Haberiniz olsun: The Vampire Diaries’in yapımcılarından Caroline Dries geçen bölümden sonra verdiği röportajda Katherine’in gidişinin ‘temelli’ olduğunu söylemiş. Bunu söyleyerek sürpriz mi bozuyorum bilmiyorum ama herhangi bir bekleyişte olmamayı daha doğru buldum kendi adıma. Çünkü ben geri dönecek mi diye geçen yazıda ve sonrasında kafamda kurmuştum. Hatta “Bu dizi ölenleri ölümden döndürmesiyle ünlü. Katherine için geri dönüşü olmayan bir son yazdık. O yüzden de normal bir şekilde içten geçme yaşamadı,” gibisinden bir açıklama yapmış.
İkinci olaraksa kardeş dizi The Originals’tan bir haber var: Rebekah’ın gidişi de kalıcı. Bu karar da –yapılan açıklamaya göre- Claire Holt’un kendisinden çıkmış. Hatta oyuncu ilk kez The Vampire Diaries’e bu karakterle girdiğinde bu karakterin içinde bu kadar kalacağını düşünmediğini de söylemiş. Konukluk kapısıysa açıkmış tabii ki. Ayrıca ortada kendisinin hamile olduğuna dair dedikodular dolanıyor ama kesin bir şey yok ortada. Varsa öğreniriz nasılsa.
Bir de bu var tabii ki. Aslında zevkli bir durumdu.
Augustine+ bir vampir olarak dönüşüm geçiren Elena’yı bölümün başında yurt odasına cadı büyüsüyle hapis olmuş olarak bulduk. Zaman içinde Damon ile konuşma, Katherine’in günlüğünü okuma vs. derken yavaş da olsa geride bıraktığı ve hatırlamadığı üç hafta ile ilgili epey bir şey öğrenmiş oldu. Tabii bu arada kan ihtiyacından gelen bir açlıkla halüsinasyonların içinde de kayboldu resmen. “Beni taklit etmesi bu kadar mı kolay, yoksa siz beni hiç tanımıyor musunuz?” – Bu bölümün en güzel diyaloğuydu bence.
Caroline gerçeği ilk anladığında da bu tarz bir şeyler ben demiştim. Aslında kendince haklı sayılabilir ama Katherine’in master mind (karşılık için zeka küpü diyesim geldi) olayından sonra ortada pek fazla seçenek kalmamıştı. Ayrıca bana göre Damon’a bölüm sonunda söylediği “Sen anlamalıydın,” lafı da biraz gereksizdi, çünkü düşünürsek kaç yıllık kardeşi anlamadı neyin ne olduğunu. Diğerleri ne yapsın? Öyle ya da böyle bölümün sonunda gördüğünüz üzere her şey ‘güzel bir sonla’ kapanmış oldu. Ama o kısma birazdan geleceğim.
Bu bölümün sevdiğim veya takıldığım belli bazı noktaları vardı, onlara girmişken bölüm ortaya çıkar diyorum. Öncelikle panzehir ve görsel ikiz durumu. Geçen bölümün yazısında Katherine’in geri dönüşü amaçlı bu Gezginler grubu ne işe yarayacak, onu öldürmek için arıyorlardı vs. gibisinden ben girmiş bir şeyler sıralıyordum. Katherine’in dönmemesini az yukarıda geçtim, kızı öldürmek için aramaları da etrafta bir tane görsel ikiz bırakmak istemelerindenmiş. Güzel bir istek tabii…
Augustine+ bir vampir olarak dönüşüm geçiren Elena’yı bölümün başında yurt odasına cadı büyüsüyle hapis olmuş olarak bulduk. Zaman içinde Damon ile konuşma, Katherine’in günlüğünü okuma vs. derken yavaş da olsa geride bıraktığı ve hatırlamadığı üç hafta ile ilgili epey bir şey öğrenmiş oldu. Tabii bu arada kan ihtiyacından gelen bir açlıkla halüsinasyonların içinde de kayboldu resmen. “Beni taklit etmesi bu kadar mı kolay, yoksa siz beni hiç tanımıyor musunuz?” – Bu bölümün en güzel diyaloğuydu bence.
Caroline gerçeği ilk anladığında da bu tarz bir şeyler ben demiştim. Aslında kendince haklı sayılabilir ama Katherine’in master mind (karşılık için zeka küpü diyesim geldi) olayından sonra ortada pek fazla seçenek kalmamıştı. Ayrıca bana göre Damon’a bölüm sonunda söylediği “Sen anlamalıydın,” lafı da biraz gereksizdi, çünkü düşünürsek kaç yıllık kardeşi anlamadı neyin ne olduğunu. Diğerleri ne yapsın? Öyle ya da böyle bölümün sonunda gördüğünüz üzere her şey ‘güzel bir sonla’ kapanmış oldu. Ama o kısma birazdan geleceğim.
Bu bölümün sevdiğim veya takıldığım belli bazı noktaları vardı, onlara girmişken bölüm ortaya çıkar diyorum. Öncelikle panzehir ve görsel ikiz durumu. Geçen bölümün yazısında Katherine’in geri dönüşü amaçlı bu Gezginler grubu ne işe yarayacak, onu öldürmek için arıyorlardı vs. gibisinden ben girmiş bir şeyler sıralıyordum. Katherine’in dönmemesini az yukarıda geçtim, kızı öldürmek için aramaları da etrafta bir tane görsel ikiz bırakmak istemelerindenmiş. Güzel bir istek tabii…
Olacak, olacak, az kaldı.
Bunun için de haliyle tek kalan Elena’nın ardından sıra tek kalması gereken Stefan’a geldi. Meşakkatli bir beyin kızartma olayından sonra da meğerse Atlanta’da yaşayan ve hayat kurtarma işini icra eden –bu kelimeler nereden de dökülüyorsa- bir ikizimiz varmış, onu öğrendik. Başka ne öğrendik peki? Caroline Stefan’dan hoşlanıyor. Zaten hafif hafif dokunuyorlardı ama kuruntu yapmıyorsam –ki yaptığıma inanmıyorum- bu bölüm o kısmı epey bir soktular gözümüze. Hadi hayırlısı diyeceğim; bir yanım istiyor zaten de o arkadaşlık zarar görecek kısmı kafamı kurcalıyor…
Bu arada, panzehir bulma kısmını iki-üç bölüm sarkıtmadan bölüm bitene kadar halletmelerini takdir ettim. Bizim Türk dizileri olsa o iş kesin sarkardı çünkü. Misal Enzo son dakika bir hainlik yapardı ve bakmışız ki ortalıktan yok olmuş. Gerçi ben bu durumu buradaki Enzo için de düşündüm ama arkadaşına sadık çıktı işte. Neyse, gelelim diğer noktaya; bahsetmezsem çatlayacağım çünkü: Aaron Whitmore.
Sizi bilmiyorum da o olay benim içime –bknz: beşinci sezon on ikinci bölüm yazısı- çok oturmuştu. Kendini aşk acısından (?) dolayı kaybetmiş Damon, zaten bütün bir ailesini, hatta sülalesini katletmişken, üstüne bir de çocuk hala masumken ve Elena’nın iyi bir arkadaşıyken gidip güzelim çocuğu öldürüvermişti. Bölüm boyunca da ‘bunu nasıl söylerim’in olurunu aradı zaten ve –her ne kadar Damon’ı sevsem de- ben bundan makul bir miktarda zevk aldım. Kendisi de Elena’nın Aaron’ı öldürdüğünü sandığı noktada dökülüverdi. Açıkçası bu açıdan bölümden istediğimi aldığımı söyleyebilirim.
Bunun için de haliyle tek kalan Elena’nın ardından sıra tek kalması gereken Stefan’a geldi. Meşakkatli bir beyin kızartma olayından sonra da meğerse Atlanta’da yaşayan ve hayat kurtarma işini icra eden –bu kelimeler nereden de dökülüyorsa- bir ikizimiz varmış, onu öğrendik. Başka ne öğrendik peki? Caroline Stefan’dan hoşlanıyor. Zaten hafif hafif dokunuyorlardı ama kuruntu yapmıyorsam –ki yaptığıma inanmıyorum- bu bölüm o kısmı epey bir soktular gözümüze. Hadi hayırlısı diyeceğim; bir yanım istiyor zaten de o arkadaşlık zarar görecek kısmı kafamı kurcalıyor…
Bu arada, panzehir bulma kısmını iki-üç bölüm sarkıtmadan bölüm bitene kadar halletmelerini takdir ettim. Bizim Türk dizileri olsa o iş kesin sarkardı çünkü. Misal Enzo son dakika bir hainlik yapardı ve bakmışız ki ortalıktan yok olmuş. Gerçi ben bu durumu buradaki Enzo için de düşündüm ama arkadaşına sadık çıktı işte. Neyse, gelelim diğer noktaya; bahsetmezsem çatlayacağım çünkü: Aaron Whitmore.
Sizi bilmiyorum da o olay benim içime –bknz: beşinci sezon on ikinci bölüm yazısı- çok oturmuştu. Kendini aşk acısından (?) dolayı kaybetmiş Damon, zaten bütün bir ailesini, hatta sülalesini katletmişken, üstüne bir de çocuk hala masumken ve Elena’nın iyi bir arkadaşıyken gidip güzelim çocuğu öldürüvermişti. Bölüm boyunca da ‘bunu nasıl söylerim’in olurunu aradı zaten ve –her ne kadar Damon’ı sevsem de- ben bundan makul bir miktarda zevk aldım. Kendisi de Elena’nın Aaron’ı öldürdüğünü sandığı noktada dökülüverdi. Açıkçası bu açıdan bölümden istediğimi aldığımı söyleyebilirim.
Seni severim ama o zaman da dedim, bunu unutmayacağım.
Bölümden istediğimi aldığım bir başka nokta da bundan ‘sonrası’ tabii ki. Stefan-Elena olayından –geldik beşinci sezona!- vazgeçmiş ve ‘Delena’ isteyen biri olarak artık şu ikisinin ‘düzgün’ bir sevgililik dönemi yaşamasını talep ediyorum. Wes’in manyaklıkları, Katherine’in planları, Stefan’ın draması derken ben bunların sevgili olduklarını açıkçası şu zamana kadar anlamadım ve anlamak istiyorum. Misal bölüm sonunda o beceremedikleri ayrılık konuşmasında bile pek bir tatlı ve sevilesiydiler. Hele hele o ses tonlarıyla… Bunun –içine sevişme kısmını da dahil edebiliriz tabii ki- devamı gelse ya?!
Gelelim benim aklımdaki son noktaya: Bonnie ve cadı meselesi. Bu bölümde gelecek bölüm(ler) için iki konu bıraktılar. Birisi Caroline ve Enzo’nun Stefan’ın görsel ikizinin peşine düşmesiydi. Diğeri de bu bölümde öğrendiğimiz gerçek: Bonnie’nin dayanak noktası olmasından sonra dizideki cadı eksiğini dolduran Liv de bu dizideki çoğu şey gibi göründüğünden farklıymış. Dahası Elena’nın arkadaşı olarak bir anda ortaya çıkan eşcinsel Luke ile de kardeşlermiş. Ne amaçları olduğu tam bilinmemekle birlikte dayanak noktası ve haliyle de Bonnie ile ilgililer.
Elbet bunun kokusu diğer bölüme daha fazla çıkar diyorum, üstüne hayırlısı o zaman ve bunlar sezon sonuna kadar idare ederler herhalde de diyorum ve yazıyı kapatıyorum. Haftaya görüşmek üzere…
Tavsiye: Bölümün sonunda Elena ve Damon sevişirken arka planda çalan şarkı Laurel - Fire Breather’dı. Benim epey hoşuma gitti, tamamını dinlemenizi tavsiye ederim.
Ben kazara Elena’nın elinde kalacak sanayım, meğerse Luke’un amacı başkaymış.
Bölümden istediğimi aldığım bir başka nokta da bundan ‘sonrası’ tabii ki. Stefan-Elena olayından –geldik beşinci sezona!- vazgeçmiş ve ‘Delena’ isteyen biri olarak artık şu ikisinin ‘düzgün’ bir sevgililik dönemi yaşamasını talep ediyorum. Wes’in manyaklıkları, Katherine’in planları, Stefan’ın draması derken ben bunların sevgili olduklarını açıkçası şu zamana kadar anlamadım ve anlamak istiyorum. Misal bölüm sonunda o beceremedikleri ayrılık konuşmasında bile pek bir tatlı ve sevilesiydiler. Hele hele o ses tonlarıyla… Bunun –içine sevişme kısmını da dahil edebiliriz tabii ki- devamı gelse ya?!
Gelelim benim aklımdaki son noktaya: Bonnie ve cadı meselesi. Bu bölümde gelecek bölüm(ler) için iki konu bıraktılar. Birisi Caroline ve Enzo’nun Stefan’ın görsel ikizinin peşine düşmesiydi. Diğeri de bu bölümde öğrendiğimiz gerçek: Bonnie’nin dayanak noktası olmasından sonra dizideki cadı eksiğini dolduran Liv de bu dizideki çoğu şey gibi göründüğünden farklıymış. Dahası Elena’nın arkadaşı olarak bir anda ortaya çıkan eşcinsel Luke ile de kardeşlermiş. Ne amaçları olduğu tam bilinmemekle birlikte dayanak noktası ve haliyle de Bonnie ile ilgililer.
Elbet bunun kokusu diğer bölüme daha fazla çıkar diyorum, üstüne hayırlısı o zaman ve bunlar sezon sonuna kadar idare ederler herhalde de diyorum ve yazıyı kapatıyorum. Haftaya görüşmek üzere…
Tavsiye: Bölümün sonunda Elena ve Damon sevişirken arka planda çalan şarkı Laurel - Fire Breather’dı. Benim epey hoşuma gitti, tamamını dinlemenizi tavsiye ederim.
Ben kazara Elena’nın elinde kalacak sanayım, meğerse Luke’un amacı başkaymış.