Bu bölümü tek kelimeyle özetleyecek olsam, yıkım derdim. Bütünüyle bir yıkımdı, tüm dengeler sarsıltı, tüm hesaplar değişti, tüm saflar seçildi.
Çatışma, olmazsa olmazıdır senaryonun, bu bölümde doruk noktalarından biriydi hikayenin.
“Komutan benim, benim için kimse savaşmayacak!” dedi Lexa, elçilerin Buz Kraliçe’sinden yana taraf tuttuklarında düello yapılmasına karar verildiğinde. Buz Kraliçesi kendisi için dövüşecek kişiyi oğlu olarak seçti.
Clarke dışında, 12 Klan da Buz Kraliçe’sinin lehine oy kullandığında bu düello gerekli kılındı. Lexa, herkesin gözünde güç kaybetmiş bir komutan olduğundan, Titus bu konuda fazlasıyla endişeliydi ama Lexa sakinliğiyle bunun altından kalkabileceğini hissettirdi, elbette öyle de oldu. Heda, kolay yenilir mi? Yenilmez.
Bellamy’nin bir tepki vereceğini bekliyordum, bu tepki ağlamak ya da içine kapanmak olamazdı, bu tepki kendine yönelik bir ceza olmalıydı, o da öyle yaptı. Kane’e üniformayı teslim etti. O üniforma, asla sıradan bir giysi değil, bunu en iyi Bellamy bilir. İstifa ettiğinde, ölen kişilerin en çok Gina’nın ölümünün suçunu kabul etmiş oldu.
Kane, her ne kadar bunun doğru olmadığını anlatmak istese de, Gina’yı orada bırakıp giden Bellamy’Ydi, bu kolay unutabileceği bir şey değil. Üstelik bunu kendi inisiyatifiyle güvendiği bir ‘yerli’ yüzünden yaptı, her ne kadar Buz Ulusu’nun oyunu olsa da, Bellamy kendini suçlu ilan etmekten geri duracak insanlardan değil.
Anma töreninde, ilk önce Lincoln’a saldıran sonra tüm yerliler için ölüm fermanı yayan Ark’ın aramıza yeni katılan insanları Pike’ın önderliğinde bir savaşa hazırlanıyor.
Pike, Bellamy’le yaptığı konuşmada, bir yerli 35 gök insanı ediyorsa, 300 yerli kaç gök insanı öldürür orantısı sunduğunda ikna etmesi çok da zor olmadı.
Bellamy, Gina’nın ve diğerlerinin ölümünden kendini yeterince suçlarken, Pike’ın sunduğu savunma -daha çok saldırı- planı oldukça mantıklı göründü.
Düşmanla ittifak kurulmaz elbette ama yerliler düşman değiller, en azından artık, Bellamy bunu zaten biliyor ama onun da bir kişinin daha ölümünden sorumluluk alacak gücü kalmadı.
Lexa’yı bu sahnede mıncırmak istediğim doğrudur, Aiden’ı durdurup gök insanlarına ne olacağını bildiğini göstermesini istemesi çok sevimliydi, Clarke’ın endişesi halkı için değil Lexa içindi elbette, yine de güzel bir teminat oldu.
Clarke geri durmasını bilmeyen bir yapı olarak, kendini olaya attığında, Prens’le bir konuşma yaptılar, Kraliçe’nin ölmesi hakkında. Hayır, Heda’nın değil, Buz Kraliçe’sinin. Eğer Prens, Kral olursa hem sürgün hem de savaş başlamadan bitecek bu plana göre. -Tabii, savaş biter mi, bitmez.-
Clarke, Kraliçe’nin huzuruna çıkıp oyunu değiştireceğine onu ikna ettiğinde onların adetlerine göre kanlarıyla yemin etmelerini istiyor, tabii amacı kazağındaki zehrin kanına karışması. Tabii, planı son anda bozuluyor.