İki bölümdür Coşkun sayesinde ‘acaba Mert öğrenecek mi’ diye heyecanlanıyoruz. Bu hafta ise yeni pörtleyen Umut Patron’un rüzgarını ensemizde hissettik. Bu rüzgar dolaylı yoldan Yusuf Müdür’ün canına mal oluyordu. Aman ha çocuklar!
13. bölümde Celal iyice paniklemişti. Olayın geneli ‘Coşkun’un bildikleri beni lime lime eder mi?’ düşünceleri üstüneydi. Etmedi belki ama oldukça yaklaştı. Bir yandan da Mert’in konuyu didiklemesini engellemek için Melek’in öz kızı olmasını hapishane çıkış kartı olarak kullandı. Bütün sıkıntıların sebebini işaret etmiş oldu. Yeni bölümde bunun işe yaradığını görüyoruz (şimdilik), çünkü Celal’le aralarında geçen konuşmayı sorduğunda Mert Melek’e karşı konuyu geçiştiriyor. Çünkü Mert’in içinde fırtınalar koparken en iyi yapabileceği şey başkalarını korumak. Bir tek kendini koruyamıyor; ne Coşkun’dan ne de Celal’den. Şimdi bir de sevgilisi var, acı çekebilme olasılığı artıyor. Celal’e çekilen rest de iyiydi. Ama yetmiyor bazen. Bir yerde işi için gerekli Celal. Yani gerçekler kadar tetikleyici bir şey lazım. O da zaten, yalanların içinde olma hissiydi. O da şimdilik rafa kalktı.
Hikaye nasıl akarsa aksın bir yandan da kardeşlerin birbirini bulması gerekiyor. Onun için de bu ara adımlar hep Mert’ten. Buldu bulacak artık, oldukça yol kat etti. Coşkun bu kadar eski kafalı biri olmasa çoktan Mert’e yakalanmıştı zaten. Tam anlamıyla ‘eski kurt’. Kürdanı kapının arasına sıkıştırmak nedir yahu? Yalnız yeni bölümün fragmanları çıkmış ama bununla ilgili bir şey yok. Galiba yeni bölümde işler o açıdan durgun.
Sarp’ın dünyası da oldukça karışık. Babası bildiği Yusuf onu kandırmış üstüne özür dilemiş ama bunu kabul ettirememişti. Haliyle artık yaşadığı acıyı belli etmek isteyen Sarp da ona oyun oynadı. İki adam da üzüldü. Şimdi Sarp’ın yanındaki tek isim Melek’miş gibi. Yusuf istifa mektubunu verip en güvendiği adamın Mert olduğunu söyledikten sonra belki Mert’e göz kırpar diye düşünmüştük ama olmadı. Yemek masasına gelmeden önce evin girişinde birbirlerinin yakalarına yapışmalarından daha zamana ihtiyaçları olduğu belli.
Yemek sahnesine geçersek de bu bölümün en merakla beklenecek sahnesiydi. Ama bence öyle olmadı, sessizce bitiverdi. Önemi var tabii ama o da şu; Füsun Melek’i kabul ettiğini gösterdi. Onun dışında masanın genel havası oldukça garipti. İki çift, ikili kombinasyonları oldukça ilginç hikayelerle örülü dostluklar... Bir yandan karşısındakinin çocukluğunu bilen ama arada çay içerken karşılaştığı biriymiş gibi gözüken kardeşler… Nitekim, bu dörtlünün masaya gelmeden önce uğraştıkları şeyler de meçhul. Bir tek Füsun ile Barış’ın restoranı kapatıp geldikleri kesin. Ondan ‘altılı’ değil de ‘dörtlü’ diyorum zaten.