Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Şura’nın masal dünyası
Sezon: 1 Bölüm: 4
Bir tek Seyit olsun, Şura’ya bir şey olmaz.
 
Kurt Seyit ve Şura, her geçen bölüm bir adım daha atıyor seyircisine doğru. Belki de Rusya’nın soğuk havasından uzaklaşıp, Aluşta’nın güneşine yakınlaştıkça bizim de içimiz daha bir ısınmaya başlamıştır hikayeye karşı. Bu hafta Şura’nın zihnindeki masal dünyası ile realitenin çatışmasına şahit olduk. Şura için isyancılardan kaçarken trenden atlamak coşkulu, bu yıkımın arasında bebek haberi almak umut verici… Hala kendi masal dünyasının gül kokulu bahçelerinde dolaşıyor çünkü dışarıdaki dünyadan bir haber. Şura’nın damarlarında kol gezen Pollyanna bazen fazlası ile ürkütücü olabiliyor fakat başkası için değil, kendisi için ürkütücü. O’nun yüzündeki solmayan tebessümü, iliklerine kadar işlemiş yaşam enerjisini ve sımsıkı kavradığı umudu görünce insan ürküyor, bunca umudun yıkımının da çok büyük olacağı için ürküyor insan. Şura’yı gerçek dünyaya hazırlamak yerine, masalına bir satır daha ekleyen Seyit’e çok kızdım. Ailesinin hiçbir şekilde kabul etmeyeceğini bildiği Şura’yı bu gerçeğe hazırlamak yerine “Seni çok sevecekler,” diyerek hayal kırıklığını bir kat daha büyüttü. Aslında bu bile Seyit’in ne kadar “anı yaşayan” bir insan olduğunun göstergesi… Geleceği düşünmedi, o an Şura’nın mutlu oluşu ve yanında oluşuydu düşündüğü. Seyit’in yaptığı sonunu bildiği bir filmi baştan yazmaya çalışmaktan başka bir şey değildi. Şura’nın hayallerine bir çatlak da o açtı.

Seyit ile Şura’nın aşkının çok hızlı gelmesi yada akışını hissedememek şu aşamada bana normal geliyor. Çünkü Kurt Seyit ve Şura aşkı zamanla kendisine inandıracak ve sevdirecek cinsten. İlk dansın Petro’ya kaptırılması –ki ilk bölüm yazısında bunun beni ne kadar üzdüğünü yazmıştım- veyahut aylarca çektikleri hasretin bizim kafalarımızdaki zaman kavramına uymaması dışında bu aşk yüzdelik dilimi çok yüksek bir şekilde kitaba uygun ilerliyor. Hikayeyi bu kadar hızlı bir şekilde İstanbul yoluna sokma sebebi ise hikayenin Sinop ve İstanbul sonrası –istenilen yere- Kurt Seyit ile Şura’nın eksenine kayması bana göre. Bu ikili için esas aşk, Aluşta sonrası başlıyor ve iyi değerlendirildiği takdirde ilk bölümlerde akmadığı düşünülen aşk gürül gürül ilerleyecektir. Şu ana kadar gördüklerimiz, buzdağının görünen kısmı dahi değil. Yeter ki her bir an güzel yaşatılsın.

Bu “gelenek” değil, bildiğiniz önyargı. Aferin sana Seyit!
 
Bu hafta Petro ve Seyit’in ayrı ayrı aileleriyle imtihanlarını izlerken çok farklı görünen iki insanın aslında çok temel bir benzerlikleri olduğunu gördüm. İkisi de çok farklı koşullarda, çok farklı konularda fakat aynı baskı ve otorite ile yetiştirilmiş iki erkek. Fakat ikisinin de iç dünyası bu baskıyı farklı şekilde yorumlamış ve sonucunda Seyit’i güçlendirirken, Petro’yu sürekli kendisini savunan bir insan haline getirmiş.

Altın kötü Petro’yu her bölümde biraz daha seviyorum.
 
Petro’nun adalet mekanizması çok farklı işliyor. Kafasının içinde belli adalet kuralları var ve o kurallar doğrultusunda ilk önce kendisine bir şekilde zarar vermiş olanlar yargılanıyor, cezaları ise en ağır şekilde kesiliyor. Eğer bir insan Petro’nun en çok değer verdiği şeye –kendisine- zarar verirse Petro’nun hışmına maruz kalacaktır ve bu hiç de kolay ve basit yoldan olmayacaktır. Bu hafta o sinsi zekası ve planlı programlı kötülüğü ile bir kere daha hayran bıraktı bana kendisini. O’nun içinde kalan “kendisinden başkasını da koruma” içgüdüsünü içinde tutan ailesinden de uzaklaştırılınca Petro’nun yargı kuralları devreye girdi ve daha büyük bir kin ile Seyit’e karşı bilenmeye başladı, cezasını da kendi kuralları gereğince en ağır şekilde kesti. Tabii ki “altın kötü” Petro, avının karşısına bodoslama çıkmayacaktı. Önce nabzı yoklayıp düşmanını en yakınında tutacak, daha sonra ise her adımını ve düşüncelerini bildiği hedefine beklenmedik bir anda saldıracaktı. Nitekim ilk adımını da attı ve Celil’in destekçisi, Şura’nın büyük bir güvenle kollarına atıldığı adam olarak düşman inine girişini yaptı. Petro’nun muntazam planına çomak sokacak kişinin ise Mişa olacağını düşünüyorum; ne kadar başarılı olabileceğini ise zamanla göreceğiz.

Tina ve Konstantin ise teyzelerinin manasız bir şekilde yaptığı kaprise rağmen en nihayetinde dünya evine girdiler. Sahnede gözlerim Şura’yı aradı, eminim ki bilse Şura’nın da o an en çok olmak isteyeceği yer ablasının yanı olurdu. Bu inişli çıkışlı abla&kardeş hikayesini çok az izleyebildik henüz, umarım yollarının kesiştiği o ana da şahit oluruz.

Umarım Şura ile Tatya’nın dostluğunu daha fazla izleme şansı buluruz, birlikte gerçekten çok güzeller.
 
Son sahneleri ise elim böğrümde izledim, zira benim için de sürpriz olan bir olay örgüsü mevcuttu. Tatya ile Celil’in bir bebeği olacaktı ve bizler de Şura gibi Celil’e bunu söyleyeceği anı beklerken kötü bir sürpriz ile karşılaştık. Bu hafta Tatya ile vedalaşacağız diye çok korktum. Daha hikayeye yeni yeni adapte olmaya başlamışken, çok sevdiğim karakterlerden birinin vedasını kaldıramazdım. Hele ki hikayeye ayakkabılarıyla giren Güzide’ye hiç ama hiç ısınamamışken, çok sevdiğim Tatya’yla vedalaşmak beni çok daha fazla üzerdi.

“Oysa ben senin gözlerinsiz edemem, bilirsin.” – Cemal Süreya
 
Bu hafta Şura, Tatya ve Celil’in “yeni hayatlarındaki ilk günleri”ni izledik. Şura etrafı zihnindeki güllerle bezediğinden herkesten daha kolay adapte oldu bu duruma ama onun da gerçeklere ilk adımı Tatya’nın hastalığı ile oldu. Daha büyük darbeyi ise Seyit’in ailesinden yiyecek. Gerçek dünya ile yüzleş ama çiçeklerin solmasın Şura… Bir dost…
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR