‘Şiddet’ günümüzün en büyük sorunsalı. Sadece kadına şiddet, insana şiddet değil her türlü varlığa karşı uygulanan şiddet. Önüne geçmek adına izlenen -bence- en etkili politikalardan biri bunu çok izlenen dizilerin içine yerleştirmek. Ve bunu olabilecek en iyi şekilde yansıtabilmek. Eğreti durmayan ve tam anlamıyla gerçekçi. İzleyicinin zekasıyla dalga geçilmeyen, ilmek ilmek işlenen, aralara özenle ve şeffaf bir biçimde yerleştirilmiş her konuya, her sahneye saygım sonsuz kere sonsuz. Dün akşamki Poyraz Karayel bölümünde de dikkat çeken nokta tarafımca buydu. Taşkafa Bey’in şiddet üzerine yaptığı konuşma… Verdiği dersler desek sanırım daha doğru olur. Eğer bir şiiri vardıysa o sahnenin, daha önce defalarca kez kullandığımız ama eskimeyen Livaneli dizeleriydi kesin! “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” Dünyayı Taşkafa gibi kalbi göbüşünden büyük insanların güzelliği kurtaracak. Ve İsa’ları, Ahmet’leri, Zeynep’leri, Elif’leri -vesaire- sevmekle başlayacak her şey.
Eğer fantastik kurgu bir filmin ya da kitabın içinde olsaydık şöyle derdim: Kötülük illa ki yapılıyor, yapılacak, durdurmanın bir yolu ne yazık ki yok. Ama kötülüğe kötülükle karşılık verilen o an, zaman tam orada duracak. Fantastik ya hani, hayal gücüme kuvvet bir yandan, eğilip bükülen bir şey bu zaman! Yavaşlayan, duran, hızla akan… Durdu bizim zaman çünkü kötülük ettiler bize, biz de onlara. Sonra onlar tekrar bize derken kısır döngüye düştük. İşte tam o nokta da akmaya başladı zaman ama ‘slow motion.’ Tekrar normal hızına dönmesi için tek bir şart var bu kurguda. Dönmek yanlışından! Durdurmak içindeki kötülüğü, kimin yakasındaysa elin geri çekilip şöyle bir silkelenmek… Varsın sen ol en büyük ‘ahmak’ eğer bağlandıysa kalbin, aklın Livaneli dizelerine, tebrikler! Zamanın artık normal tiktaklarında. Dipnot: Hayal gücüme kuvvet demiştim değil mi?!
Taşkafa Bey orada o konuşmayı yapmasaydı da, İsa’nın ‘Sonra bir yumruk da ben atabilir miyim?’ sorusuna karşılık attığı bakışta tüm bu kelimelerim hayat bulurdu zaten. Daha o cümleler kurulmadan çok önce aklım bağırmaya başladı bana ‘Geliyor koca sahne geliyor!’ diye. Birkaç Özetliyorum önce demiştim ki; ‘Taşkafa baba olmaya hazırlanıyor ama hani nerede? Eğer İsa ile yan yana bir sahneleri bile yoksa nasıl inanabilirim ki ben bunun gerçekliğine?’ Sesim oralara mı ulaşmış yoksa bu zaten planlanan bir şeydi ben mi sabırsızlığıma yenik düşmüşüm, bilemem ama orada kast ettiğim tam olarak buydu. Tüm duygular gibi, babalık da kitaplardan okuyarak öğrenilecek bir şey değil, yaşayarak, görülerek, bakılarak, kısaca sahada ter üstüne ter atarak ancak. Taşkafa Bey sadece bir sosyal mesaj vermekle kalmadı ağzından çıkanlarla(aslında yazılan), İsa’yla göz göze geldiği o minicik anda babalığı da öğrendi. İşte ben tam olarak o bakıştan sonra inandım sahnenin sonuna doğru gelen ‘Baba-oğul gibi olduk zaten seninle!’ repliğine. Sizi bilemem ama onlar çok da güzel baba-oğul oldular gözümde.
Babalar oğullarına, aslında genel olarak, ebeveynler evlatlarına ‘Nasıl yumruk atılır?’ı değil ‘Nasıl insan olunur?’u öğretmeli. Ve en büyük nasihat olmalı konu başlığımız olan dizeler, nesilden nesile aktarılan. ‘Dünyayı güzellik kurtaracak!’ denmeli. ‘Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.’ ‘Sen oğlum/kızım kötülüğe kötülükle yanıt vermediğin zaman ancak tam olacaksın, tamamlanacaksın.’
Taşkafa anlatırken benim aklımdan bunlar geçti. O tecrübelerini konuşturdu, ben hayallerimi. Bu benim ütopyam. Hayatlar distopya orası ayrı konu ama her şeye rağmen şarkı bangırdıyor şu an kulağımda “Ütopyalar güzeldir!”
Bilgilendirme ve Kapanış: Yazı bölümden hemen sonra, ciddi bir duygu yoğunluğu içinde yazılmış olup, derin meselelere girilme ihtiyacı buradan gelmektedir. Şahsi fikrim olarak, bıkmadan usanmadan bu mesaj verilebildiği kadar verilmelidir. Sahnenin nezdimde yeri çok başka özel ve anlamlıdır. Yazanın, oynayanın, çekenin ellerinden öper, kıyılarına kır çiçekleri bırakırım.
Ben bu hafta böyle tek bir yere odaklanmak istedim, o yüzden her zaman ki yazılardan gıdımcık farklı ve kısa oldu, haftaya telafi etmeye çalışırız. “Bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir.” diye devam ediyor şarkı, inanmaktan vazgeçmeyiniz efendim. Ütopyama ve ütopyalarınıza… Güzel günler.