki kötü karakteriyle tanıdığımız Grant Gustin bu iddialı rolün altından kalkmayı başardı. Şimdi Flash'in -Cisco, Caitlin ve Joe'nun yardımlarıyla- Central City'i koruma çabalarını takip ederken Harrison Wells'in ne dolaplar peşinde olduğunu bulmaya çalışacağız ve Flash'in gerçek kimliğini araştıran Iris'in amacına ulaşıp ulaşmayacağını bekleyip göreceğiz. Arrow'la ortak çekecekleri bölümler de heyecanlanmak için büyük bir sebep. Grant Gustin diyor ki;

"...and it's gone." #TheFlash

— Grant Gustin (@grantgust) November 12, 2014